Öfkeli çocuğa nasıl davranmalıyız?

Yazar:

Kategori:

Öfke (kızgınlık ya da hiddet), korku, neşe, üzüntü gibi temel duygulardan biridir. Öfke bir hoşnutsuzluk durumunu; kişinin planlarının ya da isteklerinin engellenmesi, haksızlık, adaletsizlik, alay edilme gibi kendini savunma durumuna geçmesine neden olacak olaylar karşısındaki duygusal tutumunu ifade eder.

Öfke bir duygu durumunu ifade ederken saldırganlık bir kişiye ya da bir nesneye fiziksel zarar verme şeklinde kendini gösterebilen bir eylemdir. Dolayısıyla öfke dendiği anda her zaman bir saldırganlık durumu anlaşılmamalıdır. Nitekim öfke karşıdaki kişiye bizi rahatsız ettiğine, incittiğine ya da hoşumuza gitmeyen bir şey yaptığına dair mesaj vermemizi sağlayan, kendimizle ilgili güçlü ve zayıf yönlere dair keşifler yapmamızı sağlayan insan doğasının temel taşlarından biridir.  Öfke üstesinden gelinmesi gereken, bastırılması ve hissedilmemesi gereken bir duygu olmaktan çok, yoğun yaşandığında bize ve diğerlerine zarar vermemesi adına yönetilmesi gereken bir duygudur. İyi yönetildiği takdirde kişilerarası ilişkileri, psikososyal gelişimi ve iyi oluşumuzu destekler.

Öfkeyi problemli hale getiren onun uygun olmayan bir biçimde ifade edilmesidir. Küçük çocuklar duygularını doğru bir biçimde ifade etme, onları kontrol etme konusunda uzman değillerdir. Küçük çocukların öfkeli yüz ifadeleri, davranışları bazen bize sevimli, masum ve zararsız görünebilir. Nitekim bazı öfke ifade biçimleri gerçekten de böyle olabilir. Ancak istekleri karşılanmadığında, engellendiklerinde ağlayan, tepinen, vuran, ısıran, küfreden, öfkesi büyüdükçe sağa sola zarar veren, dışarı atamadığı öfkesini kendinden çıkararak kendini yerlere atan, kafasını duvarlara vuran çocuklar için durum masum olmaktan çıkarak, uyumsuz davranışa dönüşmüştür.

Hem kendi öfkemizi hem de çocuğun öfkesini yönetmede ilk olarak öfkeyi tamamen olumsuz bir duygu olarak etiketlendirmekten vazgeçmemiz gerekmektedir. Çocuğun öfkesi yasaklandığında onu yönetmeyi değil, ondan korkmayı öğrenecektir. Devamlı baskılanan öfke içten içe çocuğa zarar vermeye başlar, çocuğun kendi duygularından suçluluk duymasına ve duygularını ifade etmekten vazgeçmesine neden olabilir. Sıkışan bu öfke ufacık bir kıvılcımla boşalabilir, bu da yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Yine yasaklanan öfke çocuğun bunu ev dışındaki ortamlarda abartılı bir şekilde ortaya koymasına ve saldırganlığa başvurmasına neden olabilir.

Öfkenin doğru ifadesini öğrenmesi için çocuğa fırsat verirken uzak durmamız gereken belli başlı unsurlardan söz edebiliriz. Bunlar yalnızca çocuğa karşı davranışımızda değil, kendi ilişkilerimizde de tansiyonun yükseldiği zamanlarda başvurmamamız gereken yollardır.

Kısırdöngüye girmek: Bağırıp çağıran, istediği şeyi tutturarak elde etmeye çalışan çocuğa derdimizi bağırarak, defalarca aynı şeyi tekrarlayıp durmasını söyleyerek anlatamaz, bu şekilde davranışının yanlış olduğunu gösteremeyiz. Yaptığımız tek şey onun bu davranışını pekiştirmek ve öfkesini daha da artırmak olur. Birisi pes edene kadar her iki taraf da sesini yükseltmeye devam edecek, ancak bir sonuca ulaşılamayacaktır. Çocuk kendini kontrol etmekte başarılı olamayacağı için pes eden ebeveyn olacak, çocuğun istediği er ya da geç alacaktır.

İnatlaşma: Hem çocuğun hem de ebeveynin öfkelendiği bir durumda çocukla inatlaşıp öfkeyi beslemek bir güç savaşına dönecek, tekrar kısırdöngüyü besleyecektir.

Düşmanca Yaklaşma: Çocuğun öfkelenmesine öfkelenmek, susması için azarlamak, karşı gelmemesini söylemek ve fiziksel şiddet yoluyla durumun üstesinden gelmek çocuğun öfkesini bastırmasına neden olabilir.

Önemsememe: Çocuğu öfkelendiren durumla ilgilenmeme, göz ardı etme, öfke kaynağını küçümseme, alay etme onun duygularının incinmesine neden olduğu gibi, duyguların kabul edilemez olduğu algısını da oluşturabilir.

Öyleyse ne yapılmalı, çocuğun öfkesi karşısında nasıl bir yol izlenmelidir?

  • Enerjisini boşaltmasına izin verme: Çocukların bitmek tükenmez bir enerjileri vardır. Bunun büyük bir kısmını gün içinde hareket halinde oynadıkları oyunlarla dışarı atarlar. Dolayısıyla oyun çocuğun olumsuz duygularını da ifade edebildiği, bunların negatif yükünü boşalttığı güvenli bir sığınaktır. Bununla beraber çocuğun o anda yaşadığı yoğun öfkeyi, etrafına saldırmasını kontrol altına alabilmek için önce sakinleşmesi sağlanmalıdır. Yoğun öfke durumunda çocuk iletişime hazır değildir ve söylenenleri de anlamayacaktır. Saldırganlık gözlemleniyorsa ebeveynler çocuğun kendisine zarar vermediğinden emin olmak zorundadır. Çocuğun o andaki öfkesini kendi dışında bir şeye yöneltmesi, örneğin yastıklara vurması, yatağında tepinmesi ve kendini sakinleştirmesi beklenebilir. Tekrarlayan durumlarla ilgili yaşadığı öfkeyi anlatmakta güçlük çekiyorsa günlük tutması, duygularını burada ifade etmesi önerilebilir.
  • Mola yöntemi: Çocuk inat ediyor, saldırgan cevaplar veriyor ve iletişim kurmaya hazır görünmüyorsa sessiz bir köşede kendi başına oturması ya da ebeveynin belirlediği süre boyunca odasında kalması istenebilir. Belirlenecek süre çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Örneğin, 5 yaşındaki bir çocuk için odasında kendi başına kalıp sakinleşmesi için beklenmesi gereken süre 5-10 dakika olmalıdır. Ebeveynin çocuğu kucaklayıp “Sakin ol” demesi, ya da dikkatini başka bir şey çekerek o anın geriliminden geçici olarak kurtulmak istemesi sağlıklı değildir, çünkü asıl beklenen çocuğun kendi kendini sakinleştirmesi ve duyguları üzerinde kontrol sağlayabilmesidir.
  • Öfkenin kaynağını konuşma: Yeterince sakinleşen ve konuşmaya hazır görünen çocuğa “Neyin onu bu kadar öfkelendirdiği” sorulabilir, ya da öfkenin kaynağı somut bir şeyse onun üzerinden çocuğun duyguları konuşulabilir. Öfkenin normal bir duygu olduğu, herkesin öfkelenebileceği, ama bunu doğru bir şekilde ifade etmemiz gerektiği anlatılmalıdır.
  • Davranışın sonuçlarına katlanma: Çocuk öfkesini vurma, kırma, küfretme gibi uygunsuz bir yolla ifade etmişse yeterince sakinleştikten sonra ebeveynler bununla ilgili çocuğa bir yaptırım uygulamalıdır. Örneğin, dağıttığı odayı toplaması istenebilir, özür dilemesi beklenir. Ancak bunların dışında, sevdiği şeyden bir süreliğine mahrum bırakmak gibi davranışsal yöntemler de uygulanmalı, çocuk yanlış davrandığında belli sonuçlarla karşılaşacağıyla yüzleşmelidir.
  • Tutarlılık: Saldırganlık kabul edilebilir bir durum değildir. Bu nedenle çocuğun bu tür davranışlarından sonra uygulanacak ceza yöntemleri ya da ebeveynlerin tutumu her seferinde aynı olmalıdır. Dışarıda bu tür davranışları sergilediğinde hiçbir ceza alamayan çocuk sadece evde ceza alıyorsa, davranışıyla bu ceza arasındaki ilişkiyi kuramayacak, doğru davranışı öğrenemeyecektir. Tutarlılık, anne ve babanın davranış ve tutumlarının birbirleriyle aynı olmasını da kapsar.
  • Kontrol: Çocuk ebeveynlerin sınırlarını ve kurallarını devamlı test ederek bunlarda bir boşluk arar. Ebeveynlerini manipüle etmeye başlayan bir çocuk onları bezdirir ve sonuçta istediğini elde eder. Dolayısıyla ebeveynlik rolünü ebeveynler üstlenmeli, olayların gidişatını kontrol altına alırken çocuğun da sorumluluk almasına yardımcı olmalıdırlar.
  • Örnek olma: Anne ve baba öfkelerini bağırarak, küserek, görmezden gelerek ifade ediyorlarsa çocuklar da öfkelerini bu şekilde ifade etmeye başlarlar. Öfkeliyken “Şu anda öfkeliyim ve seninle sağlıklı konuşamayacağımı düşünüyorum. Bana 10 dakika müsaade eder misin?” diyen anne, çocuğa kızgın olduğunda bir süre beklemesi ve sakin olması gerektiğine dair mesaj verir. Çocuğun duygularını kontrol edemediği zamanlarda anne ve baba çocukken kendilerinin de böyle hissettiği zamanlar olduğunu ama büyüdükçe kendilerini daha rahat ifade edebildiklerini söyleyerek çocuğu bunları yaşayan yalnızca kendisiymiş gibi hissetmekten alıkoyabilirler.
  • İhtiyaçlarını karşılama: Çocuğun istekleri ve ihtiyaçları önemsenmelidir. Görmezden gelme, küçümseme ve alay etme çocuğu incitir ve öfkelendirir. Örneğin, alışverişe gidilmeden önce bir oyuncak almak konusunda anlaşıldıysa o alışverişten bir oyuncakla dönülmelidir. Çocuk daha fazla oyuncak isteyip öfkeleniyorsa daha önce yapılan anlaşma hatırlatılmalıdır. Böylece hem sınırlar korunmuş olur hem de çocuğun öfkesiyle ebeveynlerini manipüle etmesinin önüne geçilmiş olur.
  • Güven: Çocuğa verilen sözler tutulmalı, tutulamayacaksa bile mantıklı ve somut gerekçeler sunulmalıdır. Arada bir güven ilişkisi varsa çocuk istekleri için bazen beklemesi gerektiğini, beklerse mutlaka onları elde edebileceğini öğrenmiş olur.
  • Koşulsuz sevgi ve anlayış: Çocuğu yalnızca doğru davrandığında, başarı elde ettiğinde ya da bizim istediğimiz gibi davrandığında ödüllendirmek onu belli koşullar altında sevdiğimiz algısını doğurur. Öfkelendiğinde “Senden nefret ediyorum” diyen çocuğa karşı anlayışlı olmak, bunu kastetmediğini, bizi test ettiğini bilerek sabretmek, sakinleştiğinde “Senden nefret ediyorum demen beni üzdü” diyerek onunla bunu konuşmak en iyi sonucu verecektir. Öfke nöbetleri sonrasında çocuğa sarılmak, yanında olduğumuzu ve onu sevdiğimizi hissettirmek önemlidir.
  • Yermek yerine övmek: Çocuğun hatalı bir davranışı sonrasında “Daha önce de aynısını defalarca yaptın” diyerek geçmişteki hatalarını hatırlatmak onu öfkelendirecektir. Bunun yerine yapıcı eylemlerini, kendinde değiştirdiği yönleri övmek onu motive etmeye yardımcı olacaktır. Öfkelendiğinde bağırmayıp bir köşede surat asan, sonrasında annesinin yanına sakin bir şekilde gelen çocuk bu davranışı için “Kendini sakinleştirmiş olman çok güzel” diyerek övülmelidir.
  • Birlikte çözüm üretmek: Çocuklar her zaman ebeveynlerine öfkelenmez. Bazen anaokulundaki arkadaşlarına, bazen büyüklerine bazen de öğretmenlerine öfkelenebilirler. Bu durumda onu öfkelendiren şeylerin neler olduğu tek tek sorulabilir. Örneğin, bir arkadaşı kalemini ondan izinsiz aldığında öfkelenmişse bu durumda neler yapılabileceği hep birlikte tartışılabilir. “Kalemini izinsiz almaması gerektiğini arkadaşına hatırlatabilirsin. Eğer bunu önemsemezse öğretmenine arkadaşının bu davranışından rahatsız olduğunu söyleyebilirsin”. Bu tarz davranış provaları çocuğu güç durumlarda doğru davranmaya hazırlamada birer aşı görevi görürler.
  • Hikâyeler: Günümüzde çocukları gerçek hayata hazırlayan çok güzel okuma kitapları var. Çocuk uykuya dalmadan önce ya da gün içinde okuma saatlerinde okunan hikâyelerde, çocuğun yaşadığı güçlükler göz önünde bulundurularak seçim yapılabilir. Hikâye okunduktan sonra karakterin davranışları üzerinde konuşulabilir, doğru ve yanlış davranışları tartışılabilir. Öfke konusunda benim önerilerimden biri: İş Bankası Kültür Yayınları, “İnci Bazen Öfkeli Olabilir”.
Kaynak
  • Mackenzie, R. J. (2014). Çocuğunuza Sınır Koyma (3. Baskı). (M. Gün, Çev.). İstanbul: Yakamoz Yayınları.
  • Yörükoğlu, A. (2018). Çocuk Ruh Sağlığı (38. Baskı). İstanbul: Özgür Yayınları.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir