Özgürlük Anksiyetesi Nedir?

Varoluşçu yaklaşımın temel meselelerinden olan özgür irade ve seçim aynı zamanda varoluşçu psikoterapi uygulamalarının da temelinde yer alır. Psikopatolojinin temelinde kişinin seçimlerinin sorumluluğunu üstlenmekten kaçınması ve seçim yapmakta yaşadığı problemlerin olduğu kabul edilir. İnsan doğasının bir parçası olan özgür iradenin, bizi farklı kılan ve bizi biz yapan yapımızı şekillendirmede rol oynaması gerekirken günümüzün hızlı yaşama ve tüketme döngüsü içinde unuttuğumuz, hapsettiğimiz ve kaçındığımız bir şey haline gelmiş durumda.

Özgürlük anksiyetesi

Özgürlükten bahsederken kaygıdan da bahsetmek bir tezat oluşturuyor gibi görünse de insan davranışı ve insan doğası göz önünde bulundurulduğunda aslında hiç de şaşırtıcı gelmemektedir. Özgürlük, zihnimizde kendini olumlu çağrışımlarla belli ederken varoluşsal olarak kasveti de beraberinde getirir. Özgürlük insan için korkutucudur, çünkü özgür olmak hiçbir şeye tutunmadan serbest ve kendiyle olmak algısını taşır. Bu anlamda varoluşsal olarak özgürlük kaygısı yaşadığımız söylenebilir. Ölüm korkusunda olduğu gibi özgürlük kaygısı kendini apaçık hissettirmez, kişi böyle bir kaygının farkında değildir. Ancak ne zaman bir seçim ya da zorlanma durumu kişinin karşısına çıksa kişi bundan kurtulmak ve rahatlamak için kendinden daha büyük bir güç arar; otorite, ebeveynler, sistem vs. Böylece kişi onların himayesine sığınır ve kendi iradesinden olabildiğince kaçmış olur. Ne yazık ki bu kaçış kendinden de kaçması anlamına gelir.

Özgür irade ve seçim yapma=Sorumluluk

İnsan her şey olma özgürlüğüne sahiptir. Hem biyolojik hem de psikolojik olarak ister ölme ister yaşama özgürlüğüne sahiptir. İster kendi olur, isterse bin bir maskenin ardına saklanarak kendini gizler. İster ilerler, isterse geriler. Ancak her şeyi dışardan kendisine dayatılmış gibi gören, mecburiyetler, zaruriyetler ve kaderciliğe sığınan kişi varoluşçu yaklaşıma göre özgür iradesine yüzünü çevirmiştir. Üstelik varoluşçu psikoterapi yaklaşımına göre de patolojinin çekirdeğini bu sorumluluktan kaçma davranışı oluşturmaktadır. Hepsinden de öte bu kişi iradesinden kaçınarak doğasının özgürlüğünü inkâr ediyordur. Yaşadığı şeylere kendi seçimlerinin yol açtığını kabullenmek elbette ki korkutucu gelebilir. Ancak bu, kişinin özgür seçim yaparak neler yapabileceğini görmesi bakımından oldukça önemlidir. Üstelik olayların gidişatını değiştirmek ve kişinin kim olduğunu bulabilmesi bu yolla mümkündür. Kendi seçimleriyle kuracağı yaşamı anlamlandırmak da yine yalnız bu yolla gerçekleşebilir.

Çoğumuz bir karar vermemiz gerektiğinde strese girer, neyin daha doğru olduğu, ne yapmamız gerektiği, sonuçlarının ne olacağı üzerinde düşünüp dururuz. Seçenekler azaldıkça seçim yapmak daha da güçleşir. Ani gelişen durumlarda duygular ya da dürtüler harekete geçip seçimlerimizi belirleyebilir. Bazı durumlarda bize seçme şansı bırakamayacak birtakım otoriteler ya da yaşam olayları devrededir ve özgür irademiz devre dışı kalmıştır. Örneğin, doğmak, ölmek gibi yaşam olaylarının meydana geliş biçimi, ceza ve hukuk sistemlerine göre davranma mecburiyeti gibi. Bu tür durumlarda kişinin davranışlarını şekillendiren dış güçlerin etkisi yadsınamaz. Ancak bilinçli bir şekilde seçim yapmamızın beklendiği durumlarda irade bizim elimizdedir. Böylesi bir durumda yaşanan seçme problemi aslında varoluşsal bakış açısıyla seçememe probleminden kaynaklanır. Çünkü bir seçim yapmak diğer bütün seçeneklerden vazgeçmek anlamına gelir. Bir şeye evet dediğimizde aslında onun dışında kalan birçok şeye de hayır demiş oluruz. Diğer seçenekleri öldürmek insan için oldukça güçtür.

Yaşadıklarımızın payını her zaman diğerlerine, çevresel faktörlere, koşullara bağladıkça olan bitendeki kendi rolümüzü görmekte zorlanırız. Varoluşçu yaklaşım insanın özgür iradesini vurgularken seçim yapma özgürlüğünün kendisinde olduğunu söyler. Ancak bunun en önemli sonucu sorumluluğun da kişinin kendisine ait olmasıdır.  Sorumluluk almak kişinin çok küçük yaşlarda edinmesi beklenen yaşam alanını düzenleme, kendiyle ilgili meselelerde aktif olma gibi süreçlerden çok farklı olmamakla beraber daha varoluşsal bir anlam da taşımaktadır. Kişi nasıl bir insan olduğu ve bu hayattaki yerinin sorumluluğunu da almalıdır. Yaşadığı müddetçe yapmış olduğu seçimler sonucu bugün burada bu kişidir, bu kişinin mimarının kendisi olduğunu kabullenmesi beklenir.

Varoluşçu yaklaşım, insanın özgür iradesine güvenir, yaptığı seçimlerin sonuçlarını üstlenmesinde ona rehberlik eder. Kişi için büyüme ve gelişme yolununun seçmek ve sorumluluk almakta olduğunu varsayarak hareket eden varoluşsal yaklaşım, tıpkı insancıl yaklaşımlarda olduğu gibi kişinin potansiyelini açığa çıkarmak ve kendine has bir yaşam inşasında onu desteklemek amacındadır. İnsan olmak, her ne kadar kaygı verici olsa da özgürlüğü tanımak ve ona fırsat vermek yükümlülüğü doğurur. Tıpkı ölüm anksiyetesinde ölümle yüzleşmenin iyileştirici olması gibi, özgürlük anksiyetesinde de özgürlükle yüzleşmek gerekmektedir.

Referanslar
  • Rogers, C. R. (2018). Kişi Olmaya Dair (4.Basım). (A. Babacan, Çev.). İstanbul: Okuyan Us Yayınları.
  • Yalom, I. (2017). Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek (1.Baskı). (Z, Babayiğit, Çev.). İstanbul: Pegasus Yayınları.

Yorum yapın