Ryan Howes ile yedi soru

Yazar:

Kategori:

Son beş aydır bloguma başka insanlar yazıyor. Sanırım artık iş başına dönme zamanı.

Her şeyi onlar yazmamış olsa da, işin büyük kısmını Yedi Soru Projesi’ne röportaj veren 14 kişi yaptı. Karar alma, teori ve popüler psikolojinin ilham verici figürleri, terapötik yaklaşımların arasındaki teorik ve kişisel farkları ortaya çıkarmaya yardım etmek üzere zamanlarını bu projeye ayırdılar. Bilgeliklerini, danışanlara ve onlar gibi terapistlere yaymaktan onur duydum.

Röportaj formatı, yapmaya gönüllü olduğum bir değişimdi. Onları davet ettim, biyografilerini araştırdım, girişler yazdım ve yazıma bazı linkleri dâhil ettim. Bu, bir terapist gibi düşünmek değil; gazeteci gibi düşünmek anlamına geliyor. O kadar uzun süredir röportaj yapıyorum ki, artık psikoterapi üzerine kullanım kılavuzu yazan psikolog görevime geri dönmem gerekiyor. Bu geri dönüşe, sorduğum soruları kendim cevaplayarak başlayacağım.

Kendi girişimi kısa tutacağım: Biyografime, kitabıma (Danca’ya çevrildi!) ve internet siteme buradan ulaşabilirsiniz. Terapötik yönelimimin psikodinamik bir karışım olduğunu söyleyebilirim; ancak derleme etiketine inatla karşı çıkıyorum. Bu terim, birkaç teoriye olan uzmanlığın göstergesidir ama genellikle, “Hiçbir teoriyi derinlemesine incelemedim.” anlamına gelir. Psikoterapi hakkındaki görüşlerim; FreudHeinz Kohut, Irvin Yalom, Murray BowenAlthea Horner ve Stephen A. Mitchell‘den etkilenmiştir. Danışanlarımla çalışırken esas olarak; eskiden bulundukları çevre, kişisel gelişimleri ve terapötik ilişkinin gücü üzerinde düşünüyorum. Daha fazla konuşmadan, işte yedi soruya cevabım:

Ryan Howes ile Yedi Soru

1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

“Sizinle konuşabilmek için önceden birkaç konu bulabilirdim ve isterseniz bulabilirim. Ancak bunu yaparsam, bu seans sizin değil benim faydama olur. Eğer bugünkü seansımızda ne hakkında konuşmak istediğinizi anlamakta zorluk çekiyorsanız, birkaç dakika oturup düşüncelerinizi toparlamanızı bekleyebiliriz. Aklınıza bir şey geldiğinde konuşmaya başlayabiliriz.”

Bu şekilde cevap vermek isterdim ama büyük ihtimalle, “Ne isterseniz!” diye cevap verirdim.

2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

Bu soru, blogumun temel konusuna değiniyor. Bence terapi, danışanlar için birkaç sorun teşkil ediyor.

Terapi diğer ilişkiler gibi ilerlemiyor. Diğer ilişkilere benzer tuhaf bir birliktelik içeriyor olabilir ancak diğer ilişkilerle tam olarak eşleşmiyor. Terapide görgü ve arkadaşlık kurallarını uygulamanız gerekmiyor ama samimiyet ve empati terapinin temel ögeleri. Seks, zaman, para, gizlilik ve roller ile ilgili konuların katı sınırları olabilir; ancak böyle durumlarda kişi, sınırsız bir şekilde kendini açıklamaya teşvik edilmelidir. Terapistler, iyileşmenin ilişkiler yoluyla gerçekleşeceğini söyler; ancak danışanlar, terapistlerinin evli olup olmadığını, doğum gününün ne zaman olduğunu veya ne tür bir araba kullandığını asla bilmeyebilirler. Birçok danışan, terapinin neden böyle şekillendiğini asla öğrenemez.

Daha birçok karmaşık konu var. Terapi, terapistten terapiste göre değişim gösterebilir. Bu durum danışanların zihninde şu soruları oluşturur: Ödev verecek mi vermeyecek mi? Terapide düşüncelere, davranışlara ve duygulara odaklanacak mıyız? Bana öneri, koçluk, duygusal destek veya bunların karışımı bir şey sağlayacak mı? Eğer yeterince hızlı ilerleme göstermezsem terapist beni “kovar” mı? Neden sorulara sorularla cevap veriyor? Süreç neden sanki doktora gidiyormuşum gibi ilerlemiyor? Terapi ne zaman bitecek?

Terapiye konuşma odaklı tedavi denir. Çünkü danışanlar, sözlü iletişim yoluyla rahatlarlar ve içgörü kazanırlar. Birçok terapistin rolleri, kuralları, sınırları, süreçleri ve kısıtlamaları dile getirmek için zaman ayırmaması oldukça kötü bir durumdur. Bu durumda, zaman ve para boşa gitmiş olur; çünkü hastaya terapinin nasıl işlediği öğretilmez.

3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

Terapistler, kendi karşıt aktarımlarının ve kendi meselelerinin danışanlar hakkındaki görüşlerini nasıl etkilediğinin farkında olmalıdır. Keşke terapistlerin kariyerleri süresince denetçileri ve danışma grupları olsaydı veya kendilerinin de terapiye gitmeleri gerekseydi. Bu iç gözlem ve geri bildirim, kendi sorunları ile danışanların sorunları arasında ayrım yapabilmeleri için gereklidir. Örneğin, birçok terapist kişisel önem taşıyan, danışanlarla tamamen empati kurabilmelerine yardımcı olacak konularla uğraşıyor. Ancak, aynı zamanda konuya kendilerini dâhil etme ve tarafsızlığı kaybetme riski taşıyorlar. Bazı terapistler, kişiyi görebilmek için belirli semptomların ve tanıların ötesinde bakmakta zorluk çekerken; bazıları ise sadece tükenmiş hissediyor. Soyutlanmış bir terapist, tehlikede olduğunun farkında bile olmayabilir. Bu durumda danışma onlara yardımcı olabilir.

4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

Amaç tabii ki de danışanlarımın sorunlarını tedavi etmek. Fakat daha geniş anlamda düşünürsek terapiyi; danışanın kendisi hakkında daha iyi bir benlik anlayışı kazanmasına, öz yeterliliğini artırmasına, samimiyet konusunda daha yüksek kapasiteye ulaşmasına ve sınırları kabul etmesine yardımcı olmak üzere iki insanın birlikte çalışması olarak görüyorum.

5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

Üçgenleşme. Danışanla benim aramda ortaya çıkan sorunların çoğunda sakinimdir, ancak işlevsiz üçgenleşmeler ekstra bir zorluk yaratır. Odanın dışında, üzerimizde olumsuz bir gücü veya etkisi olan herhangi bir varlıktan bahsediyorum. Seanslarımızı sınırlayan veya kısıtlayan sigorta şirketleri, işimizi baltalayan yabancılar veya hayatlarımızda odaklanmamıza engel olan sorunlar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Küresel gerileme, domuz gribi, doğal afetler ve trafiğin hiç beklenmedik anda tıkanması da örnek olarak gösterilebilir. Tabii ki de önemli olan, bu kaçınılmaz müdahalelere alışmayı veya onlarla başa çıkmayı öğrenmektir. Bu durum, terapiyi iyi yönde etkiler. Fakat bu işin en zor kısmına gelirsek, doğrudan iletişimi güçlendirici; üçgenleşmeyi ise ömür törpüsü olarak görüyorum.

6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

Bir danışan bana, “Bunu daha önce kimseye anlatmadım ama…” dediği an kendimi ödüllendirilmiş hissediyorum. Danışanın bu sözü; güven inşa ettiğimiz, kutsal bir alan yarattığımız ve terapötik bir ilerleme kaydetmek üzere olduğumuz anlamına gelir. Aynı gücü taşıyan bir diğer söz ise, “Az önce bir şey fark ettim…”dir. Çünkü bu ifade, içgörünün geldiği anlamına gelir. Ne zaman olumlu bir değişim gözlemlesem mutlu olurum. Bir danışanın aniden benimle yüzleşebilecek kadar güvende hisseden uyumlu ve çatışmadan kaçınan biri hâline gelmesi gibi. Veya duygusal olarak mesafeli bir danışanın sinirini veya üzüntüsünü göstermesi gibi. Veya bir şey hakkındaki önsezimiz doğru olduğunda veya bu önsezi daha derin bir içgörüye yol açtığında. İşbirliğimiz kalıcı bir değişime sebep olduğunda, harcadığımız zaman ve çaba daha çok anlam kazanıyor.

7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

Risk alın. Dışarı dünyada asla söylemeyeceğiniz dürüst düşüncelerinizi terapistinize söyleyin. Aklınıza geçmiş bir anı mı geldi? Söyleyin. Koşmak, bir yerleri tekmelemek veya çığlık atmak mı istiyorsunuz? Söyleyin. Bugün burada olmak istemiyor musunuz? Söyleyin. Terapist veya terapi hakkında bir sorunuz mu var? Sorun. Düşüncelerinizin çok ağır, çok “çılgınca” veya terapistten çok şey talep ettiğini mi düşünüyorsunuz? Yine de söyleyin. Bu düşünceler, sizi daha derinden anlayabilmemize yardımcı olur. Terapi, gelip tuhaf düşüncelerinizi dökebileceğiniz bir yerdir. Bu fırsatı değerlendirin.

***

Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

Kaynak

https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200904/seven-questions-me


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir