Depresyon en sık karşılaşılan psikolojik bozuklukların başında gelmektedir. Bir duygudurum bozukluğu olarak depresyon, kişinin üzüntü, endişe, suçluluk ve değersizlik duyguları içerisinde, sosyal ortamdan uzaklaşmasını ve daha önce yapabildiği şeylere karşı ilgisini yitirmesini içeren bir süreçle kendini göstermektedir.
Modern dünyanın içinde insanın kendini üzgün, çaresiz ve bezmiş hissettiği zamanlar mutlaka olacaktır; ancak depresyon tanısı için kişi hemen hemen her gün, günün çok büyük bir kısmında kendini böyle hissetmelidir. Bununla beraber belirtiler en az 2 haftadır devam ediyor olmalıdır.
Günlük hayatta sıkça kullanılan “Depresyondayım galiba.”, “Şimdi depresyona gireceğim.” gibi ifadeler, aslında bir psikolojik bozukluk olarak depresyonun kişiyi ne denli etkilediğini, depresyondaki bir kişinin sıkıntılı ruh halinin ne denli yıkıcı olabileceğini hafif göstermektedir.
Depresyon klinik belirtileriyle birlikte kişiyi intihara sürükleyebilecek denli ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Depresyon tek başına kişiye zarar vermez, ortaya çıkan belirtilerle oluşan klinik tablo, kişiye hem bireysel olarak hem de toplum içinde yaşayan bir birey olarak zarar verir.
Mutsuzluk hali depresyondaki kişinin en belirgin özelliğidir. Süregiden mutsuzluk, kişinin günlük işlerinde harcayacağı enerjisinden başlayarak yaşam için kendinde bulacağı enerjiye kadar canlılığını sömürür. Mutsuzluk, çökkünlük, bıkkınlık, karamsarlık gibi diğer olumsuz duyguları da tetikleyeceğinden, depresyondaki kişi bir süre sonra olumlu duygularla bağını koparacaktır. Böylesi bir durumda da kişinin kendini iyi hissedebilmesi giderek güçleşecektir.
Çökkün ruh hali ve azalan enerji, kişinin daha önce yapabildiği birçok şeye karşı ilgisinin azalmasına ve aktivite seviyesinin düşmesine neden olur. İlgi azlığı ve enerji kaybı depresyonun çekirdek belirtilerindendir. Azalan enerjiyle birlikte kişi sosyal yaşamdan giderek çekilir, günlük yaşam aktivitelerini dahi yerine getiremeyecek duruma gelebilir.
Özbakımın azalması da depresyon için önemli belirtilerdendir. Kişi o kadar yavaşlamıştır ki, yüzünü yıkamak, bedenini temizlemek ya da saçlarını taramak onun için fazla güç harcamayı gerektirecektir; üstelik depresyondaki kişi bunlara dikkat edecek durumda da değildir. Özbakımın azalmasının olumsuz bir başka yönünü ise bireyin diğerleriyle ilişkilerinin bozulması oluşturmaktadır.
Klinik belirtilerden biri olan anhedoni, kişinin yaptığı herhangi bir şeyden zevk alamama durumunu ifade eder. Zevk alamama durumu, yeniliklere kapalı olmayı ve hiçbir şey yapmak istememeyi beraberinde getirir. Anhedoni kişinin işlevselliğine zarar verir. Birey artık toplumun bir üyesi olarak görevlerini yerine getiremez, akademik olarak başarısızlığa, sosyal olarak arkadaş kaybına ve ekonomik olarak da iş kaybına sürüklenir.
Depresyondaki kişi kendi iç dünyasındaki çökkünlüğe o kadar dönmüştür ki dış dünyadaki herhangi bir şeye odaklanması onun için oldukça zordur. Diğerlerinin neler konuştuğunu takip edebilmek, okumak, karar vermek gibi temel dikkat becerileri yavaşlar ve bu durumda kişi daha fazla içine kapanır. Bunların sonucunda da kişilerarası ilişkiler çok büyük zarar görür. Kişinin dikkat becerilerini kullanmasını gerektiren okul, iş ya da sosyal yaşamında aksamalar meydana gelir.
Depresyonun bedensel belirtilerinden olan iştah azalması ya da artması, uykusuzluk ya da aşırı uyuma hali ile beraber daha önce belirtildiği gibi enerji azlığı, kişinin bedensel yakınmalara da sahip olmasına neden olabilmektedir. Bireyin ruhsal sıkıntısına eklenen biyolojik sıkıntılar da iyi olma halini olumsuz etkilemektedir.
Depresyondaki kişi kendine, dünyaya ve geleceğe ilişkin olumsuz yargılara sahiptir: “Ben kötüyüm, hayat anlamsız ve dünya güvensiz bir yer.” Yaşadığı şeylere karşı fikirleri düşünce hatalarıyla doludur. Olayların yalnızca olumsuz tarafına odaklanmak, yalnızca tek bir durumdan genele dair sonuca varmak, abartmak bu düşünce hatalarından bazılarıdır. Ne yaparsa yapsın durumun değişmeyeceğine dair algı öğrenilmiş çaresizlik olarak ifade edilmektedir. Depresyondaki kişinin temel durumu da tam olarak bu şekildedir. Aynı zamanda da kendine dair olumsuz bir yaklaşımla değersizlik hisleri içindedir. Karamsarlık, değersizlik ve suçluluk hisleriyle birlikte kişi intihara teşebbüs edebilir veya yaşamını bu şekilde sonlandırabilir. Depresyonun en yıkıcı ucunda intihar bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere depresyon kişinin yalnızca duygusal anlamda karanlık bir girdabın içinde bulunmasından çok daha fazlasıdır. Depresyon öncesindeki yaşamından çok farklı bir yerde bulunan kişi, hayatın içinde kalmakta, görevlerini yerine getirmekte, insanlarla ilişki kurmakta ve kendine bakmakta zorlanmaktadır. Farklı depresyon tipleri için farklı örüntülerden söz edilse de genel anlamıyla depresyon kişiye biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik anlamda zarar verebilen, yıkıcı sonuçlar doğurabilen bir hale gelebilmektedir.
Kaynaklar
- Davison, J. Ve Neale, J. M. (2011). Duygudurum Bozuklukları. Anormal Psikolojisi içinde (s.234-272). (Dağ, İ. Çev. Ed.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Bir yanıt yazın