Oyun Terapisi Nedir?

Yazar:

Kategori:

Oyun terapisi odaklı bu yazı, Beylikdüzü’nde oyun terapisti arayışında olanlar için hazırlanmış bir rehber niteliğindedir.

Çocukluk, çocuk olmak ve çocukluk döneminin özellikleriyle ilgili merak ilkçağ filozoflarından bu yana ilgi merkezindedir. Çocukların eğitiminde yeteneklerin önemsenmesi gerektiğini vurgulayan Platon’dan günümüze kadar çocukların gereksinimlerinin neler olduğu, eğitimleri konusunda ebeveynlerin tutumlarının iyileştirilmesi ve gelişim özellikleri göz önünde bulundurularak ihtiyaçlarına karşılık verilmesi gibi çok boyutlu yaklaşımlar benimsenmektedir. Birleşmiş Milletler’in tanımına göre 18 yaş altındaki tüm bireyler çocuk olarak kabul edilmektedir. 1989 yılında kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi Türkiye de dâhil 193 tarafından kabul edilmiş, sözleşmede çocuk haklarının korunması amaçlanmış, sözleşmenin 31.maddesinde çocukların “dinlenme ve oyun hakkına sahip oldukları” vurgulanmıştır (7).

Çocuk ve oyun

Çocukluk sınırsız hayal gücü ve devamlı bir merak duygusuyla şekillenen doymak bilmeden oyun oynama ile eşleştirdiğimiz bir dönemdir. “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz” atasözü de bunu açıkça ortaya koymaktadır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde oyun; yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence olarak tanımlanmıştır (9).

Haluk Yavuzer’in yaptığı tanımlamaya göre oynamak; düşünmeden, yalnızca eğlenmek amaçlı yapılan bir eylemdir. Bu tanımlamaya göre oyun bir süreç olarak değerlendirilebilir (7). Bir gelişim kuramcısı olarak Piaget, oyunun çocuğun bilişsel gelişiminde önemli bir rolü olduğunu söylemiş, çocuğun çok erken yaşlardan itibaren oynamaya başladığını ifade etmiştir. Piaget’e benzer olarak Vygotsky de oyunun çocuklar için bilişsel gelişim ortamı oluşturduğunu söylemiştir. Ona göre oyun çocuklara yeni, meraklı, karmaşık ve heyecanlı bir ortam sunar (6).

Oyun kuramları

1) Klasik kuramcılar

a. Fazla enerji kuramı: 19.yy İngiliz filozofu ve psikoloğu Spencer, oyuna fazla enerji kuramıyla yaklaşmıştır. Ona göre tamamen anne babaya bağımlı olan, onlar tarafından ihtiyaçları karşılanan, hayatta kalmak için herhangi bir çaba harcamayan bebek ve çocuklar enerji fazlasına sahiptirler. Bunu dışarı atabilmenin tek yolu da oyundur (5).

b. Eğlence kuramı: Alman şair Lazarus fazla enerji kuramının tersine kuramını enerjinin tüketilmesine dayandırmıştır. İnsan bir şeyle meşgulken enerji harcar ve sisteminde bir enerji açığı meydana gelir. Hoşa giden bir aktivite ile uğraşıldığında ya da uyku esnasında bu enerji açığı kapanır. Dolayısıyla oyun, sistemde meydana gelen enerji açığını kapatma yoludur (5).

c. Tekrarlama kuramı: Çocuk psikolojisinin öncülerinden olan 19.yy kuramcısı Hall, gelişime evrimsel açıdan yaklaşmıştır. Çocukların oyunla içgüdülerini sergilediklerini ve oynanan oyunların yaşlara göre bir düzen içerdiğini ifade etmiştir. Ona göre koşma, atlama, zıplama, vurma gibi oyun eylemleri eski çağlardaki avlanma faaliyetlerinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır (5).

d. Pratik ve egzersiz öncesi kuramı: Bir başka 19.yy düşünürü olarak Gross, oyunun içgüdüsel olduğunu söylemiştir. Ona göre bazı hayvan türlerinde oyun döneminin olmaması yavrunun tüm içgüdüsel davranışları edinmiş olarak doğmasından kaynaklanmaktadır. İnsanda ise oyun ile içgüdüsel davranışlar edinilmektedir, dışarıda gördüklerini oyunda tekrarlayan çocuklar bu davranışları öğrenmektedirler. Kovalamak, vurmak, kırmak eylemler içeren oyunlar deneysel ve genel fonksiyonlu oyunlar; aile oyunları ve hayali oyunlar ise sosyal oyunlar olarak tanımlanmıştır (5).

e. Uyandırma-değiştirme kuramı: 20.yy kuramcılarından Berlyne ve Ellis oyuna nörobiyolojik bir açıdan bakmışlardır. Buna göre oyun uyarıcı arama aktivitesidir. Dış dünyadaki uyaranlar fazlalaştıkça bireye rahatsızlık verirler. Bu nedenle rahatsız uyarıcıları daha uygun uyaranlar bularak azaltma faaliyetleri aranmaya başlanır (5).

2) Modern kuramcılar

a. Psikoanalitik kuram: Freud, çocuğun oyun sayesinde duygusal problemlerini anlayabileceğimizi söylemiştir. Ona göre oynayan çocuk, karşılaştığı güçlük ve problemlerden oyunla uzaklaştığından kendini daha güçlü hissedecektir (5). Erickson oyunu psikososyal gelişim için önemli bir unsur olarak değerlendirmiştir. Oyunda gerçek yaşamdan esinlenilir, ebeveynler model alınır. Erickson aynı zamanda kız ve erkeklerin farklı içerikte oyunlar oynadığını da göstermiştir. Kızlar daha içe kapanık, sakin oyunlar kurarken erkekler aktif ve dışadönük oyunlarla ilgilenmektedir (5,6). Adler oyunun çocuğu geleceğe hazırladığını vurgulamış, oyunu toplum hayatıyla ilgili bir egzersiz olarak görmüştür. Aynı zamanda oyunu çocuğun kendini ifade etme aracı olarak tanımlamıştır (3).

b. Zihinsel kuram: Piaget, oyunun bilişsel gelişimde önemli bir yer tuttuğunu ve farklı yaşlarda farklı tarzda oyunlar oynandığını belirtmiştir. Piaget tarafından yaşamın ilk yıllarında elleriyle oynama, çıngırağı sallama gibi amaçsız eylemlerle kendini gösteren oyunlar “alıştırmalı oyunlar” olarak tanımlanmıştır (4). 9.aydan itibaren yavaş yavaş başlayan “sembolik oyun” ve 18 aylıkken ortaya çıkan “mış gibi oyun” 4-5 yaşlarında zirveye ulaşır. Bu yaşlarda çocuklar bir sopayı at gibi, masayı evmiş gibi kullanarak oynarlar (6,7). 7-11 yaşları arasında ise diğerleriyle oynama, oyunun kurallarını belirleme ve grup içi dinamiklerine dikkat etmeyle paralel olan “kuralı oyunlar” oynanmaya başlanır (6).

c. Sosyokültürel kuram: Gelişim kuramcılarından bir başka önemli isim olan Vygotsky, çocukların oyun oynarken nesnelerin ya da kavramların anlamlarını da öğrendiklerini söylemiştir. Sopayı “at”mış gibi oynayan çocuk atın anlamını öğrenmiş demektir. Sosyokültürel özelikleri ön plana çıkaran bir başka isim ise Bruner’dir. Oyunda yaratıcılık ve esnekliği ilerletmeye vurgu yapmıştır. Çocuklar oyun içinde birçok davranışı deneyimleyebilirler, oyun içinde yanlış-doğru yapmak yoktur. Bu bakımdan oyun bir öğrenme ortamıdır (5).

Oyun çocuklar için doğal bir süreçtir ve neredeyse bir ihtiyaç gibidir. Çocuklar oynadıkça hem dünyayı hem de kendilerini tanırlar. Aynı zamanda büyür ve gelişirler (11). Oyunun çocuğun gelişiminde oynadığı role birçok açıdan değinilebilir:

  • Fiziksel gelişim: Atlama, koşma, tırmanma gibi fiziksel güç kullanımıyla birlikte vücut sistemlerinin düzenli çalışması, fazla yağın yakılması, kasların güçlenmesi, obezite ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu bir işlev görmesi (3).
  • Psikomotor gelişim: Dengesini sağlayabilme becerisi, hızını ve gücünü yerinde-zamanında kullanabilme, dikkat, konsantrasyon ve esneklik becerileri kazanma, el-göz koordinasyonu, kaba ve ince motor becerilerinin gelişmesi (3).
  • Duygusal gelişim: Çocuğun ifade edemediği duygularını oyunla açığa çıkarması, duygusal ifadelerin uygun bir şekilde verilmesini oyun ortamında test etme, olumsuz duyguları ve fazla enerjiyi oyunla dışarı atma (11).
  • Sosyal gelişim: Oyunda diğerleriyle dayanışma ve işbirliğine dayalı ilişkiler kurma, ebeveynlerin tutumlarını ve kendine davranışlarını oyuncaklara yönelterek onlarla özdeşim kurma çabaları, farklı roller deneme, liderlik, hak, özgürlük, diğerlerine saygı, sıra bekleme gibi kavramları öğrenme (2,10).
  • Dil gelişimi: Oynanan oyunlarda sesli bir şekilde anlatım, masal anlatma ve şarkı söyleme gibi faaliyetlerle dil kullanımı konusunda ustalaşma (3).
  • Bilişsel gelişim: Dünyayı ve nesneleri keşfetme, merak duygusunu tatmin etme, araştırma ve düşünme, nesneler yardımıyla büyüklük, ağırlık, hacim gibi kavramları tanıma, duyuların keskinleşmesi, sahip olduğu beceri ve yeteneklerinin gelişmesi, özgürlük sınırlarını test etme, hayal gücünün ortaya çıkması ve zenginleşmesi (2,10).

Oyunun çocuğun doğasında olması ve gelişiminde oynadığı büyük rol düşünüldüğünde çocukların kendilerini sözel olarak ifade etmelerindeki yetersizlikler oyun kullanarak çocukları daha iyi anlama anlayışını doğurmuştur. Çocuklarda görülen davranışsal ve duygusal problemleri oyun ile ele almaktan doğan bu süreçte oyun terapisinin çocuklar için tedavi amaçlı ilk kullanımı fobiler üzerinde olmuştur. Fobiler üzerinde çalışmada, çocuğun korktuğu fobik nesne ile yüzleşmesi, onunla oynayarak korkutucu değerini gözünde küçültmesi ve bu sayede benlik değerinin artması söz konusudur (7).

Oyun terapisi nedir?

Amerika merkezli Oyun Terapisi Derneği’nin sitesinde oyun terapisi, “eğitimli oyun terapistleri tarafından, danışanların psikososyal sorunlarını çözmelerine, ideal büyüme ve gelişimi gerçekleştirmelerine yardımcı olmak amacıyla, oyunun terapötik gücünden yararlandıkları kişiler arası bir süreç inşa etmek için kuramsal bir modelin sistemli bir biçimde kullanılması” olarak tanımlanmıştır. İngiltere merkezli Oyun Terapisi Derneği ise oyun terapisini, “çocukların davranışlarını değiştirmede, özgüvenlerini geliştirmede, sağlıklı ilişkiler kurmasında çocuklara yardımcı olan etkili bir terapi” olarak tanımlamıştır (7).

Oyun terapisinin tarihsel süreci

Psikanalizin bilinçdışı içeriğin bilinçli hale getirilmesinde başvurduğu temel yöntem “serbest çağrışımdır”. Burada hasta hiçbir sansür uygulamadan aklına gelen tüm düşünceleri sözel olarak aktarır. Oysaki çocuklar kendilerini sözel olarak anlatmakta henüz yetkin değildirler. Üstelik çocuklardan bunların ne anlama geldiğine dair farkındalık geliştirmeleri de beklenemez. Dolayısıyla çocukların psikoterapisinde klasik psikanaliz yöntemleri dışında yeni yöntemler denemek zorunlu hale gelmiştir (7).

Oyunla tedavide ilk kez bir yöntem geliştiren Anna Freud olmuştur. Anna Freud’un terapisinde çocuk oyuncak dolabından istediği oyuncakları seçerek bir oyun kurar ve oynamaya başlar. Terapist çocuğu uzun süre gözlemledikten sonra oyundaki gizli temaları yorumlamaya ve çocuğa bunları anlatmaya çalışır (7).

Melanie Klein, Anna Freud’dan farklı olarak kullandığı oyun terapisi yönteminde çocuğu uzun süre gözlemlemek yerine, bir şey sezer sezmez yorumlaya çalışmıştır (7). Hem Anna Freud hem de Klein’in yöntemlerinde psikanalizin bir getirisi olarak yorumlama ön plana çıkmıştır. Ancak daha önce de vurgulandığı üzere çocuklar farkındalık geliştirmede başarılı değildirler.

İsviçreli psikanalist Hans Zulliger, kendi terapi yaklaşımında yorumlamayı çıkarmış, çocukların yalnızca oyun oynayarak da iyileşebileceklerini ifade etmiştir. Bilinçdışı içeriğe olan ilgiden ziyade çocuğun oynamasını ve oyundan bir şeyler öğrenmesini önemsemiştir (7).

1930’lu yıllarda David Levy’nin geliştirdiği “Salınım-Boşaltım Terapi” tekniğinde çocuklarda stres ve baskı oluşturan durumları oyuncaklar yoluyla tekrar canlandırma ve böylece çocuğun sıkıntısını boşaltmasını sağlama temel amaç olmuştur (7). Psikanalitik yaklaşımlardan sonra bu terapi tekniği büyük bir gelişme olarak kendini göstermiştir. Gove Hambridge, Levy’nin çalışmalarını genişleterek “Yapılandırılmış Oyun Terapisi” tekniğini oluşturmuş, burada çocuğun oyuncaklar yardımıyla sıkıntısını daha sistematik bir biçimde ele alma ve çocuğun da endişesini kontrol edebilir hale gelmesini sağlama hedeflenmiştir (7).

Oyun terapisinin gelişimindeki üçüncü önemli akım ise ilişki merkezli oyun terapileri olmuştur. Terapinin temelini terapistle çocuk arasında kurulan doğal ilişki oluşturmuştur (7). Terapist harekete geçirici ve empatik bir konumdadır. Şartlandırmaz, olumlu kabul sergiler (5).

Oyun terapisindeki bir diğer önemli gelişme Virginia Axline’nin Carl Rogers’in Danışan Merkezli Terapi esaslarını oyun terapisine uyarlayarak “Yönlendirmesiz oyun Terapisi” tekniğini geliştirmesi olmuştur. Burada çocuk istediği gibi oynar, çocuktan oyun içinde kendi davranışlarını ve kendini yönetmesi beklenir. Bu teknik daha sonraları Gary Landerth tarafından kavramsallaştırılarak Çocuk Merkezli Oyun Terapisi olarak genişletilmiştir. (5,7).

Jung’un öğrencilerinden olan Dora Kalff Kum Terapisi adını verdiği teknik ile çocukların kumdaki çalışmalarının içsel psikşik güçleri ifade ettiğini düşünmüştür (7).

Çocukla ebeveyn arasındaki ilişkiye ve çocuğun güçlülüğü ve potansiyeline yapılan vurguyla kendini gösteren yönlendirmesiz bir oyun terapisi tekniği olarak ortaya konan Theraplay terapi Anna Jernberg ve ekibi tarafından uygulanmaya başlamıştır (7).

Oyun terapisinin mantığı

  • Çocuklar etraflarında veya içlerinde neler olup bittiğini, neler deneyimlediklerini oyun yoluyla anlatırlar,
  • Terapideki oyuncaklar çocuğun dilidir,
  • Oyunların sembolik anlamları önemlidir, çocuk korkularını, kaygılarını, fantezilerini nesnelere aktarır ve bu şekilde bir oyun kurar,
  • Oyun ortamı çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar,
  • Terapistin kabul ediciliği, yargılamadan ve eleştirmeden orada bulunuşu çocuğun güvende hissetmesine ve kendini açmasına olanak verir,
  • Çocuk yaşadığı travmaları ve sıkıntıları oyuna aktardığında problemlerle baş etme ve uyum sağlama becerilerini doğrudan gözlemleme fırsatı doğar,
  • Gözlemlenen içerikler çocuğa daha işlevsel baş etme yollarının gösterilmesi için fırsat sunar,
  • Terapide konulan sınırlar çocuğun kendini kontrol etme becerilerini artırır,
  • Terapi süreci çocuğun duygu ve düşüncelerini ifade etmesiyle beraber kendi iç dünyasını keşfettiği bir süreçtir (5).

Oyun terapisinde oyuncak kullanımı

  • Terapi odası yüzlerce oyuncağın bulunduğu oyuncaklarla donatılmış bir oda olmak zorunda değildir,
  • Önemli olan çocuğun kendini ifade edebileceği ve duygularına hitap eden oyuncakları seçmesi, onlarla oynamasıdır,
  • Orada bulunan oyuncakların seçiminde gerçek yaşam deneyimlerinin ifadesi, duyguların tüm boyutlarıyla açıklanması ve söze gerek kalmadan açıklayıcı olması amaçlarına hizmet etme derecesi önemsenmelidir,
  • Mekanik ve karmaşık oyuncaklar olmamalıdır,
  • Çocukları bağımlı, kendine güvenini sarsacak içerikte oyuncaklar olmamalıdır,
  • Çocuk bütün oyuncakları görebilmelidir,
  • Oda dağınık olmamalıdır,
  • Oyun oynarken çocuk kendini özgür hissetmelidir (5).

Oyun terapisinde sınır koyma

Çocuğun oyun oynarken kendini özgür hissetmesi sağlanırken bir yandan da oyun terapisi sürecine sınır koymak oldukça önemlidir. Buradaki temel amaç gerçek yaşam düzenini terapide de sürdürmek, terapiden sonra yaşamın normal seyrinde devam edeceğini göstermektir. Terapötik ilişkiyi korumak, çocuğun kendini kontrol etmesi, kendi sorumluluğunu almasının sağlanması, çocuk ve terapist arasındaki güven hissinin korunması sınır koymadaki diğer amaçlardır. Seansların belirli bir sürede gerçekleşmesi ve terapinin hep devam etmeyecek olması temel sınırdır. Terapi odasından oyuncak alınamaz ve odanın dışına çıkarılamaz. Çocuk kendine zarar veremez. Terapi yaklaşımında ebeveyn katılımı yoksa çocuk ebeveyni ile birlikte odada bulunamaz. Bunlar çocuğa terapinin başında açıklanmalıdır. Bunun gibi sınırlar başlıca sınırlardır. Sınırlar olmadan çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenemez. Bununla beraber çocuğun sınırları kırma arzusu veya girişimi de çocuk hakkında bazı ipuçlarının elde edilmesine yardımcı olmaktadır (5).

Oyun Terapisi Çeşitleri Nelerdir?

Çocuk merkezli oyun terapisi (ÇMOT)

Temellerini Carl Rogers’in Danışan Merkezli Terapisi’nden almış olan yaklaşım Virginia Axline tarafından 1940’lı yıllarda oyun terapisinde kullanılmıştır (7).Temel amaç çocuğun davranışlarını değiştirmek ve kontrol etmek yerine çocuğun kendi davranışlarının farkına varmasını sağlamaktır. Terapistle çocuk arasında kurulan ilişkinin iyileştirici gücü olduğu varsayılır.

  • Çoğunlukla 2-10 yaş arasındaki çocuklarda kullanılır,
  • Problem yerine çocuk; geçmiş yerine şu an; düşünce, hareketler yerine duygular; açıklama yerine anlayış; düzeltme yerine kabullenme önemlidir,
  • Hangi oyuncağı seçeceği ve hangi oyunu oynayacağı çocuğa kalmıştır, terapötik süreci çocuk yönetir,
  • Terapist çocukla ilgilidir ve sıcak bir ilişki kurma çabasındadır,
  • Çocuğun duyguları ona geri yansıtılır,
  • Çocuğun becerileri, potansiyeli ve içsel süreçlerine güvenilir,
  • ÇMOT’nin depresyon, kaygı, takıntı gibi belli başlı sorunlarda etkili olduğu gösterilmiştir (7).

Deneyimsel oyun terapisi (DOT)

Byron E. Norton ve Carol Norton tarafından geliştirilen deneyimsel oyun terapisi ilişkisel oyun terapisi ve çocuk merkezli oyun terapisinin bir birleşimi ve onların genişletilmiş halidir. DOT’un temel varsayımı çocukların dünyayı bilişsel değil deneyimsel algıladıkları şeklindedir. DOT, çocuk merkezli oyun terapisinden metaforların yorumu noktasında ayrılır. “Ormandayız ve etrafımda bir sürü böcek var” ifadesi DOT terapisti için yalnızca bir korku ifadesi değil, çocuğun deneyimlemiş olduğu travmatik bir yaşantıya dair önemli ipuçları barındıran bir metafor olarak görülür. Çocuğu anlamak için bu ifadelere önem verilir, gerektiğinde aile ile de paylaşılır. ÇMOT’de ise terapistin çocukla kurduğu ilişki önemsendiğinden metaforlar araştırılmaz ve yorumlanmaya çalışılmaz. ÇMOT’de terapistin sözel geribildirimi ve yansıtma varken, DOT’da terapistin rolü çocukla beraber oyunu deneyimlemektir. Çocuk oyununa terapisti dahil etmek istediğinde terapist oyuna katılır. Terapist çocuk tarafından verilen rolü yerine getirir, çocuk nasıl isterse o şekilde davranır. Kaygı ve korkuları olan, depresyon, boşanma sonrası uyum sorunu, psikosomatik sorunlar gibi problemleri olan çocuklarda bu terapinin etkili olduğu görülmüştür (7).

Deneyimsel oyun terapisinde çocukların 5 aşamadan geçerek terapiyi tamamladıkları görülmüştür (7):

  1. Keşif aşaması: İlk birkaç seansı içerir. Odanın keşfedilmesi, oyuncakları inceleme söz konusudur. Çocuk temkinlidir.
  2. Korunma için sınama aşaması: Çocuk terapiste güvenip güvenemeyeceğini sınar. Ne kadar özgürlüğe sahip olduğunu, terapistin ona ne kadar tahammülü olduğu ve ihtiyacı olduğunda orada olmaya devam edip etmeyeceğini çeşitli davranışlarıyla test eder. Yeterli güvenlik hissi oluştuğunda kendini açmaya hazır hale gelir.
  3. Bağımlılık aşaması: Çocuk travmatik deneyimini fantezi oyunlarıyla açığa çıkarır. Terapisti oyuna davet etmede isteklidir.
  4. Terapötik büyüme aşaması: Travmatik deneyimini aktardığı için donuklaşır, odada gezinmeye başlar. Yeni kimliğinive hissettiği yeni duyguları keşfetmeye çalışır.
  5. Sonlandırma aşaması: Aktarılan ve keşfedilen her şeyle beraber çocuk artık bağımsızlığını kazanır ve terapiye veda etmeye hazırdır.

Gelişimsel oyun terapisi (GOT)

Gelişimsel oyun terapisi Viola Brody tarafından geliştirilmiş, terapist tarafından yönlendirilmeyi içeren bir tekniktir. Terapinin temelini çocuğun dokunma yoluyla iyileştirilmesi oluşturur. Dokunma çocuğun gelişimsel sürecinde önemli bir yere sahiptir. Sevginin aktarımı, güven duygusunun hissedilmesi ve diğerlerince değer verildiği hissi dokunmayla geçer. Bu nedenle GOT dokunmanın terapötik gücüne güvenmektedir. Gelişimsel oyun terapisinde oyuncak yoktur, dokunmaya dayalı oyunlar vardır. Bu özelliği nedeniyle tüm yaş gruplarındaki çocuklar için uygun bir terapi yöntemidir. Dokunma temelli oyunlar çocuk ile temel bakım veren arasındaki güvenli bağın kurulmasına yardım eder ve çocukta sıkıntı oluşturan durumun endişesinin azalmasına yardımcı olur (7).

Gelişimsel oyun terapisinin 6 temel prensibi vardır:

  • Bir başkası tarafından dokunulmayı deneyimleyen çocuk, kendilik hissini geliştirir,
  • Çocuk, başkaları tarafından psikolojik anlamda görüldüğünü ilk olarak dokunulma yolu ile deneyimler,
  • Çocuğun dokunulmayı deneyimleyebilmesi için dokunma konusunda yeterli bir yetişkinin ona dokunması gerekir,
  • İyi bir dokunucu olabilmek için, yetişkinin kendisine dokunulmaya müsaade etmesini öğrenmesi gerekir,
  • Çocuğun dokunmayı hissedebilmesi için, kendisine dokunmaya müsaade eder hale gelmesi gerekir,
  • Çocuğun dokunulduğu bir ilişkiyi sağlayabilmek için, terapist GOT’daki dokunma aktivitelerini doğru uygulamalıdır.

Psikanalitik oyun terapisi

Terapötik oyun fikriyle ilgilenenlerin başında Freud gelmektedir. Çocuklarda oyunun kendini ifade etme, arzuların gerçekleşmesi ve travmatik yaşantıların üstesinden gelinmesi olmak üzere üç temel işlevi olduğunu söylemiştir (7). Freud yetişkinler üzerinde terapi uygulamış ancak çocuklarla terapi yapmamıştır. Yalnızca “Küçük Hans Vakası” olarak bilinen bir vakanın takibini yapmıştır. Bu vaka Freud tarafından aktarılmıştır ve Freud çocukla yalnızca bir kez yüz yüze görüşmüştür. Çocuğun analist olan babası ve Freud arasında geçen yazışmalarla ve babanın günceleriyle, çocuğun tedavi planı Freud tarafından yürütülmüştür. Babanın aktardığı oyunlar ve çocuğun kullandığı dil bilinçdışı çatışmaların anlaşılması ve yorumlanmasında kullanılmıştır (4).

Psikanalitik oyun yaklaşımın öncülerinden biri daha önce oyun terapisinin tarihsel sürecinde de ifade edildiği gibi Anna Freud’dur. Onun yaklaşımı çocukların oyun oynarken uzun süre izlenmesi ve oyunun altında yatan saklı anlamların keşfedilmesi üzerine kuruluydu. Klein’in yaklaşımı da Anna Freud ile benzerlik gösterse de uzun gözlemler yerine hemen yorumlama söz konusuydu. Her iki kuramcının da yöntemi gözlemlenen içeriklerin çocuğa yorumlanmasını içermekteydi. Erken dönem psikanalistlerinden olan Hans Zulliger yorumlama yaklaşımının çocuklara uygun olmadığını görmüş ve çocuğun yalnızca oyun oynamasına odaklanılması gerektiğine inanmıştı (7).

Çocuk psikanalizinde öncü olan isimlerden bir diğeri Winnicott’tur. Kendinden önceki oyun terapisi yaklaşımlarını oyunun içeriğine gereğinden fazla odaklanmakla eleştirmiştir. Ona göre bu odaklanma çocuğun ihmal edilmesine neden olmuştur (7). Oyunun evrensel olduğunu ve  çocuklar için doğal bir süreç olarak ortaya çıktığını ifade etmiştir. Oyunun kendisi bir terapidir. Terapide oyun, çocukla iletişim kurmada bir araç gibi işlev görmekte, çocuk hakkında bilgi edinmeye yardımcı olmaktadır. Üstelik oyun sayesinde hem çocuklar hem de yetişkinler yaratıcı olmakta özgürdürler (10).

Filial terapi (FT)

1960’lı yıllarda Louise Guerney ve Bernard Guerney tarafından geliştirilmiştir. Çocuk merkezli oyun terapisi üzerine temellenen ilişki odaklı bir yaklaşım olmakla beraber terapist-çocuk ilişkisi yerine ebeveyn-çocuk ilişkisine önem verilir. Filial terapi ebeveynlerin terapötik değişimden sorumlu başlıca kişiler olduğunu kabul eder. Çocuk ve ebeveyn arasında sağlıklı bağlanmalar geliştirmek terapinin temel amaçlarındandır. Bu yönüyle bağlanma kuramından temel aldığı söylenebilir. Temel bakım verenle çocuk arasında sıcak, duyarlı ve olumlu kabule dayalı bir ilişki oluşturularak temel bakım verenin çocuk için “güvenli üs” haline gelmesine yardımcı olunur. Filial terapi, aile sistemleri kuramından da temel alır. Ebeveyn çocuk arasındaki ilişkiyi geliştirmenin yanında ebeveynlerin çocuk yetiştirme becerilerinin artırılması, tüm aile üyelerinin birbirlerinin ihtiyaçlarına yanıt verir hale geldiği bir aile ortamı oluşturmak hedeflenir. Bu özelikleri ile FT’nin davranış değişimi ya da belirtilerin azaltılmasından ziyade kişisel dönüşümleri hedeflediği söylenebilir (8).

Filial terapistleri ebeveynleri terapiler konusunda eğitir, terapiler önce ofis ortamında daha sonra evde gerçekleştirilir. Terapist ebeveynlere süpervizyon verir ve geliştirilen ebeveynlik becerilerinin günlük yaşama da uyarlanması sağlanır. FT en çok 2-12 yaş aralığında uygulanmakla birlikte bu yaş sınırı dışındaki çocuk ve daha büyük bireyler için de uygun düzenlemelerle uygulanabilir. Koşullara ve bireylerin özelliklerine göre değişmekle beraber çoğunlukla 10-20 seans süren Filial terapi, kısa süreli bir terapi olarak değerlendirilmektedir (8).

Theraplay

İlk olarak Chicago Head Start programındaki anneler ve çocuklar arasındaki bağı güçlendirmek amaçlı kullanılan bu yaklaşım, diğer yöntemleri de kullanarak fiziksel temas ve çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak, çocukla ilişki kurmak üzerine kurulmuştur. 1971 yılında kurulan Theraplay Enstitüsü ile bu yöntem yaygınlaşarak kullanılmaya devam elmiştir (1). Theraplay bir bakıma oyun terapisi tekniği olarak görülebilir. Ebeveyn çocuk ilişkisi terapinin odağıdır. Temel amaç çocuk ile bakım verenler arasında düzenli, uyumlu bir ilişki oluşturmaktır, bu amaçla beveynler de terapiye dahil olurlar (1,7).

Theraplay’de özel bir oyun odasına ihtiyaç yoktur, oyuncaklardan çok oyunlar ön plandadır. Diğer tekniklerden farklı olarak bu yöntem sade bir odada yerde oturularak uygulanır (7). Terapistin başlattığı terapi sürecinde ebeveynler etkileşime hazır olduklarında terapiye aktif olarak katılım sağlarlar. Terapist geribildirimlerle onları destekler (1). Theraplay bebeklikten itibaren 18 yaşa kadar ve hatta yetişkinlikte bile kullanılabilen bir yöntemdir. Özellikle bağlanma sorunu olan çocuklar başta olmak üzere, depresyon, karşıt gelme bozukluğu, öfke sorunları, gelişimsel bozukluklarda da etkili olduğu belirtilmiştir (7). Bunun yanında klinikler, ruh sağlığı merkezleri, okullar, kreşler, bakım evleri gibi birçok ortamda uygulanabilmektedir (1).

Theraplay’de 4 farklı kategoride oyunlar oynanır: Yapı, bağlılık, beslenme ve mücadele. Oyunlar bağlanma, dokunma, uyumu artırma ve etkileşim sağlama amaçlarına hizmet edecek şekilde belirlenmiştir (1). Çocuğun bu kategorilerden hangisindeki oyunlara daha çok ihtiyacı olduğu terapist tarafından belirlenir. Dolayısıyla terapi çocuğa özeldir (7). Yapı boyutu güvenlik, organizasyon, düzenleme; bağlılık boyutu bir aradalık, mutluluk, uyumluluk; besleme boyutu güven, öz değer, stresin azalması; mücadele boyutu yetkinlik ve uzmanlık kavramlarını içerir (1): Oynanan bazı oyunlara şu örnekler verilebilir (1):

  • Yapı Boyutundaki Oyunlar: El çırpma, baloncuk patlatma, ellerin, ayakların veya vücudun etrafını çizme.
  • Bağlılık Boyutundaki Oyunlar: Yanakları patlatma, patlamış mısır parmaklar, yapışkan burun.
  • Besleme Boyutundaki Oyunlar: Küçük atıştırmalıklar, ninni, pamuk topu mu? Kuş Tüyü mü?
  • Mücadele Boyutundaki Oyunlar: Emekleme yarışı, karate vuruşu, yastık itme.

Kum terapisi

Kum terapisi bir oyun terapi tekniğidir. Tekniğin geliştiricisi Jung’un öğrencilerinden Dora Kalf’tır. Kullanılan materyaller kum, su, minyatür oyuncaklar ve kum tepsisidir. Sözel olmayan bir tekniktir ve özellikle 8 yaştan sonraki çocuklarda, ergen ve yetişkinlerde kullanılabilir. Diğer terapilere ek olarak da kum terapisi uygulanabilir. Bu teknikteki temel varsayım kumun kendisinin terapötik bir etkiye sahip olduğudur (7).

Terapide terapist danışana birinde kuru kum diğerinde ıslak kum olan iki adet tepsi sunar. Tepsiler deniz, nehir ve suyu temsil eden mavi renge boyanmıştır. Danışan hangi tepsiyi kullanacağını kendi seçer. Danışana tarihi mekânlar, taş, deniz kabuğu gibi gerçek objelerden oluşan çok fazla sayıda minyatür sunulur. Danışan istediği minyatürleri seçer ve kum üzerinde bir sahne oluşturur. Tekniğin temelleri Jung’un öğretisine dayandığından arketipler, kolektif bilinçdışı gibi kavramlar terapiyi şekillendirir. Danışanın minyatürler ile kum üzerine çatışmalarını, bilinçdışı süreçlerini yansıttığı varsayılır. Bilinçdışı içeriği bilinçli hale getirerek iyileşme sağlama hedeflenir (7).

Kukla terapisi

Kuklaların terapide kullanımı, çocukların kendilerini sözel olarak ifade edemeyişleri karşısında duygu ve düşüncelerini kuklalarla ifade etmelerinden doğmuştur. Çocuklar kukla ile kendilerini özdeşleştirebilir, kuklalar hayatlarındaki önemli kişiler yerine geçebilir ya da öfkelerini yansıttıkları cansız bir nesne olarak işlev görebilirler. İfade ettikleri duygular ve düşünceler yargılanmadığı ya da eleştirilmediğinden ve üstelik kuklaların hakimi kendileri olduğundan çocukların egolarının güçleneceği varsayılmaktadır (7).

Çocuk kuklalar karşısında serbest bırakılır, istediğini seçer ve onunla ilgili bir öykü oluşturur. Terapist öyküyü analiz ederek çocuk hakkında bilgi edinmeye çalışır, değerlendirme yapar. Öyküdeki çatışmalar, çözümsüzlükler, bilişsel hatalar ve duygu ifadeleri analiz edilerek çocuğa aktarılır. Terapist tespit ettiği bu olumsuz imgeleri tersine çevirerek daha iyi bir öykü tasarlar ve bunu kuklalarla canlandırır. Böylece çocuğun problemine karşı bir çıkış yolu gösterilir (7).

Oyun terapisine yönelik çalışmalarda çocuğun kendi duygu ve hislerinin daha çok farkına varır duruma geldiği, kendilik algısı ve tasarımının olumlu yönde arttığı, kişisel yeterliliğinin arttığı, kaygı düzeyinin azaldığı, aile bireyleri arasındaki ilişkinin etkilendiği, davranışsal ve duygusal uyumun arttığı, maruz kalınan travmatk yaşantının etkilerinin azaldığı, yıkıcı davranışlar ve dikkat sorunları üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Aynı zamanda çocuğun gösterdiği depresyon, somatizasyon bozuklukları, dikkat ve düşünce sorunları, sosyal problemler ve diğer psikolojik problemlerde de oyun terapisinin etkili olduğu görülmüştür (7).

Türkiye’de oyun terapisi

Oyun terapisi dünyada 1930’lu yıllarla beraber gelişirken Türkiye’de kullanımı ve yaygınlaşması 2000’li yıllarda geç olarak başlamıştır (7). Bunun başlıca sebebi psikologlara ve psikiyatristlere “deli doktoru” gözüyle bakılması ve bu alana dair bilginin az olmasıdır. Ekonomik kalkınma ve artan farkındalıkla beraber günümüzde bu yaklaşım terkedilmekte ve terapiye gitmek normalleşmektedir.

İbni Sina, Gazali gibi eski düşünürler, oyunun çocuk için elzem olduğunu ifade etmişlerdir. Dilimizde çocuklarla ilgili atasözleri ve deyimlerde oyunun çocuklarla özdeşleştirildiğini görmekteyiz. Oyun terapisi ile ilgili ülkemizdeki ilk kitap 1974 yılında yayınlanan Hans Zülliger’in Çocukta Oyunla Tedavi adlı kitabıdır. Ülkemizde oyun terapisi ile ilgili ilk kitabı kaleme alan Berka Özdoğan’dır. İlk baskısını 1988 yılında yapan Çocuk ve Oyun: Çocuğa Oyunla Yardım adlı kitap oyun terapisi ile ilgili ilk kapsamlı kitaptır (7).

Ülkemizde oyun terapisi alanındaki ilk eğitimler 2000’li yıllarda verilmiştir. 2010’lu yıllarda ülkemizde yabancı uzmanların açtığı birçok oyun terapisi eğitim programı düzenlenmiştir. Byron Norton, Oyun Terapisi ile ilgili ilk eğitimini ülkemizde 2009 yılında vermiştir. Sonraki yıllarda Byron Norton’un Deneyimsel Oyun Terapisi eğitimleri ile ülkemizde oyun terapistleri yetişmiştir. 2012 yılında ülkemize gelen Reyhana Seedat da açtığı kapsamlı eğitim programları ile birçok oyun terapisti yetiştirmiştir. 2012 yılında açılan Theraplay eğitimleri sonraki yıllarda da devam etmiştir. Yine aynı yıl Lenore Steinhardt, Kum Terapisi eğitimi için ülkemize gelmiştir (7).

Ülkemizdeki Oyun Terapisi Derneği 2012 yılında kurulmuştur. 2014 yılında 19. Dünya Oyun Kongresi’nin ev sahibi Türkiye olmuştur. 2015 yılında ise Erzurum’da Uluslararası Oyun ve Oyuncak Kongresi düzenlenmiştir (7). Tüm bu tarihsel süreçler birlikte değerlendirildiğinde ülkemizde oyun terapisinin yaygınlaşmasının 2010’lu yıllardan sonra olduğu söylenebilir

Ülkemizde oyun terapisinin önde gelen isimleri Ferhunde Öktem, Bahar Gökler, İsmail Ersevim’dir. Öktem, Virgina Axline’nin yönlendirmesiz oyun terapisi yaklaşımını çocuklarla yaptığı klinik çalışmalarda kullanmış ve eğitimler de vermiştir. Bu alanda öncü diğer isimler Filiz Çetin, Birgül Emiroğlu, Elif Göçek’tir. Bu uzmanlar hem terapilerinde yoğun şekilde oyun terapisini kullanmakta hem de bu konuda eğitimler vermektedir (7).

Referanslar
  1. Akar Gençer, A. ve Aksoy, A. B. (2016). Anne çocuk etkileşiminde farklı bir yaklaşım: Theraplay oyun terapisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşılar, 8(3), 244-254.
  2. Bekmezci, H. Ve Özkan, H. (2015). Oyun ve oyuncağın çocuk sağlığına etkisi. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Dergisi, 5(2), 81-87.
  3. Berktay, A. (Ed.). (2017). İnsan Tabiatını Tanıma (13.Baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  4. Freud, S. (2017). Çocukta Fobinin Analizi Küçük Hans Vakası (3. Baskı). (D. Muradoğlu, Çev.). İstanbul: Say Yayınları.
  5. Öğretir, A. D. (2008). Oyun ve oyun terapisi. Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, 22, 94-100.
  6. Santrock, J. W. (2015). Erken çocuklukta sosyoduygusal gelişim. Yaşam Boyu Gelişim içinde (s.241-272). (G. Şahin, Çev. Ed.). Ankara: Nobel Yayınları.
  7. Teber, M. (2015). Çocuk merkezli oyun terapisinin çocuklarda görülen davranış sorunlarının çözümüne etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji Bilim dalı, Gaziantep, İstanbul?
  8. Tortamış Özkaya, B. (2015). Ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerine odaklanan bir oyun terapisi yaklaşımı: Filial terapi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(2), 208-220.
  9. Türk Dil Kurumu. http://www.tdk.gov.tr/ Erişim Tarihi:27.04.2019.
  10. Winnicott, D. W. (2014). Oyun ve Gerçeklik (3.Baskı). (T. Birkan, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
  11. Yörükoğlu, A. (2018). Çocuk Ruh Sağlığı (38.Basım). İstanbul: Özgür Yayınları.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir