Narsisizm Nedir?

Yazar:

Kategori:

Narsisizm (narcissism), sözlük anlamıyla kişinin kendine, kendi vücuduna ve kendi özelliklerine yönelttiği arzu ve hazdır (6). Bensevi olarak da bilinen daha basit ifadesiyle narsisizmi, kişinin kendine yönelik aşkı olarak tanımlamak mümkündür. Narsist ya da narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler, kendilerine âşıkmış gibi davranır, en gözde olmak ister, başkalarının düşünce ya da ilgilerine alaka göstermezler (5).

Narsisizm, ismini Yunan mitolojisindeki karakterlerden biri olan Narkissos’tan (Narcissus) almıştır. Latin şair Ovidius tarafından aktarılan öyküsüne göre Narkissos, oldukça yakışıklı, herkesi kendine âşık eden bir delikanlıdır. Ancak hiçbir aşka karşılık vermemiş ve âşıklarının kalbini kırmıştır. Dağ perilerinden biri olan Echo (Eko) Narkissos’a âşık olur ve sürekli onun güzelliğini izler. Echo bir gün cesaretini toplayıp Narkissos’un karşısına çıktığında Narkissos onu hor görür, “Bana dokunmana izin vermektense ölürüm daha iyi!” diyerek perinin aşkını karşılıksız bırakır. Narkissos’un bu tavrı diğer perileri çok kızdırır ve ona beddua ederek tanrıların gazabını isterler. Bu bedduaları işiten tanrılar “Başkalarını sevmeyen kendini sevsin!” diyerek onu cezalandırırlar. Bir gün bir pınara su içmek için eğilen Narkissos, suda kendi aksini görür, “Kendime olan sevgimle yanıyorum ben. Suda yansıyan bu güzelliğe nasıl kavuşabilirim? O güzellikten vazgeçemem de. Artık yalnız ölüm kurtarır beni.” der ve kendine ölümüyle sonuçlanacak kadar âşık olur. Su kıyısından bir an bile ayrılamayan Narkissos kendi güzelliğini izleyerek orada ölür gider (5,7). Narsist kişiler de tıpkı Narkissos gibi sürekli kendilerine dönüktürler ve diğerlerinden bekledikleri ilgiyi göremediklerinde onun gibi yıkıma uğrarlar (5).

Narsisizm sınıflandırması

Literatürde benlik ve kişilerarası ilişkiler kapsamında incelenmiş olan narsisizmi iyi veya kötü olarak nitelemek yerine, onun farklı bileşenlerine, ortaya çıktığı sosyal bağlama ve sonuçlarına odaklanmak daha doğru değerlendirme çerçevesi sunmaktadır. Kendiliği aşırı önemseme, başkalarını yok sayma, ilişkileri sürdürmede zorluk ve uzun vadeli karar vermede yaşanan problemler narsisizmin olumsuz tarafını yansıtır. Bununla birlikte benliğe ilişkin olumlu algıya sahip olma, liderlik ve başarılarının farkında olma gibi özellikler “normal narsisizm” olarak kabul edilmekte, kişinin amaçları doğrultusunda ilerlemesi ve karşılaştığı güçlüklerden sonra yeniden gücünü toparlayabilmesi için bu düzeydeki narsisizm oldukça işlevsel olmaktadır. Narsistik örüntünün sorun olarak ortaya çıkması benlik algısına yönelik bir tehdit oluştuğunda kişinin baş etme mekanizmalarının zarar görmesi ve uygun stratejilerin kullanılamamasıyla oluşur. İşlevselliğin bozulmasıyla devam eden bu süreç “patolojik narsisizm” olarak adlandırılır. İlk kez, 1980 yılında yayımlanan DSM 3’te yer alan patolojik narsisizm, DSM’nin diğer tüm yeni versiyonlarında da narsistik kişilik bozukluğu tanı kategorisinde yer almıştır (2,3).

Normal narsisizm nedir?

Her insan diğerleri tarafından beğenilme, takdir görme, ihtiyaç duyulduğunu bilme gibi gereksinimlere sahiptir ve bu gereksinimler karşılandığında bir haz duyar. Bunlar narsistik gereksinimler olarak kabul edilmektedir. Normal narsisizmde birey çevresiyle uyum içindedir ve hem kendisinin hem de çevresindekilerin beklentilerini karşılayabileceği duygusuna sahiptir. Bireyin kendine verdiği değer ve özgüven oldukça yüksektir, dışarıdan gelen eleştiriler ve yargılar kolay kolay bunları olumsuz etkileyemez. Çevredekilerin görüş ve düşünceleri elbette herkes için önemli olduğu kadar normal narsistlik sergileyen kişiler için de önemlidir, ancak bu tür bir narsisizm düzeyinde birey kendi değerini diğerlerinin görüşleriyle belirlemez, kendine odaklanır ve özgüvenini bu şekilde kabartır. Bununla beraber kişi hak ettiğini düşündüğü değeri ve kabulü göremediğini hissettiğinde narsistik yaralanma deneyimlenebilir (6).

Patolojik narsisizm nedir?

Patolojik narsisizmdeki en önemli nokta bireyin tamamen dıştan gelen yorum ve düşüncelere açık ve muhtaç olmasıdır. Patolojik narsisizmi normal narsisizmden ayıran en önemli özellik budur. Aslında dışarıdan bakıldığında patolojik narsisizme sahip bireyler kendinden oldukça emin ve başkalarının ne dediğini önemsemez bir tavır içinde gibi görünürler. İçlerindeyse tamamen başkalarının fikirleriyle beslenen, kendinden emin olmayan bir yapıları vardır. Patolojik narsistler kendi içlerindeki güvensizliği ve hoşlarına gitmeyen özelliklerini yansıtma mekanizması yoluyla diğerlerine aktarırlar, böylece diğerlerine karşı öfke gibi olumsuz duygular besleyebilir, yapılan eleştirilere karşı aşırı duyarlılık gösterebilirler. Normal narsisizmde talepler ihtiyaçlarla bağlantılıyken patolojik narsisizmde talepler aşırıdır ve tatmin edilemez (6).

Patolojik narsisizmin tanımlanmasında hem kuram içi hem de kuramlar arası ortak bir kabul yoktur. Örneğin kişilik psikolojisinin iki öncüsü Otto Kernberg ve Heinz Kohut iki farklı tanımlama yapmışlardır. Kernberg narsisizmi “büyüklenmecilik, empati yoksunluğu, ben merkezcilik” olarak tanımlarken, Kohut “kırılganlık, depresyon, boşluk hissi ve dayanıklılık yoksunluğu” olarak tanımlamıştır. Narsisizmle ilgili literatüre bakıldığında narsisizmin birçok farklı boyutta incelendiği görülmekle beraber, yine yapılan araştırmalarla en genelde “büyüklenmeci/açık/teşhirci narsisizm” ve “kırılgan/örtük/hassas narsisizm” olmak üzere iki boyutunun olduğu, diğer tanımlamaların da bu boyutlar tarafından kapsandığı gösterilmiştir (3). Diğer kuramcılar ve araştırmacılar tarafından yapılan patolojik narsisizm tanımlamaları şöyle sıralanabilir (3):

  • Narsisizmin manipülatif, paranoid, arzulayan ve fallik narsisizm olarak dört alt türde incelendiği bir tanıma göre manipülatif narsisizm diğerlerini kandırma, suçluluk duymama, yalan söyleme; paranoid narsisizm şüphe duyma, öfkeli ve tartışmacı bir yapıda olma; arzulayan narsisizm diğerlerine yapışma ve talepkarlık; fallik narsisizm ise saldırganlık, teşhirci, kibirlilik gibi özellikler gösterir.
  • Narsisizmin birleşme açlığı, iletişimden kaçınan ve aynalama açlığı duyan olmak üzere üç boyutta incelendiği bir tanımlamaya göre birleşme açlığı duyan narsisizmde diğerlerine aşırı bağlılık, kendini diğerleriyle tanımlama; iletişimden kaçınan narsisizmde diğerleriyle iletişimi kesme; aynalama açlığı duyan narsisizmde daima göz önünde olmak isteme ve teşhircilik özellikleri ön plana çıkmaktadır.

Tüm bu tanımlamalardan da anlaşıldığı üzere narsisizm çok boyutlu bir yapıya sahiptir ve çoğunlukla iç içe geçmiş yapıların bir bileşimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Büyüklenmeci ve kırılgan narsisizm nedir?

Büyüklenmeci ve kırılgan narsisizm birbirine zıt özellikler göstermektedir.

  • Büyüklenmeci narsisizmde grandiyözite (kendini yüce, eşsiz görme), teşhircilik, kendine hak görme, küstahlık, haset, dikkat çekme arzusu, aşırı talepkarlık, diğerlerinin ihtiyaçlarının farkında olmama, sınırlandırılmayı istememe gibi özellikler ön plana çıkmaktadır (3,6).
  • Kırılgan narsisizmde ise alçak gönüllülük, eleştirilmeye karşı hassaslık gösterme, çekingenlik, yetersizlik hissi, sürekli kaygı, acı çektiğini düşünme, diğerleriyle kurulan ilişkilerde kendilikle ilgili büyüklenmeci beklentiler özellikleri görülmektedir (3,6).

Narsisizmin her iki boyutunda da büyüklenmeci beklentiler görülmekte ancak bunların görünümleri farklılaşmaktadır. Büyüklenmeci narsisizmdeki beklentiler bireyin her şeyi kendine hak görmesi ve her şeyde en iyi olarak öne çıkmak istemesiyle ilişkiliyken, kırılgan narsisizmdeki büyüklenme “sessiz büyüklenmecilik” şeklinde ifade edilen eleştirilmeye ya da değerlendirilmeye karşı aşırı hassasiyet ve bu tür durumlardan kaçınma olarak kendini gösterir. Büyüklenmeci narsisizmde olumsuz eleştirilerden kaçınarak, kendilerini olumlu gösterecek durumları tercih etme, böylece benliğin beslenmesi söz konusuyken kırılgan narsisizmde olumsuz değerlendirmelerden kaçınarak benliğin içten içe büyüklenmeci özelliğini devam ettirmesi söz konusudur (3).

İki narsisizm türü özgüven ve duygu düzenleme ile kişilerarası ilişkilerde gösterilen özellikler bakımından da ayrışmaktadır (3):

  • Büyüklenmeci narsisizme sahip bireyler kendilerinin üstün ve benzersiz olduğu algısına sahip oldukları için bu algıyı koruma ve diğerlerinin hayranlığını kazanmak için saldırgan ve antisosyal özellikler sergileyebilmektedir. Bu narsisizm türüne sahip bireylerin akranları tarafından pek sevilmedikleri görülmüştür. Büyüklenmeci narsisizmde hayranlık ve saygı kazanmak amacıyla rekabetin hem genel (diğerlerinden daha iyi olmaya çalışma) hem de aşırı (düşük özsaygıyı rekabetle yükseltme çabası) boyutları gösterilir. Narsist birey rekabet ortamı yaratarak kendiyle ilgili olumlu geri dönüşler almayı beklemektedir.
  • Kırılgan narsisizme sahip bireyler ise büyüklenmecilik fantezilerinden utanç duymakta, reddedilme ve dışlanma kaygısı nedeniyle sosyal ilişkilerden uzak durmaktadırlar. Bu bireyler akranları tarafından çoğunlukla arkadaş olarak tercih edilmemektedir. Kırılgan narsistler rekabetin aşırı boyutunda faaliyet göstermektedir. Bu bireylerin içten içe hayranlık uyandırma, güç elde etme arzuları olduğu ancak bunlardan duydukları utanç ve suçluluk nedeniyle genel rekabetçilikten kaçındıkları düşünülebilir.
  • Büyüklenmeci narsistlerin gerçekçi olamayacak düzeyde algıladıkları şişirilmiş özsaygıları nedeniyle düşük özsaygıya sahip kırılgan narsistlerden daha fazla mutluluk hissettikleri bulgulanmıştır. Büyüklenmeci narsisizmle ilgili kişilik yapısı dışadönüklük; kırılgan narsisizmle ilgili kişilik yapısı ise içedönüklük olarak belirlenmiştir (2,3).
  • Yapılan bazı çalışmalarda kırılgan narsist bireylerin erken dönemde maruz kaldığı duygusal ve fiziksel ihmal ya da istismar sonucu korkulu bağlanma stili geliştirmiş olabileceği düşünülmüştür. Büyüklenmeci narsisizm için herhangi bir bağlanma zorluğundan söz etmek zor olmakla birlikte başlangıçta sorunsuz ilerleyen ilişkilerinin sömürü ve büyüklenmeci özellikleriyle bozulmaya uğradığı bilinmektedir. Her iki tür için de etkili olduğu söylenebilecek bir özellik olarak bebeklik döneminde temel bakım veren tarafından yeterli “aynalanmaya” maruz kalmama ileri sürülmüştür. Buna göre bebeğin duygusal ihtiyaçlarına uygun tepki verilmemiş, duyguları bakım veren tarafından ona geri yansıtılmamış ve bakım veren kendi olumlu duygulanımını bebeğe aktarmada başarısız kalmış olabilir. Böylece narsist bireylerin duygu düzenleme becerileri zayıf kalmıştır.

Daha önce de belirtildiği gibi patolojik narsisizm bireyin benliğine yönelik bir tehdit algılamasıyla ortaya çıkmakta ve mevcut başa çıkma yöntemlerini bozmaktadır. Bu tür bir tehdit karşısında her iki narsisizm türünde görülen tepkiler farklılaşmaktadır (3):

  • Büyüklenmeci narsist birey başarısızlık, kaybetme, reddedilme gibi benliğine yönelik bir tehdit durumunda yoğun öfke yaşar ve saldırganlık gösterebilir. Öfkesi öfke kaynağına yönelik olabileceği gibi hiç ilgisi olmayan diğer kişilere de yönelebilir.
  • Kırılgan narsistler ise bu tür bir tehdit karşısında onay arayıcılık, boyun eğicilik, itaat ve kaçınma stratejilerine başvurabilirler.

Narsisistik kişilik bozukluğu (NKB)

Narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerde yeteneklerini aşırı övme ve büyük başarı hayalleri ön plana çıkan özelliklerdir. Sürekli hayranlık duyulma ve ilgi görme istekleri vardır. Kişilerarası ilişkileri empati yoksunluğu, kıskançlık, kibir ve diğerlerinden faydalanma alışkanlıkları nedeniyle bozulmuştur. Eleştiriye karşı hassastırlar. Hayranlık duyulmadığında öfkelenirler (8). “En güzel, en yakışıklı, en başarılı, en iyi” kendisidir. Bireyin bu narsist düşüncelerinin aşırılığı, hayal kırıklığının da çok fazla olmasına neden olmaktadır. Diğerlerinden beklediği ilgi ve hayranlığı bulamayınca kendilerine olan saygıları azalır. Bireyci toplumlarda toplulukçu toplumlara göre daha fazla narsistik kişilik bozukluğu olduğu ileri sürülmüştür (6).

Narsistik kişilik bozukluğunda DSM-5 kriterleri (8)

Erken ergenliğin başında birçok bağlamda aşağıdakilerden beşinin ya da daha fazlasının varlığı:

  • Kişinin önemini abartılı bir şekilde görmesi,
  • Kişinin kendi başarısı, zekâsı ve güzelliğiyle meşgul olması,
  • Özel olduğu ve sadece yüksek konumdaki insanlarca anlaşılabileceği inancı,
  • Aşırı derecede hayran olunma ihtiyacı,
  • Güçlü bir hak etme duygusu,
  • Başkalarından faydalanma eğilimi,
  • Empati yoksunluğu,
  • Başkalarını kıskanma,
  • Kibirli davranış ve tutumlar.

Narsistik kişilik bozukluğunun etiyolojisinde daha sonra “Narsisizme Yönelik Yaklaşımlar ve Narsisizmin Etiyolojisi” başlığı altında belirtilecek olan yaklaşımlara paralel olan iki model öne sürülmüştür:

Benlik Psikolojisi Modeli: Öncüsü Heinz Kohut’tur. Kohut, narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerin sürekli kendini üstün görme, sadece kendiyle ilgilenme gibi özelliklerinin aslında çok kırılgan bir özsaygıyı gizlediğini belirtmiştir. Narsist bireyler başkalarından saygı ve ilgi bekleme davranışıyla bir bakıma kendini beğenebilmeyi sağlamaktadırlar. Kohut iki ebeveynlik tarzının bu kişiliğin oluşumunda etkili olabileceğinden söz etmiştir: aşırı soğuk ebeveyn ve çocuğun başarılarını aşırı abartan ebeveyn. Ebeveynlerin sıcak, ilgili ve empatik yaklaşımları çocuğun güven duygusunu kazanmasını sağlar ancak soğuk ve ilgisiz bir ebeveyn güvensiz bir benlik oluşumuna katkıda bulunur. Diğer yandan Kohut, ebeveynlerin kendi özgüvenlerini desteklemek amacıyla çocuğun yetenek ve başarılarını aşırı abartabildiğini söylemiş, çocuğun kendindeki en ufak bir eksiklikten utanç duyabileceği noktaya gelebildiğini ileri sürmüştür. Yapılan daha sonraki çalışmalarda narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerin bu tür bir ebeveyn deneyimledikleri gösterilmiştir (8).

Sosyal Bilişsel Model: Model Carolyn Morf ve Frederick Rhodewalt tarafından geliştirilmiş ve araştırma sonuçlarıyla desteklenmiştir. Bu modelin iki temel fikri vardır: 

  • Narsist bireylerde kısmen özel oldukları inancını korumalarından kaynaklanan kırılgan bir benlik yapısı vardır.
  • kişiler arası ilişkiler sıcaklık ve yakınlık sağlamaktan çok kişinin kendi özsaygısını şişirmek için kullanılır (8).

Narsisizme yönelik yaklaşımlar ve narsisizmin etiyolojisi

Literatürde narsisizm kelimesini ilk kez psikanalitik bir kuramcı olan Ellis kullanmıştır. Ellis narsisizmden özellikle kadınlarda görülen, kişinin cinsel dürtülerini kendine yöneltmesi durumu olarak söz etmiştir (4,6). Ellis’ten sonra Näcke, narsisizmi kişinin kendi bedenine sanki bir başkasının bedeniymiş gibi erotik yatırım yapması anlamında kullanmış ve cinsel bir sapıklık olarak nitelendirmiştir. Narsisizm özellikle psikanaliz literatüründe kendine geniş yer bulmuştur. Freud, narsisizmi birincil narsisizm ve ikincil narsisizm olmak üzere iki kısımda incelemiştir. Narsizmi, libidinal enerjinin kişinin kendisine ya da nesneye yöneltilmesiyle açıklamıştır. Psikanalizin bir başka öncüsü Horney, aşırı ilgili ya da aşırı katı ebeveynlerin çocuklarında ilgi, sevgi ve takdir almak için sahte benlikler geliştiğini söyleyerek katkıda bulunmuştur. Kernberg, narsistik kişilik yapılanmasını tanımlamış, normal ve patolojik narsisizmi birbirinden ayırmıştır. Kohut da narsistik kişilik bozukluğunu tanımlayarak bu konuya olan ilginin artışına öncülük etmiştir (4).

Narsisizm, psikolojinin birçok alt alanı için oldukça ilgi çeken bir kavram olmuştur. Freud öncülüğünde psikanalizin, Kernberg ile nesne ilişkileri kuramının, Kohut’la kendilik psikolojisinin temel dinamiklerinden biri olarak ele alınmasının yanında anormal psikolojisinde bir kişilik bozukluğu olan Narsistik Kişilik Bozukluğu, klinik psikoloji kapsamında bir kişilik örüntüsü, örgüt psikolojisinde liderlik özellikleri, kişilerarası ve romantik ilişkilerde ilişki doyumunu belirleyen faktörlerden biri olarak da incelenmiştir (2).

Psikanalitik yaklaşım ve narsisizm

Freud’un narsisizm yaklaşımı

Freud, narsisizm kelimesini fazlasıyla kakafonik (laf kalabalığı, kulağa gürültü gibi gelen) bulduğu için onun yerine narsizm demeyi tercih etmiştir. Narsizm, her canlı varlığa atfedilebilecek bir özellik olarak görülmüştür. Freud’a göre yaşamın başlangıcında gelişimsel olarak bireyin ilk sevgi nesnesi kendi, yani bedenidir (9). Sahip olunan tüm libido kişinin kendi egosuna yatırılır. Bu evre “birincil narsizm” olarak adlandırılmıştır. Dürtülerin kendi başına doyurulabilme durumu “otoerotizm” olarak tanımlanmıştır. Bu evrede libidonun hiçbir nesneye bağlanmadan kendi sınırları içinde kalması ve dolaysız bir hazzın yaşanması söz konusudur. Dış dünyaya ilgi azdır ve kişi yalnızca kendisini sevmekte ve kendisiyle meşgul olmaktadır (7).

Ancak birincil narsizm çok uzun sürmez. Henüz yaşamın başında olan bir bebeğin beslenme, bakım, korunma gibi ihtiyaçları vardır ve bunlar otoerotizmle asla doyurulamaz. Karşılanmaları için mutlaka dışsal bir nesneye ihtiyaç vardır. Benlik, dürtülerini yalnızca kendi içinde tatmin edemediğini ve dışsal bir nesneye (muhtemelen ebeveynlere) bağlı olduğunu fark eder. Bunun karşılığında narsistik zemin sarsılır ve benliğin kendine atfettiği bütünlük hissi parçalanır (7). Libidinal enerji dışarıdaki bir sevgi nesnesine yatırılmaya çalışıldığında eğer böyle bir nesne ortada yoksa libido yeniden benliğe yöneltilir. Bu süreç “ikincil narsizm” olarak adlandırılır (2).

Yaşamın ilk yıllarında bakım verenle bebek arasında bir bağ oluşmaması, bebeğin gereksinimlerinin yok sayılması bebeğin dışarıda güvenebileceği kimse olmadığı ve yalnız kendine güvenebileceğine dair zihinsel bir temsil oluşturmasına neden olur. Bunun sonucunda dış nesneye yapılması gereken libidinal yatırım kendine yapılır. Giderek kendi içine dönük ve ilgiyi dışarıdan kesen bir yapı haline gelen benlik, omnipotans (her şeye gücünün yeteceği inancı) ve grandiyözite (kendini olduğundan daha büyük ve yüce görme) gibi narsistik yapılar oluşturmaya başlar (4). Megalomani nesne libidosunun ortadan kaldırılmasıyla var olur (9).

Freud narsizmin doğasını daha iyi anlayabilmek adına üç bilgi alanına bakmıştır: organik hastalıklar, hipokondri ve cinslerin erotik yaşamları (9):

  • Organik bir hastalık ya da acı yaşayan kişi eğer hastalığıyla ilgili değilse dış dünyadan ilgisini çeker. Aynı zamanda libidinal enerjisini de sevgi nesnelerinden geri çeker. Yani hasta libido yatırımını tamamen kendine yapar. Uyku durumu da benzer bir mekanizmaya sahiptir. Libido öznenin benine, yalnızca uyuma isteğine yatırılır. Öyle ki rüyalar da bencildirler.
  • Hipokondride de (sağlık durumuyla ilgili yoğun endişe, günlük dilde kullanılan hastalık hastası tabirinin karşılığıdır) organik hastalıkta olduğu gibi, libidonun dış dünyadan geri çekilerek ilgiyi tamamen odaklanılan organa yoğunlaştırma söz konusudur.
  • Bireyin çekiciliği onun narsizmi, kendinden memnuniyeti ve ulaşılmazlığına dayanmaktadır. Narsistik tatmin engellerle karşılaştığında kişi bir başkası yoluyla bu tatmine ulaşabilir. Kişi bir zamanlar olduğu, artık olamadığı ya da hiçbir zaman olamayacağı mükemmelliğe sahip birine âşık olur. Bu şekilde ideal bir ben oluşturulur.

Ebeveyn tutumları da narsizmle yakından ilişkilidir. Ebeveynlerin çocuğa her türlü mükemmelliği atfetmesi, onu hatasız görmeleri bir zamanlar terk ettikleri kendi narsizmlerinin yeniden canlanmasına ve onun çocukta yeniden üretilmesine dönüşür. Kendi vazgeçtikleri ayrıcalıkları çocukları için talep ederler. İnsanlar çocukluğun narsistik mükemmeliyetinden vazgeçmek istemezler. Kültürün dayatmaları ve kendi eleştirel yargılarıyla sarsılan mükemmeliyet, yeni bir ben ideali oluşturularak tekrardan elde edilmeye çalışılır (9). İnsanın bu mükemmelliğe duyduğu hasret ömür boyu peşinden gelmeye devam eder (7).

Karen horney’in narsisizm yaklaşımı

Horney, görüşlerinde kültürel etkileri vurgulayan bir analistti. Ona göre insanlar bu dünyadaki yalnızlık ve yalıtılmış anksiyetesiyle başa çıkmada 3 farklı yol izlemektedir. Bu süreçlerden ilkinde kişi diğerlerinden sevgi, onay ve ilgi bekleyerek kendinden fedakârlık eder ve onlarla ilişkilerinde bağımlı bir rolü benimser. Bir başka başa çıkma yolu olarak ise kişi herkesin kötü olduğuna, insanlarla mücadele edilmesi gerektiğine inanarak diğerlerine ihtiyacı olduğunu yadsır ve güçlü görünmeye çalışır. Son olarak kişi insanlardan uzaklaşma, kendini ilişkilerden yalıtma ve diğerleriyle ilgilenmeme şeklinde davranabilir (1).

Horney’e göre narsisizmin temelinde kişinin kendisini sevmesi değil, kendine yabancılaşması yer alır. Narsistik kişi kendine yabancılaştığı gibi diğerlerine de yabancılaşmıştır, kendini ve diğerlerini sevme yeteneğini kaybettiği için kendi hakkında gerçekçi olmayan, şişirilmiş fikirlerine sarılmaktadır (2).

Otto kernberg’in narsisizm yaklaşımı

Kendilik psikolojisinin temsilcilerinden olan Kernberg kuramsal yaklaşımında genel olarak, kişinin kendi hakkındaki fikirlerinin gelişimsel deneyimlerden etkilendiğini vurgulamıştır. Kendilik psikolojisinin temel vurgularından biri de narsisizm üzerinedir. Narsistik kişi zihinsel enerjisini sürekli kendine yönlendirmektedir. Sürekli insanlardan bir şeyler alma, takdir edilme, sevgi görme, ihtiyaç duyulma, vazgeçilmez olma duygularına ihtiyaç duyar. Aynı zamanda sınırsız güç ve başarı fantezileri de vardır. Zihinsel enerji tamamen kendine yöneldiğinden empati kuramaz ve diğerlerinin duygu ve ihtiyaçlarına duyarsızlaşır (1).

Kernberg narsisizmin gelişiminde ailenin önemli bir rolü olabileceğini öne sürmüştür. Ona göre narsisizm ebeveynin reddi, tutarsız uygulamaları ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak için çocuğu kullanması gibi özelikler sergilenen aile ortamlarında gelişmektedir. Bazen ilgisiz ve soğuk ebeveyn tutumuna karşı çocuğun kendi benliğini yüceltmesi telafi edici olabilmektedir. Kernberg normal çocukluk narsisizmi, yetişkinlik narsisizmi ve patolojik narsisizmi birbirinden ayrı olarak değerlendirmiştir (2). Patolojik narsisizmde şişirilmiş benlik, terk edilme ve reddedilmeye karşı bir savunma biçiminde gelişmektedir (3).

Kohut’un narsisizm yaklaşımı

Kendilik psikolojisinin bir diğer öncüsü olan Kohut da narsisizmde ebeveynlerin rolüne vurgu yapmıştır. İhmalkâr ebeveyn tutumları kişinin doğal gelişimini sekteye uğratır. Erken çocukluk döneminde ebeveynlerin ihmali sonucu ebeveynlerle duygusal bir yakınlık ve empatik ilişki kurulamadığından kişi içsel bir boşluk ve anlamsızlık hisseder. Bu içsel boşluktan dolayı dengeli ve tutarlı bir benlik oluşturmak güçleşir (2). Kohut, büyüklenmeci narsisizmi bazen soğuk ve ilgisiz bazense aşırı şımartan ebeveyn tutumları sonucu çocuğun ebeveynlerini aşırı idealleştirmesi ve yetişkinlik ilişkilerinde de bu ideale uygun mükemmel kişilerle ilişki kurmaya çalışmasıyla ilişkilendirmiştir (3).

Narsisizmin aktarımı

Narsisizmle ilgili yapılan ikiz çalışmalarında yüksek bir korelasyon elde edilmesi narsisizmin genetik bir bileşeni olup olmadığı sorusunu doğurmuştur. Narsistik ebeveynlerin çocuklarıyla yapılan çalışmalar, narsistik ebeveynin bitmek bilmeyen istekleriyle büyüdükçe diğerlerinin istek ve ihtiyaçlarına duyarlı hale gelen bu çocukların kendi narsistik gelişimlerinin yaralandığını, kendi duygu ve gereksinimlerine dair farkındalıklarının çok az olduğunu göstermiştir. Kendi talepleri, duyguları ve ihtiyaçlarını benliğiyle bütünleştiremeyen çocuk, sahte bir benlikle bütünleşerek asıl benliğini terk eder. Bunun sonucunda depresyon, grandiyözite ve ilişkilerde sorunlar ortaya çıkmaya başlar (4).

Narsisizm ve travma

Buraya kadar anlatılan narsisizm değerlendirmesinde, narsisizm kişinin enerjisini yönlendirmesi, ebeveynlerin aşırı tutumları ve yetiştirme tarzları gibi faktörlerle ilişkili bulunmuş ve çoğunlukla belirli bir çerçeveden narsisizme yaklaşılmıştır. Yaşamın daha ilk aylarında yalnızlık duygusunu tatmaya başlayan narsistik yapılı bireyler ihmal edilen, gereksinimleri karşılanmayan ve kendi kendine yetmeyi öğrenen bireyler haline gelirler. Temel bakım verenle sıcaklık ve yakınlık içeren bir bağın kurulamaması bebeklikten itibaren hayal kırıklıkları ve olumsuz duygular deneyimlemeye yol açar. Tüm bunların sonucunda sevgisini ve enerjisini dış dünyadan çeken birey kendi iç dünyasında yaşamaya devam edecektir (6).  Bunların yanında narsisizmin travmatik temelleri konusunda yapılan çalışmalar da mevcuttur. Her birey benliğine ve dünyayı algılayış biçimine yönelik tehditler karşısında sarsıntıya uğrar ancak narsistik bireylerin bu tür tehditler karşısında hayal kırıklıkları daha fazla olabilmektedir. Çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalmış narsistik kişilik yapısındaki bireyler yetişkinlik dönemi travmatik yaşantıları sonrasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) geliştirme bakımından riskli grupta yer almaktadır (4).

Romantik ilişkiler ve narsisizm

Temel bakım veren kişilerle kurulan ilişkileri temel alan narsistik yapı, yetişkinlikte kurulan romantik ilişkilerde de kendini göstermektedir. Duygusal ihmalin ve katı tutumun hâkim olduğu aile ortamında güç ve kontrol oldukça önemli bir yer tutar. Amaç manipülatif davranış ve yaklaşımlarla karşıdakini sindirmek, bastırmak ve itaatini sağlamaktır. Bunlara maruz kalan birisi için yetişkinlikte kurduğu yakın ilişkilerde kullanılan manipülatif taktikleri fark etmek kolay olmamaktadır (4).

“Aşk bombardımanı (lovebombing)” terimi çoğunlukla narsist kişilerin diğerlerine gösterdiği abartılı sevgi gösterileri, aşırı övgüler, hediye alma, sürpriz yapma gibi davranışlarla kendini gösteren bir manipülasyon taktiğidir. Narsist kişiyle ilişkide olan birinin bunları başlarda fark etmesi güçtür ancak zamanla sadece narsist kişiyle iletişim kurma, diğer ilişkileri askıya alma, bağımsızlığını yitirme gibi sonuçlar ortaya çıkar. Narsist kişi duygusal olarak istismarcıdır. Sürekli ilgi bekler, taleplerinin karşılanmasını ister; istedikleri yerine getirilmediğinde öfke ve kıskançlık gösterir. Narsist bireylerin ilişkide kullandığı bir diğer manipülasyon taktiği “gaz lambası (gaslighting)” olarak adlandırılmıştır. Narsist kişi ilişkide olduğu kişiye esasında doğru olan bilgileri, paranoid bilgilermiş gibi sunarak onun kendi algı ve sezgilerinden şüpheye düşmesine neden olur. Kendinden şüpheye düşen kurban da istismarcı narsiste daha çok bağlanır ve daha çok güvenir. Bir başka taktik ise “yok olma (ghosting)” kavramıyla açıklanmıştır. Narsist istismarcı birdenbire iletişimi keser ve ortadan kaybolur. Ona hiçbir şekilde ulaşamayan kurban kendini suçlar, hayal kırıklığına uğrar ve reddedilmiş hisseder (4).

Suç davranışı ve narsisizm

Şiddet davranışı ve narsisizm arasındaki ilişki patolojik narsisizm boyutuyla incelenmiştir. Yapılan araştırmalar narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerin çoğunun antisosyal ya da psikopatik davranışlar sergilemediğini ancak cinayet işleyen ya da işleme girişiminde bulunan bireylerin çoğunun antisosyal ya da psikopattan ziyade narsist olduklarını göstermiştir. Aynı zamanda narsist ya da narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerin intihar sonucu ölme riskinin diğerlerine göre daha fazla olduğu da görülmüştür. Narsist bireylerin intihar davranışlarına narsistik tehditlere karşı kendini koruma, ölümsüz, incinmez olduğuna dair yanlış inançları, narsistik hasara karşı intikam duygusuyla hareket etme, kusursuz olmayan benliği yok etme isteği gibi açıklamalar getirilmiştir (4).

Narsisizmin değerlendirilmesi

Narsisizmin değerlendirilmesinde hem objektif hem de projektif ölçüm araçlarından yararlanılabilmektedir. En çok kullanılan testler Rorchach, Tematik Algı Testi (TAT) ve Erken Dönem Yaşantılar Testidir. Objektif testler ise çoğunlukla narsisizmle ilgili araştırmalarda kullanılmakta, bunların başında Narsistik Kişilik Envanteri gelmektedir (3,6). Narsistik kişilik bozukluğu ölçme araçlarıyla değerlendirildiğinde depresyon ve değersizlik hissiyle yakından ilişkili bulunmuştur (6).

Narsisizm, yaş, cinsiyet, aile durumu vb. demografik özelliklere göre değişim göstermemektedir (6).

Yapılan bir çalışmada ergenlik dönemindeki bireylerin istemedikleri şekilde devam eden olaylarda savunucu şekilde hareket ettikleri, sözel ve fiziksel olarak saldırgan davranmaktan çekinmedikleri sonucuna varılmıştır (6).

Narsisizmin iş yaşamındaki rolüyle ilgili yapılan çalışmalarda, narsist kişilerin yüksek motivasyona sahip olduğu, liderlik rolünde başarılı olduğu ve çalışma performanslarının yeterince iyi olduğu gösterilmiştir. Ancak şişirilmiş benlik nedeniyle hak ettiklerini düşündükleri ya da istedikleri konumda olmaz, beklentilerine ulaşamazlarsa yaşadıkları tatminsizlik çok büyük olmaktadır. Narsisizmle ilişkili bulunan bir başka faktör de iş yerindeki şiddet davranışlarıdır (6).

Görüldüğü üzere narsisizm kişinin tamamen kendine dönük olması, kendini aşırı sevme, övgü bekleme, ilgi açlığı ve abartılı beklentiler dışında birçok faktörle ilişkili olan, birçok kuram ve yaklaşımın temel taşı olarak incelenen bir kavramdır. Yalnızca psikolojide değil, mitoloji, felsefe, siyaset bilimi ve toplumbilimde de kendine yer bulan narsisizm, farklı görünümleriyle günlük hayatımızın her zaman bir parçası olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Referanslar
  1. Cervone, D. ve Pervin, L. A. (2016). Freud’un psikanalitik kuramı: Uygulamalar, ilgili kuramsal kavramlar ve güncel araştırmalar.Kişilik Psikolojisi içinde (M. Baloğlu, Ed.). (s. 113-163). Ankara: Nobel Yayınları.
  2. Demirci, İ. (2017). Büyüklenmeci narsisizmin iki farklı yüzü: Narsistik hayranlık ve rekabetin mutlulukla ilişkisi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 46, 37-58.
  3. Eldoğan, D. (2016). Hangi narsizm? Büyüklenmeci ve kırılgan narsizmin karşılaştırılmasına ilişkin bir gözden geçirme. Türk Psikoloji Yazıları, 19(37), 1-10.
  4. Erdoğan, B. Ve Öztürk, E. (2018). Ruhsal travmanın aktarımında narsisizm. Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 3(4), 11-19.
  5. Gürel, E. Ve Muter, C. (2007). Psikomitolojik terimler: Psikoloji literatüründe mitolojinin kullanılması. Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 537-569.
  6. Karaaziz, M. ve Erdem Atak, İ. (2013). Narsisizm ve narsisizmle ilgili araştırmalar üzerine bir gözden geçirme. Nesne, 1 (3), s.44-59.
  7. Kızıltan, H. (2012). Hayalperest. Psikeart Dergisi, 23, 6-11.
  8. Kring, A. M., Johnson, S., Davison, G. Ve Neale, J. (2015). Kişilik Bozuklukları. Anormal Psikolojisi içinde (s. 463-488). (Şahin, M. Çev. Ed.). Ankara:Nobel Yayınları.
  9. Tura, S. M. (Ed.). (2015). Narsizm üzerine ve Schreber vakası (5. Basım). İstanbul: Metis Yayınları.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir