Pozitif psikoloji nedir?

Yazar:

Kategori:

Her geçen yüzyıl kendi içerisinde iyilikleri ve kötülükleri bir arada barındırmaktadır. Geçen zaman göz önünde bulundurulduğunda, ilerleyen bilim göz önünde bulundurulduğunda yaşadığımız yüzyıl insana dair gereksinimin çok fazla olmadığı, sanki birçok şeyin insan olmadan da devam edeceğini ifade eder haldedir, bu da insan oğlunun kişilik yapısında bazı kırılmalar ve kendine dair yapılan olumsuz atıfları istemsizce beslemektedir.

Bu kısmı biraz daha açalım.

Tükenen meslek alanları, gelişen teknoloji gibi sebeplerden kaynaklı kimi iş alanlarına ihtiyaç duyulmamakta, bir başka örnekle eskisi gibi tarımsal veya hayvancılık gibi faaliyetler de direkt olarak insan gücünden faydalanılmamakta hatta bu sektörler neredeyse yok olma halini almıştır. Tüm bu süreçler ise insan oğlu için artık ben bu dünyaya yetersiz kalıyorum ve ben olmadan da dünya devam ediyor gibi bir düşünme modeline yol açmaktadır, böylece insan oğlu kendi kişiliğine dair olumsuz bir biçimde yaklaşmakta ve dolayısıyla kendisine dair yetersizlik ve değersizlik üzerinden atıflarda bulunmaktadır.

İhtiyaçların çoğaldığı, birçok şeye yetemediğimizi düşündüğümüz yeni dünya düzenine getirilen bir başka bakış açısı olarak pozitif psikoloji!

Her geçen gün, teknolojik gelişmeler, değişen dünya düzeni gibi faktörler karşısında insan oğlu kendisini aciz ve yetersiz hissedebilmekte ve farkında olmadan zihinsel olarak kendine dair olumsuz ve yetersiz atıflar da bulunabilmektedir.

İnsan oğlunun yetersizlik, değersizlik gibi olumsuz şemalar ile çalışan birçok modelin yanı sıra unutulan tarafı, insan oğlunun güçlü yanlarını, hayatında gelişen olumlu durumların da varlığını kendine hatırlatması gerektiğini dile getiren bir bakış açısı ile pozitif psikoloji konu alınacaktır.

Problem olarak algılanan süreçler ve durumlar karşısında, her bireyin gösterdiği tepkiler farklı olduğu gibi bireyin gereksinim duyduğu ve onu tedavi edecek olan süreç de biricik ve tektir, bu sebeple farklı bakış açılarından yararlanarak kendi ruh sağlımızı bir adım daha ileriye taşıyabilmekteyiz.

Pozitif psikoloji diğer modellere göre görece daha yeni henüz 1990’lı yıllarda kendini ifade etmeye başlayan ve henüz tam olarak kendini tanıtma fırsatı bulamamış bir model olarak karşımıza çıkmaktadır.

Pozitif psikoloji, üst satırlarda anlatıldığı ve de isminden de anlaşıldığı üzere, pozitife vurgu yaparak iyileşme ve onarımı gerçekleştirmeye çalışmakta ve bununla beraber iyileşme ve onarım gerçekleştiğinde de pozitif yeni özellikler ekleme, öğrenilen pozitif yaşantının geliştirilerek bireyin hayatında yer almasına katkıda bulunmaktadır.

Pozitif psikolojinin diğer birçok model de olduğu gibi köklerini geçmiş modellerden alıp, üzerine yeni metotlar, yeni bakış açıları ekleyerek kendini ifade etmektedir.

Pozitif Psikoloji Ne Değildir?

Sürekli olumlu düşünmek, ve negatif olaylarını inkar etmek veya negatif yaşantıların üzerinde durmamak değildir, Yıllardır psikoloji bilimi hastalık sürecini iyileştirmek için hizmet vermekte ve sanki çalışma alanını yalnızca hastalıklı bir durumu veya problem olarak algılanan bir durumu iyileştirmek ve bireyi sıkıntılı süreçlerden kurtarmak olarak ifade edildi, elbette psikoloji biliminin amacı budur ancak, toplumsal bir gözlem yaparak elde edilmesi çok da güç olmayan bir çıkarımdan söz edecek olursam; toplum içerisinde çoğu zaman insanlar kendisini herhangi bir ekstra sıkıntı, stres gibi faktörü yoksa kendini ne mutlu olarak tanımlamakta,  ne de mutsuz olarak tanımlamaktadır. Halbuki psikoloji bilimin üzerinde durması gereken bir başka alan da bireyleri sadece nötr bir seviyede tutmak yerine ne mutlu ne de mutsuz olarak ifade edilen moddan uzaklaşıp, hayattan zevk alan, yaşam doyumuna ulaşmış, kendisine ve çevresine karşı olumlu yaklaşımlar sergileyen bir birey haline getirmektir.

Yani klasik modellerden farklı olarak ruhsal açıdan hastalık odaklı ilerlemek yerine ruhsal olarak nasıl daha sağlıklı hale gelebiliriz vurgusunu yapmaktadır.

Pozitif Psikoloji ve Ruh Sağlığı İlişkisi

Pozitif psikolojinin kavramsal olarak tanımının kökleri ruh sağlığı tanımlamasına ve Dünya Sağlık Örgütünün sağlık tanımlanmasına dayanmaktadır (Eryılmaz ve Mutlu 2016).

Özcan Köknel’e göre ruh sağlığı şöyle tanımlanabilir: Bireyin kendisiyle, çevresindekilerle ve içinde yaşadığı topluluk (dünya) ile uyum içinde olması; hayatına dair düzen ve denge sağlayabilmesi; hayata uyum göstermesi için çabalamasıdır.

Tanımı detaylı incelediğimizde iki kavram dikkat çekmektedir. Birinci kavram uyum sağlama noktasında engel olan unsurlara yapılan vurgu, ikinci kavram ise, uyum göstermek için harcanan çabaya yapılan vurgudur.

Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu sağlık tanımlaması üzerinden de değerlendirme yapacak olursak; Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık; bireyler için sadece hastalık belirti ve bulgularının olmaması değil, eş zamanlı olarak bedenen, sosyal ve psikolojik olarak da iyi olma halidir. (Kesgin ve Topuzoğlu 2006).

Yani buradaki tanımda da gördüğümüz gibi ruh sağlığı sadece hastalık veya sıkıntı içeren bir durum olmaması değil, aynı zamanda iyi hissediş halini de içinde barındırmaktadır. Bu ikinci kavram olarak söz ettiğimiz iyi olma hali psikoloji biliminin pozitif taraflarını göstermekte ve  pozitif olana vurgu yapmaktadır.

Ruh sağlığı bir sayı doğrusu metaforu ile ifade edilecek olursa;

Hastalık veya sıkıntı, stres faktörü odaklı ruh sağlığını onarma ve iyileştirmeye dair harcanan çaba  bireyleri negatif durumdan nötr duruma getirirken; pozitif odaklı ruh sağlığı müdahalesi  ise hem bireylerin  negatif durumdan nötr hale gelip, stabilizasyonu yakalamasını sağlamayı hedeflerken oradan  ise pozitif duruma götürmeyi de  kapsamaktadır.

Yani pozitif psikoloji ruhsal sağlık tanımının ikinci kavramı ile de ilişkili olarak sıkıntılı süreçleri ortadan kaldırırken, bir taraftan da baş etme becerisi kazandırmayı amaç edinmektedir (Hefferon ve Boniwell 2010).

Pozitif psikoloji kavramı, pozitif ruh sağlığı boyutundan beslenerek ortaya çıkmış ve gelişmiş bir yaklaşımdır.

Pozitif Psikolojinin Kuramsal Kaynakları

Peki pozitif psikoloji sırtını hangi kuramlara dayamaktadır?

Rogers’ın İnsancıl Yaklaşımı

Kişinin kendi içsel kaynaklarına inancı tam olmalı, kendi kendini iyileştirme kapasitesi var olan herkes kendi potansiyelini kendisi gerçekleştirebilir, şeklindeki düşünceleri temel alarak insanın olumlu doğasına vurgu yapan modeli geliştirmiştir.

Rogers modelini oluştururken insanların her zaman gelişebilme, kendilerini daha da ileriye taşıyabilme potansiyelleri olduğu görüşünü savunmuş ve bunu kendini gerçekleştirme eğilimi olarak tanımlamıştır.

Kendini gerçekleştirme eğilimini oluşturan kavramlar;  gelişme, olgunlaşma, özerk olma, bütün olma ve psikolojik ve fiziksel olarak kendini gerçekleştirmektir (Schultz ve Schultz, 2005).

Rogers’a göre kendini geliştirebilmiş, yeterliliğini oluşturmuş kimseler yaşanılan zorlu durumlar veya karşılaşılan engellere karşı soğukkanlı ve dirençli davranabilir, sorunlar ile baş edebilme kapasite ve yeterlilikleri ile güçlüklere göğüs gerebilmektedirler. Buna paralel olarak kişiyi bir başka yandan besleyen şey ise kendi içsel yeterliliklerinin gelişmiş olması ve kendi kendine yetebildiğini fark ederek daha öz güvenli, özerk bir biçimde hareket eden ve baskın yanlarının ortaya çıkması olarak ifade bulmaktadır.

Birey kendi doğal akıp giden yaşantısında kendi içsel süreçlerine daha fazla güvenme ve yaşantılarını açık yürekli bir biçimde, yanlışı veya doğrusu ile fark ederek kendi yeterlilik ve kapasitesini tanıyabilen ve hayatı için alacağı karar ve tercihlerini bu bilinç ile yapabilecek potansiyelin insanın doğasında olduğu görüşündedir.

 Bu potansiyeli ortaya çıkarmak yine bireyin elindedir.

Feist ve Feist, (2008) Rogers kendini gerçekleştirme eğiliminin sadece belirli koşullar gerçekleştiğinde oluşabildiğini belirtmiştir. Bu koşullar; bireyin, kendisi için önemli bir kişi ile olan ilişkisinde, içtenlik (samimiyet), empati, koşulsuz olumlu kabul alabiliyor olmasıdır. Bu koşullar oluşturulabildiği zaman kişi doğuştan gelen kendini gerçekleştirme eğilimini olumlu bir şekilde tamamlayabilmektedir.

Rogers’a göre diğer kuramcılardan faklı olarak gelişim sadece çocukluk yılları ile kısıtlı olmamakta ve tüm hayatı kapsayarak, birey ömrü boyunca kendini gerçekleştirmek için çabalamaktadır. Rogers’a göre, çocuk (ya da yetişkin) başka herhangi bir kimseden kabul algıladıktan sonra, olumlu kabule değer vermeye başlarken, olumsuz kabulü ise değersizleştirmeye başlamaktadır. Bunun ardından çocuk veya yetişkin  sevilme, kabul edilme, saygı duyulma ihtiyaçlarını geliştirmeye başlamaktadır. Rogers bunu “olumlu kabul” olarak adlandırmaktadır. Çocuğun sevilme, korunma, kabul edilme ihtiyaçlarının ailesi ya da bakım veren kişi tarafından koşulsuz olarak verilmesi gerektiği görüşünü dile getirmiş ve bu kavramı ise koşulsuz olumlu kabul olarak ifade etmektedir. Rogers ayrıca olumlu kendini kabul  kavramından da söz etmektedir. Olumlu kendini kabul kavramını ise açıklarken kişinin kendi benliğine dair olumlu yaklaşım sergilemesi, benliğini takdir etmesi ve benliğine değer vermesi olarak tanımlamıştır. Kişinin kendisine olumlu kabul verebilmesi için ise bireyin öncelikle başkalarından koşulsuz olumlu kabul alabilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca,bireyin tüm bu süreçleri sağlıklı bir biçimde geçirdiğinde yani,  koşulsuz olumlu kabulü alıp, olumlu kendini kabulu gerçekleştirebildiği zaman daha sonraki yaşantısında herhangi bir başka kimseye gereksinim duymadan, özerk olarak kendisine dair kabul verebildiğini eklemiştir . Olumlu kabulün bir diğer önemli özelliği ise doğası gereği karşılıklı olmasıdır. Burada anlatılmak istenen ise; birey başkasının olumlu kabul ihtiyacını karşıladığını hissettiğinde, kendisinde de bu ihtiyacın karşılandığına dair doyum hissetmektedir. Yani karşılıklık oluşmakta ve bir başkasına dair yapılan olumlu bir eylem kişinin kendisine dair de oluşan olumlu bir vurguya işaret etmektedir.

Adler’in Bireysel Psikoloji Kuramı

Adler de kişinin özündeki iyi yana vurgu yapmakta ve kurduğu modeli bu yönde geliştirmektedir.

Adler insanı kendi içinde tutarlı bir organizma olarak ifade etmektedir ve insanın eyleme döktüğü davranışlarında bilinçli halinde hatta bilinçsiz halinde yani tüm kişiliği genel olarak, hangi koşulda olursa olsun ele alındığı zaman tutarlılık gösterdiğini vurgulamaktadır.

Adler in kuramının dayandığı bu bireysel  psikoloji modelinin nihai amacı ise bu şekildeki bu tutarlılığı kanıtlamak gerektiğidir. (Murdock, 2012). Bu yüzden kuramında bir diğer önemli yer kaplayan kavram ise bütüncülük yaklaşımıdır.

Adler yapmış olduğu tüm çalışmalarında bireye karşı olumlu bir taraftan yaklaşmış ve bunu ispatlamak için oldukça çaba harcamıştır. Bu sebeple de bireyin tutarlılığının anlaşılmasında  “Bütüncülük”, bireysel psikolojinin insan tabiatını açıklamada kullandığı temel yaklaşımdır (Akdoğan, 2012).

Adler çalışmalarında ve konferanslarında bireye olumlu bir açıdan yaklaşmış ve fikirlerini yaymak için yoğun uğraşlar vermiştir Adler diğer kuramcılardan daha farklı olarak sadece teoride kendini ifade eden bir kuram olmaktan çok, tüm herkesin kendini bulup yararlanabileceği bir kuram olmasını ilke edinmiştir.

Adler kuramında daha çok bireysel süreçlere ağırlık vererek kişilik gelişimini ele alarak incelemektedir.

İnsancıl bir kuram olarak, Adler’in bireysel kuramı bir başka değişle Adleryan kuram bireyin tercih yapabilmesindeki özgürlüğüne kendi hayatına yön vermedeki yaratıcılığını vurgulamaktadır.

Adler birey üzerine vurgu yaparken bireyin toplum ile olan ilişkisini ve toplumsallığı göz ardı etmemekte hatta tam aksine birey ve toplum arasındaki ilişkilere de odaklanmaktadır. Bireyin topluma katkı sağlayabilmesi ve karşılıklı olarak birey ve toplumun kendini geliştirebilmesi için sosyal ilgi kavramının iyileştiriciliği temel almaktadır.

Bireysel kuramın, insan doğasına bütüncül yaklaşım sergilemesi, önleyici ruhsal danışmaya odaklanması ve bireylerin güçlü yanlarına vurgu yapması nedeniyle pozitif yönelimli kuramlar arasında yerini almaktadır.

Bireysel kuram hastalık değil, normal gelişime ve daha sağlıklı nasıl olabilire vurgu yapar, içinde bulunduğu sosyal çevreye odaklanır ve aidiyete sosyal desteğe dikkat çeker bu sebeple pozitif psikolojinin ortaya çıkmasında referans olarak algılanan modellerden biri olarak yerini almaktadır.

Maslow’un Öz Gerçekleştirme Kuramı

Maslow insan doğasına olumlu vurgu yapan kuramcılardandır, Maslow’a göre insan doğası gereği kötü olmamakla birlikte ya iyi bir doğaya sahiptir ya da ne iyi ne de kötü olarak ifade edilmeksizin nötr bir biçimde varlığını sürdürmektedir.

Eğer doğası gereği nötr olan bir birey söz konusu ise burada o bireyin içindeki olumlu tarafın bulunduğundan ancak henüz ortaya çıkarılmadığından söz etmektedir ve bu iyilik doğasında var olduğuna göre ortaya çıkarmak gerekmektedir, düşüncesinden hareket etmektedir.  

Maslow’un kuramının temelini oluşturan kavramlardan en önemlisi ise ihtiyaç kavramıdır. Bireyin biricik, kendine has olarak benliğini ifade edebilmesi ve mutluluğa erişebilmesi için bireyin gerçek ihtiyacını belirlemesi gerekmektedir. İhtiyacının ne olduğunu bilmesi Maslow’ un ifadesi ile  farkındalığın farkındalığı olarak adlandırılmaktadır.

Birey ihtiyaçlarını hem birey olarak hem de varlığını çevreleyen  sosyal  bağlam  içinde belirleyip, buna yönelik davranış geliştirerek kendini  oluşturmasını  tanımlamaktadır  (Aydın,  2008). 

Maslow’ un kuramına göre bütün insanların hedeflemiş oldukları ve uğraş gösterdikleri asıl amaç kendini gerçekleştirebilme ihtiyacıdır. Bu kendini gerçekleştirme ihtiyacı bireye göre farklı tanımlama ve kavramlarda ifade şekli bulabilmekte ve bireye göre farklı biçimlerde belirlenebilmektedir. Kendini tamamlama, bütünsellik, psikolojik sağlık,  bireyleşme,  özerklik,  yaratıcılık,  üretkenlik  gibi  değişik  biçimlerde bireyin kendini gerçekleştirme ihtiyacı olarak karşılık bulmaktadır.(Maslow, 2001).

Maslow’un kuramı öz gerçekleştirme kuramı olarak da ifade edilmekte ve temel olarak benimsenen düşünce ise insanların doğası gereği çalışan bir varlık olduğu ve kendini  gerçekleştirme,  organizmanın tamamlanmasına, geliştirilmesine ve yetkinleştirilmesine dönük yönelimleri tanımlamaktadır (Aydın, 2008).

İnsan bu kurama göre ele alındığı zaman potansiyel olarak mümkün olabildiğince kendini geliştirme ve gerçekleştirebilen bir canlı olarak ifade edilmektedir. İnsanda doğası gereği iyi olma, iyi şeyler üretme ve yetkin olma çabası barındıran, olabildiği kadar kendini geliştirme ve gerçekleştirme potansiyeli olan bir canlıdır. İnsan doğasında en iyiyi yapma  ve yetkinleşme çabası vardır. İnsan bu  çabası sayesinde içinde bulunan potansiyeli gerçekleştirme ve mutluluğu arama motivasyonuna sahiptir.

Kuramının temelini oluşturan kendini   gerçekleştirme  kavramından  hareketle, ihtiyaçlarının farkına varıp, kendi iç potansiyellerinin tamamını   gerçekleştirmiş insanlar üzerinde sayısız araştırma yaparak , elde edilen bulgulara göre kendini gerçekleştiren insanın özellikleri şu şekilde sıralamaktadır.

 1) Gerçeği olumlu  biçimde algılar ve belirsizliğe katlanabilirler.

 2) Kendini, başkalarını ve olayları olduğu gibi kabul ederler.

 3) Düşünce, duygu ve davranışları içtendir.

 4) Kendi üzerinde yoğunlaşmaktan çok; sorun, olgu ve süreçler üzerinde yoğunlaşırlar.

5) İyi bir doğaları ve başarılı bir espri anlayışları vardır.

6)  Yaratıcı,  verimli  ve  üretkendirler.

7)  İnsanlığın  ortak  mutluluğu  ile  ilgilidirler. 

8) Yaşamlarına ve doğaya nesnel bir açıdan bakabilirler.

9) Yaşamın gerçekçi, insancıl ve barışçıl amaçlara  dönük  eylemlerine,  yoğun  bir  duyarlılık  gösterirler.

10)  Maksatlı  olarak  gelenek  dışı olamamalarına karşın, öz kültürlerinin, sorgulanmadan içselleştirilmesine karşıdırlar.

11) İnsanlarla doyurucu, kalıcı ve sevgi için de iletişim kurarlar.

12) Doruk deneyimleri daha fazla yaşarlar.

Maslow insanların özüne dair yapmış olduğu bu gözlemle, bir nevi diğer başka insanlar için hayat felsefesi haline getirilebilecek öğüt veya tavsiye olarak algılanabilecek özellikleri sıralayarak kendisini ve modelini okuyan, öğrenmeye çalışan kimseler için de ilham kaynağı olmaktadır.

Bu kuramların katkısı ile oluşan görece yeni bir disiplin olan pozitif psikoloji kavramına da kuramsal bir bakış açısı ile yaklaşacak olursak;

Pozitif Psikoloji Kuramı

Pozitif Psikolojinin en büyük kurucusu Martin Seligman olarak kabul edilmektedir.

Pozitif Psikoloji yaklaşımının temel amacı ve çıkış noktası yaşanan psikolojik sıkıntı ve stres faktörlerinin veya psikolojik rahatsızlık belirtilerinin yok edilmesi yoluyla düzenlenemeyeceği bir yanda da eş zamanlı olarak bireylerde zaten var olan olumlu duyguların ve olumlu potansiyelin ön plana çıkartılarak, yükseltilmesidir.

Bunun yanı sıra bireyin kişilik doğası olarak olumlu yönlerine vurgu yaparken, karakter yapılanmalarının kuvvetli hale getirilmesi ve varoluşsal olarak yaşadıkları hayata bir anlam verilmesi bir amaç yüklenmesi ile etkili bir biçimde düzenlenebileceği üzerinde durulmaktadır.

Pozitif Psikolojiyi diğer kuramlardan farklı kılan bir diğer faktör ise koruyucu ruh sağlığına dair yapılan vurgudur. Klasik psikoloji akımları var olan bir problem üzerinden tedavi metodu ile ilerleyerek sıkıntıyı ortadan kaldırmayı hedeflerken pozitif psikoloji henüz sıkıntı oluşmadan da önleyici danışmanlık sağlamakta veya sıkıntı oluşup üstesinden gelindiği halde dahi gelecekte yaşanacak olası bir olumsuz durum, sıkıntılı süreç veya stres oluşturabilecek faktörler ile karşılaşıldığında bu metodun öğretileri ile bireyin kendi kişiliğine koruyucu etkilerinin olacağını ifade etmektedir.

Yani anlatılmak istenen birey içinde bulunan  pozitif potansiyeli fark edip kendi kaynaklarına kendine dair bu pozitif kaynakları eklediği takdirde ilerleyen süreçlerde olumsuz herhangi bir yaşantı ile karşılaşsa dahi bu pozitif potansiyelin koruyucu etkileri olacaktır.

Seligman (2011)  pozitif psikoloji kuramında üç önemli odak noktası belirtmektedir.

Birinci odak noktası bireyin haz odaklı, hazzı barındıran bir yaşamı olmasıdır, bu durumun oluşabilmesi için ise bireyin olumlu duygularını ortaya çıkarabilmesi bunun için ise kendine iyi gelecek, olumlu duygular hissetmesine yardımcı olacak etkinliklere yönlenmesi gerekmektedir.  Burada okuyucular bu düşünceyi gerçekleştirmesi güç olarak düşünüp kendi yaşamlarına dair olumlu düşünce ve duygu olmadığını ifade edebilmektedir ancak bu noktada hatırlanması gereken ise içimizde bizi besleyen ve hayata tutunmamızı sağlayan pozitif yanın muhakkak olduğu ancak bunun çıkartılması gerektiği olmalıdır. Kimileri için bu potansiyel daha derinlerde gün yüzüne çıkması daha zor iken kimileri için bu daha kolay bir biçimde gerçekleşebilmektedir, ama muhakkak her bireyde bulunmaktadır, sadece çabalamak gerekmektedir.

İkinci odak noktası ise, katılımlı yaşamdır. Katılımlı yaşamdan kasıt ise birey kendini gerçekleştirdiğini anlayabilmesi, kendini gerçekleştirirken neredeyse zaman kavramını unutup, ayakları yerden kesilircesine kendini akış içine kaptırarak yaptığı veya düşündüğü her neyse onun içinde kaybolması halidir. Bireyin bu şekilde ilgisi olduğu yönlerini keşfedip, yönlenmesi gerekmektedir.

Üçüncü odak noktası  ise anlamlı bir yaşamdır. Bireyin benliğinden büyük bir şeylere inanması anlamlı yaşamı oluşturmaktadır. Bu noktada dini inançlar, politik görüşler, aile ve toplum yaşamın anlamını oluşturmanın önemli araçları olarak değerlendirilmektedir (Duckworth ve ark. 2005).

Seligman ,bu üç boyut üzerinden çalışan kuram daha sonra daha geliştirilerek farklı boyutlar eklenerek tamamlanmıştır.

Daha fazla mutlu olabilmek ve daha sağlıklı bir ruhsal gelişim için beş boyut daha model için önerilmiştir.

Önerilen bu beş boyut ise; Olumlu duygular, katılım, ilişki, anlam ve başarı boyutlarıdır ve kuram bu hali ile ruhsal gelişimi daha fazla desteklemektedir.

Psikolojik Olarak Nasıl İyi Olabiliriz?

Öz saygı: Kelime anlamı olarak insanın kendine, özüne gösterdiği saygı anlamına gelmektedir, bireyin öz saygısını yüksek olması hem kendine hem de düğer bireylere karşı algısının daha olumlu olmasını sağlamaktadır.

Öz anlayış: Bireyin kendisine yönelik olarak merhametli, destekleyici, şefkatli ve anlayışlı olmasını içeren bir kavramdır, pozitif psikoloji kavramı ile de oldukça ilintilidir, bireyin kendisine dair merhamet ve şefkat barındırması kendisini daha iyi anlamasına ve dolayısıyla  yapmış olduğu hatalara dahi kendisini sevebilmesine imkan sağlamaktadır En nihayetinde mükemmel insan yoktur, kişiye kendisinin hata yapılabilir olduğunu fark ettiren bir kavramdır.

Umut: Umut hem olumsuz yaşantılar da bizi yerden kaldırarak yolumuza devam ettiren bir kavramdır hem de zaten olumlu giden bir sürece dair daha da umu dolu bakmayı, motivasyonunu yüksek tutmayı sağlamaktadır, dolayısıyla psikolojik iyi oluşu için vazgeçilmez bir kaynak olarak görülmektedir.

İyimserlik: İyimserlik umut ile çok fazla benzemektedir, ancak ayrıldıkları nokta iyimserlik daha çok bir bakış açısı olarak karşımıza çıkmaktadır, yaşanan her şey kötü değil sadece su an zor bir durumla karşılaştım diyebilmek de iyimser bir bakış açısıdır.

Sosyal destek: Her zaman çoğu kimsenin etrafında birileri olur ancak birey gerçekten kendini yalnız hissetmediğinde sosyal açıdan desteği var olarak kabul edilebilmektedir.

Bunun yanı sıra affedicilik, yaşamın anlamına, amacına dair düşünmek yaşanana her ana dair oluşan farkındalık, içsel kaynaklardan alınan güç psikolojik olarak iyi oluşun bileşenlerini oluşturmaktadır.

Tüm kavramları hayatımızın bir parçası haline getirebildiğimiz zaman hayata dair bakış açımız farklılaşacak ve hem kendimize verdiğimiz değer hem de etrafımızda olan bitene karşı yüklediğimiz anlamlar değerler her şey farklılaşmaya başlayacaktır.

Pozitif psikolojide iyileşme sürecinde öncelikle bireylerin pozitif kaynaklarının neler olduğu üzerinde durulmakta ve bu şekilde bireylerin güçlü taraflarına dair bir keşif yolculuğuna çıkılmaktadır. Sonrasında ise bireylerin karakter yapılarının daha güçlenmesini sağlamak amacıyla olumlu duygular yaşaması için, olumlu hissetmesine dair çalışarak, kötü anılar biriktirmek yerine iyi anıların üzerinden gitmenin de bir seçenek olduğu bir başka tarafın da olduğu üzerinde durulmaktadır.

Pozitif psikoloji tüm bu kavramlarının üzerinde durup, yukarıdaki öğretilerin kazanılması ile birlikte terapi sürecinde affetme, minnettarlık gibi uygulamalar yapılmaktadır.

Ve kişiler bu kavramları içselleştirip kendi hayatlarında uygulamaya döktüklerinde ve kendilerine dair daha olumlu atıflar yapmaya, içlerindeki potansiyellerini fark etmeye başladıklarında en nihai hedef olan bireyin doyum içinde bir yaşam sürmesi üzerine çalışarak umut ve iyimserlik üzerinde durulmakta ve hayat görüşüne dair olumlamalar sağlanılmaya çalışılmaktadır.

Pozitif psikoloji temel olarak aslında bazı kavramların farkındalığına varmayı, ve de içimizde olanı ortaya çıkarmayı ve de hem içimizde olan biteni hem de dış dünyada gelişen birçok şeyi öğrenebileceğimize vurgu yapmaktadır.

Mesela mutluluk öğrenilebilir bir kavramdır. Sadece biricik ve tek olan sensin seni ne mutlu ediyor bunun farkına varmak gerek! Bir başkasını mutlu ederek, bir başkası ile olumlu sosyal ilişki kurarak, bir kimseye yardımcı olarak da mutlu olunabileceğini gösteren bir modeldir.

Bir gruba dahil olmak, bir başkası tarafından sevilmek gibi durumlar beni mutlu ediyor, demek ki karşı tarafında mutlu olması için buna ihtiyacı var işte bu karşılıklı yaşadıktan sonra her iki tarafta birbirini mutlu ederek mutlu olabiliyor!

Aslında çok basit öyle değil mi ?

Belki biraz daha ‘’içindeki sen’’e odaklanmak

Yaptığın işlere tüm dikkatini vererek tamamen orada olmak ve de

Seni mutlu edecek bir şeyin aslında birçok kişi için mutluluk sebebi olabileceğini düşünerek

Kendin üzerinden dünyaya karşı bakışını değiştirerek, daha affedici, daha minnettar olabilirsin.

Pozitif Psikoloji Araştırma Sonuçları

Pozitif psikolojinin yapmış olduğu bilimsel çalışmalardan elde edilen önemli bulgular da var. Bunlardan birkaçı:

Aslında genel olarak insanlar mutlu ancak, farkında değil.

Maddi olanakların fazlalığı sadece temel ihtiyaçlar karşılanana kadar, temel ihtiyacını gidermiş birçok kimse hemen hemen aynı oranda mutlu.

Bir başkasına yardımcı olmak, bir başkası için bir çaba göstermek bireyin kendisini daha mutlu kılıyor.

Olumsuz yaşantılar, başa gelen olumsuz durumlar ile ilgili en büyük yardım sosyal destekten geliyor, etrafımızdaki kimseler bizim için değerli elbette siz de onlar için !

Dünyada bir amaca hizmet ettiğinizi bilmek ve düşünmek daha mutlu kılıyor ,yaptığınız işi gerçekten anlamlı buluyorsanız ruhsal anlamda iyi oluşluğunuz yüksek

İyimserlik, affedicilik, minnettarlık öğrenilebiliyor ve öğrenildiğinde bireyleri daha mutlu kılıyor.

Pozitif psikoloji okumak, öğrenmek bile hayata bir başka yönden bakarak, umut dolu olmaya katkı sağlıyor, güçlü yanlarımız bizi ayakta tutan sıkı sıkıya sarılmamız ve her zor durumda, sıkıntılı süreçte hatırlamamız gereken bizi koruyan tarafımız, bu tarafın varlığını unutmadan, hatta bu varlığı kendimize sık sık hatırlatarak daha kabul edici, daha affedici, daha minnettar olmak elimizde.

İçimizde olanı görmek için içimize bakmalıyız, hem de daha dikkatli, herkesin sevilir yanını bulurken kendimize geldiğimizde benliğimizde sevecek bir yan bulamıyoruz, bu mümkün mü elbette değil, bu gün kendimize bir de bu gözle bakmayı deneyelim!

Kaynakça
  • Akdoğan, R. (2012). Adleryen yaklaşıma dayalı grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin yetersizlik duygusu ve psikolojik belirti düzeylerine etkisi.Yayınlanmamış doktora tezi). Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
  • Aydın, A. (2008). Eğitim psikolojisi. 9. Baskı. Ankara: Pegem Akademi.
  • Duckworth LA, Steen TA Seligman ME (2005) Positive psychology in clinical practice. Annu Rev Clin Psychol, 1:629-651
  • Eryılmaz A (2016). Depresyon tanısı alan ve almayan genç yetişkin erkeklerin pozitif psikoterapi yapıları açısından karşılaştırılması. Akademik Bakış Dergisi, 53:294-303.
  • Feist, J., ve Feist, G., J. (2009). Theories of Personality (7th ed.). United States of America: McGraw-Hill.
  • Hefferon K, Boniwell I (2010) Positive Psychology. NewYork, McGraw Hill
  • Kesgin Ç, Topuzoğlu A (2006) Sağlığın tanımı, başa çıkma. İstanbul Kültür Üniversitesi Dergisi, 3:47-49.
  • Köknel Ö (1989) Depresyon: Ruhsal Çöküntü. İstanbul, Altın Kitapları.
  • Maslow, A. H. (2001). İnsanolmanınpsikolojisi.(Çev: O. Gündüz). İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık
  • Murdock, N. L. (2012). Psikolojik Danışma ve psikoterapi Kuramlar. F. Akkoyun (Çev. Edt.) Ankara: Nobel Yayınevi.
  • Seligman MEP (2011) Flourish: A Visionary New Understanding of Happiness and Well Being. New York, Free Press.
  • Schultz, D., P. ve Schultz, S., E. (2005). Theories of Personality (8th ed.). California: Thomson Wadsworth.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir