Son zamanlarda ailelerden sıklıkla duyduğum cümlelerden biri; mutlu çocuk yetiştirme, diğeri de başarılı çocuk yetiştirme kavramları. Anne babalar çocukları için en iyisini istiyor bu nedenle mutlu ve başarılı olmalarını amaçlıyor ve bunun yollarını arıyorlar. Zaman zaman bu amaç uğruna yıpranabiliyor ve istemeden ve fark etmeden yıpratabiliyorlar da. Ancak, bilinmesi gereken, bu iki kavram aslında bir sonuçtur ve ebedi değildir.
Mutluluk bir ana aittir. Başarı da hikayelerden ibarettir. Oysa ki bir insan ömrüne kaç hikaye sığacağını, ne kadar çok anılardan ibaret olduğunu kim bilebilir. Dolayısıyla bir çocuğa verebileceğiniz en büyük hediye, onu düşmekten korumak ya da iyi bir hayat sağlamak değil, yaşadıklarıyla baş edebilme gücü ve azmi verebilmektir. Çünkü siz her ne kadar pamuklara sarsanız da, yollarına güller serseniz de ya da gelecek ve başarı için her konuda donatmaya çalışsanız da, hayat bilmediği yerden sorabiliyor. Hatta bazen daha da acı tecrübeler yaşatabiliyor. Bu nedenle çocuklarımıza balık vererek mutlu bir hayat yaşamalarını beklemek yerine onun neye ihtiyacı olduğunu anlayarak avlanmayı öğretmek çok daha önemli bir yaklaşımdır. Bu sayede çocuk doğduğundan beri sevgiyi, anlayışı, sınırların koruyuculuğunu ve rehberliğini, özerklikle gelen mücadelenin ve başarma duygusunu gücünü, kendini derinden kabul etmenin anlamını derinlemesine deneyimlemiş olur. İşte bu çocuk hata yapar, başarısızlıklar yaşar! Ancak hatasını düzeltmeyi, öğrenmeyi ve yeniden başlamayı bilir. Bu çocuk yara alır, hatta belki travmalar yaşayabilir, hayat bu ya! Ama yaşadıklarının üstesinden gelmek için gücünü toplar, kendinden ya da başkasından destek alarak devam eder ve yaralarını sararak yeni hikayeler yazmak için güçlü bir şekilde yola koyulur. Bu çocuk tanır kendini zamanla. Çünkü düşmüştür, kalkmıştır, tekrar düşmüştür ve tekrar kalkmıştır.
Kendi potansiyelini keşfetmeyi, neler başarıp neler başaramayacağını, neyinin eksik neyinin güçlü olduğunu bilir, öğrenmiştir tüm çocukluğu boyunca. Ha eksiklerinden dolayı da utanmaz bu çocuk, çünkü olduğu gibi varlığından ötürü kabul edilmiştir sadece. Bunu bilir çocuk anne babasının gözlerinde, dudaklarında, davranışlarında… Kendi başarmak istediği şeyleri seçmeyi, kendi hayatını seçmeyi öğrenir bu çocuk. Bazen üzgün olur, bazen neşeli ve mutlu. Ama kendiyle bütün ve sağlıklı bir biliş içindedir çoğu zaman. Sağlıklı ve umutlu bir çocuk yetiştirmenin püf noktası işte burada saklı: onları en temel ve en önemli ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirebilmekte. Peki nedir bu ihtiyaçlar? Bunların karşılanması ile çocukta ve yaşamında neler olur? Ya bu ihtiyaçların karşılanmaması ya da aşırı karşılanması ile bir çocuğun tüm yaşamı nasıl etkilenir? İşte bir anne baba bu soruların peşinde olarak, çocuk için en değerli şeyi aramış olur.
- Sağlıklı, Mutlu ve Umutlu bir Çocuk Yetiştirmek için Bilinmesi Gereken Temel İhtiyaçlar
Aile olarak endişeli olmak ve en iyisini yapmak konusunda haklısınız. Bir insanın çocukluk dönemine yapılan yatırım, tüm yaşamı etkileyen, sonsuz yansımaları kapsar. Bu dönem yaşam boyu gelişimin en kritik dönemidir, çünkü kayıtların zemini bu dönemde atılır. Kötü yatırımlar, ihmaller, hatalı tekrarlanan davranış ve tutumlar birçok açıdan yetişkinlik dönemi zorlantılarını ve hatta tüm yaşamını etkileyebilecek psikolojik bozuklukların öncüsü haline gelebilmektedir ya da risk faktörü olabilmektedir. Birçok araştırmacının ve bilim insanlarının büyük önem verdiği ve araştırmalarına konu ettiği çocukluk dönemi, psikoloji ve çocuk gelişiminin önemli bir basamağını oluşturur. Buradan yola çıkarak, diğer araştırmaların ortak noktası olarak önemli bir yeri olan çocuk ve ebeveyn ilişkilerine odaklanan tüm yaklaşımların da ortaya koyduğu gibi bu dönemin en önemli noktalarından biri de çocuğun tüm davranış ve duygularını etkileyen Temel Duygusal İhtiyaçlarının karşılanıp karşılanmamasında yatar.
Yaşamın bu erken döneminde kişinin kendisi, başka insanlar (anne baba, kardeş ya da yakın ilişkide olan kişiler) ve dünyada olan bitenler hakkındaki algı ve yorumunu belirleyen en önemli faktörlerden biri de özellikle doğuştan ve içgüdüsel olarak karşılanması beklenen ihtiyaçlar kümesi oluşturur (Young ve ark., 2003).
Çocuklar büyümeye devam ederken karşılanmamış ihtiyaçlarının çaresizliğinden kendilerini kurtarmak için genellikle bazı savunma mekanizmaları ve baş etme stratejileri geliştirirler. Ancak bunlar git gide kalıplaşır ve bir davranış örüntülerine dönüşür, kişiyi gerçek ihtiyacından uzaklaştıran ve sahte geçici çözümlerle tatmin sağlatan davranış örüntülerine… Stolorow ve Atwood’ a göre (1989) farkında olmadan geliştirilen strateji kalıpları ve koleksiyonları giderek, bir alışkanlık, bir yaşam senaryosu, iyi öğrenilmiş bir davranış şeması haline gelir. Ve bunlar kişiyi gerçek anlamda mutlu etmez, anlık otomatik pansumanlardır.
Bir insanın yaşam ve seçim kalıplarının altında yatan ve diğerleriyle bütünsel bir niteliksel bağ oluşturmasına katalizör görevi gören bazı evrensel olan duygusal ihtiyaçların varlığıdır ve bunların özellikle çocukluk yıllarında karşılanması beklenir. Aile kavramı ele alındığında, bireyin temel ihtiyaçlari üç alanda toplanmaktadır. Beslenme, korunma, barinma, sağlik, eğitim gibi biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlar; statü edinme, toplumsal kural, değer, adet ve ideallerin yeni kuşaklara aktarilmasi gibi sosyal ihtiyaçlar; sevme, sevilme, ait olma, kendini güvende hissetme, kendini gerçekleştirme gibi psikolojik ihtiyaçlardır (Özdoğan 1997). Tüm bu biyolojik ve fizyolojik ihiyaçlar beraberinde psikolojik ihtiyaçları da taşır. Hepsinin karşılanıp karşılanmaması psikolojik ihtiyaçların karşılanma sonucunu da etkiler. Örneğin, beslenme, korunma ihtiyacı karşılanmamış çocuk, aynı zamanda kendini güvende hissetmeyecek ve ait olma, bağ/bağlılık ihtiyacı da sağlıklı bir şekilde karşılanmamış olacaktır.
Başka bir araştırmacı olan Grawe (1998) özellikle psikolojik ihtiyaçlar açısından dört ana gereksinim formüle etmiştir. Bunlar kendini güvende hissedebilmek için kurulan “Bağ/Bağlılık İhtiyacı” (aynı zamanda “Sosyalleşme Yönelimi” olarak da ifade eder), çocuklarda keşfetme davranışıyla birlikte ortaya çıkan ve kendinden emin bir şekilde kendine yol bulabilecek yeterlilik arayışı olan “Otonomi İhtiyacı“, kendi ve başkasının gözünde saygı duyulan ve hayran olunulan biri olabilmek ve kendini böylece konumlandırabilmesi ile gelen “Değerlilik/Değerini Yükseltme İhtiyacı” ve kendini ve isteklerini rahatça ifade edebileceği ve zevk alabileceği ” Arzu İhtiyacı” dır (akt. Roediger ve ark., 2018). Ancak en genel tanımda; Güvenlik, İstikrar, Bakım, Kabul Edilme, Özerklik, Rekabet, Kimlik Algısı, İhtiyaç ve Duyguları İfade Etme Özgürlüğü, Kendiliğindenlik ve Oyundur (Rafaeli ve ark., 2017).
- Peki bu önemli ihtiyaç grubunun karşılanması ile ne olur?
Bir ihtiyaç meydana geldiğinde, karşılandığında ve giderildiğinde, kişi bir sonraki deneyime geçebilir. Ve çocuk, kendisiyle, başkasıyla ve dünyayla bütünsel olarak niteliksel bir bağ kurabildiği için kendiyle bütün, mutlu, umutlu, özerk, özsaygılı ve özgüvenli bir bireyin tohumları atılmış olur. İhtiyaç karşılanmadığında ise doyurulmamış olur ve bu sefer ilgi ve enerji bekleyerek, psişik bir yapışkan gibi bırakmayı ve gitmeyi reddeder direnmeye başlar. Zaman zaman, ortaya çıkar ve o ilk zamanda yapışan duygulara, yaşantılara geri döndürür. Bazen o zamanki kadar acı verebilir, hatta açıklanamaz karmaşık duygulara neden olabilir.
- Nedir bu ihtiyaçlar?
Young ve arkadaşlarının (2003) tanımladığı ve çocukların ve dolayısıyla yarının yetişkinlerinin psikolojik olarak sağlıklı bir şekilde gelişmesi için temel gereksinimlerinin karşılanması gereken beş temel duygusal ihtiyaç grubu klinik deneyimlere dayanarak aşağıdaki gibi özetlenmiştir;
- Güvenli Bağlanma İhtiyacı; Güvenlik, istikrarlılık, bakım, kabul, aidiyet hissini içermektedir. Daha çok “Sevgi” ve Güven” ile ilişkilidir. Bu bağ, sevgi dolu ilişkiler ve destekleyen ilişkilere ait olma anlamındadır. Hem yakın ilişkiler hem de ait olma ihtiyacını karşılayabileceği sosyal ilişkileri içerir. Teme olarak güvenlik, bakım, empati, istikrar, duyguların paylaşılması, kabul ve saygı gibi temel gereksinimlerin karşılanmaması, çocukların ileriki zamanlarında bağlanma zorlukları, güven problemleri yaşamasına neden olabilmekte, bu durumun kronikleşmesi de yaşamında onu mutsuz ve aidiyetsiz hissetmesine neden olabilmektedir.
- Özerklik İhtiyacı; Bağımsızlık, başarı ve kimlik algısı ile ilgilidir. Yaşına uygun işleri kendi başına yapmasına izin verilmesine ve kendisiyle ilgili doğru bir geri besleme yapılmasına ihtiyaç duyulur. Başkalarına bağımlı olmadan kendi sınırlarını, potansiyelini görme ihtiyacı duyar. Bir şeyleri başarmak ve kendine yeterli olmak ister. Özerklik ve rekabet gibi ihtiyaçların karşılanmadığı aile ortamları genellikle iç içe geçmiş, çocuğun başarma ve kendine güvenme duygusunu zedeleyen, aşırı korumacı veya aile dışında çocuğun kendini ortaya koymasını sağlayamayan aile ortamlarıdır. Bu ihtiyacı karşılayan aileler, çocuğun kendine yetme becerisini öğretir ya da buna izin verir, sorumluluk alma, akranlarla etkileşim içinde olma ya da ayrı bir kimlik geliştirmeleri konusunda çocuğunu cesaretlendirirler.
- Gerçekçi Sınırlar ve Öz Denetim İhtiyacı; Çocukların yaşına uygun olarak kendilik kontrollerini öğrenmeye ihtiyaçları vardır. Young, sınırları, yapıları ve kuralları tanımanın insanın temel ihtiyaçlarından biri olduğunu ifade etmiştir. Çocuklar neyin yapılıp neyi yapılamayacağını bilmeye hakları vardır ve bu onlara yol göstericidir. Kendini kontrol etme öğretilmemiş, aşırı serbest bırakılmış, sınırlar konulmamış, manipüle eden davranışlarını ödüllendirilmiş, ötekinin duygularını anlama veya önemseme konusunda teşvik edilmemiş bir ailede yetişmek çocukların sınır ihtiyacını karşılamamakta ve hatta Zedelenmiş Sınırlar kavramını oluşturabilmektedir.
Sınır koymak fikrinden çok sınırları öğretmenin önemine inanırım. Çünkü sınır koymak bir engel gibi algılanır çocuk gözünde. Oysa sınırları öğretmek içsel ve dışsal olarak ne yapılabileneceğini öğretmek ile ilgilidir. Yani kim bana ne yapabilir, ne yapamaz? (içe yönelik) Ben bir başkasına ya da genel kurallara karşı ne yapabilirim ne yapamam? (dışa yönelik). Bunları bilmek onlara yol gösterir ve karmaşadan kurtarıp güvende hissettirir. Aksi halde kontrol edilemeyen, empati duygusundan yoksun, dürtüsel, (bazı çalışmalarda dikkate eksikliği hiperaktivite bozukluğunun temelinde yer alan önemli faktörlerden biri olarak da öne sürülmüştür.), başkalarının haklarına saygı duymayan, toplum kurallarına uymayarak kendini ve yaşamını zora sokan çocuk ve yetişkinler haline gelebiliyorlar. Bazılarında ise kendini kontrol edemeyen, planlayamayan, sürekli erteleme ya da sorumluluklarını planlı bir şekilde yerine getiremeyen kendini manipüle eden çocuk ve yetişkinler haline gelebiliyorlar. Bunlar dışa yönelik sınır kavramı oluşmayan çocuklar içindi. Diğer taraftan ise içe yönelik sınırları oluşmayan çocuklar, duygusal anlamda sık sık istismar edilebilmekte, hayır demekte zorluk yaşamakta, hatta bedensel ya da duygusal olarak kötü muamele ya da istismarı çok fazla fark edememektedirler.
- Kendini İfade İhtiyacı: Kendi duygu ve ihtiyaçlarını ifade edebilme ihtiyacıdır. Kısaca kişinin kendini ortaya koyabilme özgürlüğüdür. Koşullu sevgi, koşullu saygı ve koşullu kabul atmosferinde büyütülen çocuklarda bu ihtiyaç karşılanmamış olur. Ve çocuk bu sevgiyi, ilgili ve onayı alabilmek için kendi duygularını, ihtiyaçlarını, benliğiyle ilgili önemli kısımları baskılamayı öğrenerek büyür. Önce ailesinin sonra da başkalarının istek, duygu ve tepkilerine odaklanarak, kendi ihtiyaçlarını arka plana atar. Böylece çocuk başkaları yönelimli hale gelir. Bu tür yapı içerisinde olan çocuklar, yetişkinliklerinde de çabalarının çoğunu başkalarının ihtiyaç ve arzularını karşılamaya ya da başkalarına en iyi şekilde uyum sağlamaya ve boyun eğmeye yönelik yaşar. Kendi mutluluğunun çok fazla farkında olmaz ve bunun için çok fazla bir şey yapmazlar. Genellikle ailede benzer bir model de vardır, bu nedenle çocuğun bu ihtiyacının farkına varılmaz.
- Kendiliğindenlik ve Oyun İhtiyacı: Yaşamın keyfini çıkararak kendini ifade etme becerisini kazanma ihtiyacıdır. Başta çocuklar olmak üzere insanlar aşırı kısıtlama olmadan içten geldiği gibi davranmaya, kendileriyle bütün olmaya, eğlenmeye, ihtiyaç duyarlar. Ancak, bir çocuk, olumsuz eleştirinin, aşırı kısıtlamanın ve müdahalenin olduğu ve kendini, yapmak istediklerini ifade etme özgürlüğü olmayan bir aile ortamında büyümüşse, kendi duygularını, hayallerini, mutlu olabileceği şeyleri yapma özgürlüğünü ketleyen yaşam örüntüleri oluşmaya başlar. Çünkü uyarılma, cezalandırılma, engellenme, suçlu hissettirilmeyle tekrarlayan erken dönem yaşam örüntüleri çocukların bu ihtiyacının karşılanmamasına neden olabilmektedir. Böylece, çocuk ergenlik ve yetişkinlik dönemi dahil kendiliğinden ortaya çıkan duyguları ve ihtiyaçlarını dile getirmekten ve bunları deneyimlemekten kaçınabilmektedir. Çünkü neşeyle gelen duygu ketlenmeyle söndürülmüş ve değersizleştirilmiştir. Örnek olarak, anne ya da baba çocuğun kendiliğinden ortaya koyduğu bir duyguyla alay etmesi, çocukta duygusal olmaktan utanılması gerektiği algısı yaratır. Ya da anne baba, sadece çocuklarının kazandıkları zamanları, başarılı oldukları zamanları, kurallara uydukları, ders çalıştıkları zamanları pekiştirdiklerinde, eğlence, keyif ve kendiliğindenlik gibi hayatın diğer önemli noktalarını değersizleştirmiş ve görmezden gelmiş oluyorlar. Oysa ki çocuk büyük herkesin bu duyguya yoğun bir şekilde ihtiyacı vardır. Çünkü haz ve mutluluk veren yegane yollardan biri budur. Aslında en etkili öğrenmenin temelinde bile bu vardır.
- Anne Babalar için İhtiyaç Kontrol listesi
Birçok araştırmacının esas olarak ortak nokta olarak dikkat çektiği ve önem verdiği konu olan, psikolojik ve duygusal gelişimlerini ciddi bir şekilde etkileyen çocukluk çağı temel ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ya da karşılanmamasıyla birlikte, bireylerin yaşamları, benlik algıları, kişilik oluşumları, stres ve sorunlarla baş etme yolları, psikopatolojileri açısından çocuklar ve geleceğin yetişkinleri ciddi orandan etkilenmektedir. Tüm bu İhtiyaçlar denkleminin öneminin ne denli büyük olduğunu bilip çocuklarımızı yetiştirirken ve onlarla iletişim kurarken özellikle iki faktöre dikkat edeceğiz;
- Çocuklarımızı yetiştirirken onların ihtiyaçlarını karşılıyor muyuz?
- Çocuklarımızı yetiştirirken Sevgi ve Güven odaklı, güvenlik, tutarlılık, bakım, kabul, aidiyet hissini içeren Güvenli Bağlanma İhtiyacını Karşılıyor muyuz?
- Koşullu sevgi, koşullu saygı ve koşullu kabul atmosferi yaratmadan, onu yargılamadan ve baskılamadan çocuğumuzun sağlıklı bir şekilde kendini ifade edebilmesine olanak sağlıyor muyuz?
- Onları en mutlu eden anılar yaşamasını sağlayan zamanlarda, içten geldiği gibi davranmak, kendileriyle bütün olup eğlenmek, yaşamın keyfini çıkarmak istedikleri zamanlarda olumsuz eleştiri, aşağılama, aşırı kısıtlama, müdahale etme, uyarma, cezalandırma, engelleme, suçlu hissettirme yerine o eşsiz anılara katılmayı ve paylaşmayı ya da en azından kendini keyifle, oyunla ve hazla ifade etmesini destekliyor musunuz?
- Aşırı korumacı yanımızı birazcık susturup, çocuğumuzun kendi başına başarmasını, kendi sınırlarını keşfedip, belki birçok kez düşüp, hata yapıp tekrar denemesine, yaşına uygun işleri kendi başına yapmasına izin veriyor, onlara küçük sorumluluklar verip kendisiyle ilgili doğru bir geri besleme yapıyor musunuz?
- Peki ya Sınırlar? Doğruyu yanlışı, değerleri, başkasının haklarını, kendi haklarını, kuralları ve neden önemli olduğunu yeterince öğretebildiniz mi? Çünkü bunu bilmezlerse duygusal ve davranışsal olarak ciddi bir karmaşa yaşayabilirler ve hatta ileride ciddi psikolojik problemeler yaşamalarına neden olabilirler.
(Bir sonraki yazımda “Çocuklara Sınırları Öğretmek” konusunu detaylı bir şekilde okuyabileceksiniz.)
Tüm bunlar çocuğumuzu yetiştirirken dikkat etmemiz gereken ve üzerimize düşen en önemli noktalardı. Ancak diğer önemli nokta ise çocukla iletişimde sıkça yaşanan çatışmalarda neye dikkat etmemiz ile ilgilidir;
- Çocuğumuzla İletişim Çatışmalarında Neler Oluyor? Çocuğumuz bize tekrar tekrar neyin sinyallerini veriyor? Çocuklarınızla kurduğunuz iletişimde, sözel ya da sözel olmayan niteliksel ilişki biçiminizde öncelikle kendimize sormamız gereken en önemli nokta GERÇEKTE NEYE İHTİYACI VAR? Çünkü sadece çocuklar değil birçok yetişkin de asıl ihtiyacı yerine çok daha farklı konuda biçimde tepkisini gösteriyor. Bu nedenle asıl ihtiyacı görmeye çalışmak ve anlamak doru noktadan çocuğa temas edebilmenin anahtarıdır. Çocuk, eğer ki eksik olan asıl ihtiyacının ne olduğu fark edilmezse ve sürekli tekrar eden örüntüler yaşanırsa, yaşam boyu olumsuz yansımalarının izini taşıyacak olabilir.
NOT: Tüm bu süreçlerde zaman zaman ailelerin gözünden kaçan, fark edemedikleri ya da süreci çeşitli nedenlerden dolayı yönetemedikleri durumlarda bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın.
Referanslar
- Özdogan, B.(1997). Çocuk ve oyun (2.Baskı). Ankara: Anı Yayıncılık.
- Rafaeli, E., Bernstein, D. P., & Young, J. (2017). Şema terapi-ayırıcı özellikler. İstanbul: Psikonet Yayınları.
- Roediger, E., Behary, W.T., & Zarbock, G. (2018). Demek ki oluyormuş: Şema terapi ile eşler arası anlaşmazlıkları anlamak ve çözmek. İstanbul: Psikonet Yayınları.
- Stolorow, R.D. & Atwood, G. (1989). The unconscious and unconscious fantasy: An intersubjective developmental perspective. Psychoanalytic Inquiry, 9, 364-374.
- Young, J. E., Klosko, J. S. ve Weishaar, M. (2003). Schema therapy: A practitioner’s guide. New York: Guilford Publications.