Etiket: çeviri içerik

Bu etiket altında yabancı dilden çevirdiğimiz içerikler yer almaktadır. Her içeriğin sonunda, içeriğin kaynağı paylaşılmaktadır.

  • Glen O. Gabbard ile yedi soru

    Psikanalitik psikiyatrist, terapötik süreci açıklıyor.

    Proje ilerlemeye devam ediyor. Şimdiye kadar BDT’nin kurucusu, APA’nın (Amerikan Psikoloji Derneği) başkanı ve ilişki ile ilgili tüm zamanların en çok satan kitaplarını yazan yazarı dinledik. Hiç kimsenin bu proje için ödeme almadığını göz önünde bulundurursak, bunun gayet iyi bir topluluk olduğunu söyleyebilirim. Her bir terapist, farklı kişilikleri ve teorik yaklaşımları ortaya koyan Yedi Soru’ya eşsiz bakış açısıyla katkıda bulundu. Şimdiyse bir psikanalisti dinleyeceğiz.

    Bugün, Psikanaliz Başkanı ve Houston, Teksas’taki Baylor Tıp Fakültesi’nde Psikiyatri Profesörü olan Dr. Gabbard ile konuşacağız. Dr. Gabbard, esas olarak psikiyatrik rahatsızlıklarla ilgili profesyonel yazılar olmak üzere 290’dan fazla makale ve 23 adet kitabın üretken yazarıdır. Ayrıca, sinema ve televizyonla da ilgilenmektedir.

    Terapistlerde Tükenme hakkındaki yazımda Dr. Gabbard’ın kitabına atıfta bulunmuştum. Hâlâ iç huzuruma ve kariyerimin ömrüne katkıda bulunan önemli dersler veren sınırlar ve terapötik çerçeve hakkındaki yazıları, eğitimimin büyük bir parçasıydı. Dr. Gabbard ile yazışmak; ondan nazik ve psikanalitik açıdan bilgilendirici cevaplar almak benim için bir zevkti. Seansta “tüm dikkati hastaya vermek” hakkındaki yorumları (5. Soru) ve danışanlar için sunduğu öneriler (7. Soru) bana gerçekten de hitap etti. Umarım siz de faydalanırsınız.

    Glen O. Gabbard ile Yedi Soru:

    1. Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Hastaya, şu anda canını en çok sıkan konu hakkında konuşmakta özgür olduğunu söylerdim. Ayrıca, soruyu “gereklilik kipi” kullanarak sorduğuna dikkat çekerdim. Psikoterapinin hiçbir şekilde zorlayıcı olmadığını, kendi meselelerine odaklanmakta özgür hissetmesi ve konuşması gereken şey hakkında benim ne düşüneceğim hakkında endişelenmemesi gerektiğini vurgulardım.

    2. Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Terapötik süreçte birçok hasta için en zor olan şey, kendilerini gerçekten anlayabilmek için gitmeleri gereken yere gitmektir. Yoğun bir psikoterapi sizi ruhun aslında gitmek istemediğiniz en karanlık köşelerine götürür. Dolayısıyla hastalar, kendilerini inandırdıkları durumların ve özenle oluşturdukları savunma mekanizmalarının arkasında saklanan gerçeklerin, aslında kim olduklarını görecekleri şekilde ortaya çıkarılmasına karşı büyük bir hassasiyet hissettikleri için, terapistin yardımına karşı çıkmaya eğilimlilerdir.

    3. Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Birçok terapist, hastayla ilgili ne olup bittiğiyle ilgili sonuca zamanından önce varmaya çalışır. Vardıkları sonuçların çoğunun kökeni, hastaya uyabilecek veya uyamayacak önceden oluşturulmuş teorik ve kavramsal modellere dayanır. Terapistler hipotezleri hastanın fantezileri, semptomları ve davranışlarını bir açıklamaya kavuşturmadan önce destekleyici kanıtları gözden geçirerek üretmeli ve bu hipotezleri sözlü olarak ifade etmemelidir.

    4. Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Terapinin temel amacı genelleyici bir ifadeyle açıklanamaz. Terapideki amaç, terapist ve hastanın birlikte hastaya rahatsızlık verenin ne olduğunu, hastanın neyi değiştirmek istediğini ve gerçekçi bir şekilde psikoterapi sürecinde neleri değiştirmenin mümkün olduğunu belirleyebilecekleri ortak çalışmaya dayalı bir çaba göstermektir. Elbette hastanın kendi hakkındaki gerçeği araması birçok dinamik psikoterapinin amacıdır; ancak bu amacın önemi, hastanın süreçten beklentisine göre değişiklik gösterir.

    5. Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Terapist olmanın en zor kısmı gerçekten de “tüm dikkatinizi hastaya vermektir.” Bir psikoterapide terapiste yüklenen talepler gerçekten de olağanüstüdür. Terapist, hastanın dinlendiğini, onaylandığını ve anlaşıldığını hissetmesine olanak verecek şekilde tüm dikkatini hastaya vermelidir. Terapist, hastanın ihtiyaçlarıyla çelişebilen kendi istekleriyle terapinin her anında mücadele eder. Terapistin dikkati, süreç için faydalı olacak veya olmayacak şekilde odadan dışarı çıkacak ve kendi hayal dünyasına doğru gidecektir; ancak hastaya fayda sağlama ve yardım etme amacı, terapistin duygusal ve entelektüel hevesinin önüne geçmelidir.

    6. Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    Terapistler tüm gün ilginç insanlarla konuşmak için ücret alırlar. Bu bakımdan, biz terapistler ayrıcalıklı bir mesleğe sahibiz. Bu mesleğin, biriyle çok derin seviyede bir samimiyetle bağ kurabilmek; insanlar arasında büyük önem taşıyan konularda farklı kültürel ve psikolojik bakış açılarını öğrenmek; başkalarına hayatlarını güzelleştirmelerinde ve daha iyiye gitmek için değişimler yapmalarında yardımcı olmak gibi birçok keyifli kısmı var.

    7. Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Terapi ile ilgili tereddütlerinizi veya olumsuz düşüncelerinizi terapistinizden gizlemeyin. Eğer yanlış anlaşıldığınızı; terapistinizin çok fazla konuştuğunu veya yeterince konuşmadığını; terapistin endişelerinin sizinkinin önüne geçtiğini; terapistin kişisel deneyimlerinize uymayan teorik modelleri size dayattığını veya terapistin dikkatinin dağıldığını ve sıkıldığını düşünüyorsanız, bu düşüncelerinizi dile getirin ve terapistinizden düşüncelerinizi ciddiye almasını bekleyin. Bu düşünceleri yoksayan herhangi bir terapistle görüşmeye devam etmek istemezsiniz.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/us/blog/in-therapy/200812/seven-questions-glen-o-gabbard

  • Irvin D. Yalom ile yedi soru

    Popüler bilim insanı, roman yazarı ve varoluşçu Irvin Yalom, Yedi Soru’yu yanıtlıyor. Bu röportajı yüz yüze yapabilmek benim için bir memnuniyetti.

    Yedi Soru projesi, psikoterapi ile alakalı aynı yedi soruyu bu alanda itibara sahip klinik tedavi uzmanlarına yöneltir. Kasım ayından beri, en çok satan kitapların yazarları; tarihi figürler ve akıl sağlığı ile ilgili derneklerin başkanlarından geri dönüş aldık. Dr. Yalom, röportaj yapacağımız 14. ve son davetlimiz.

    Irvin D. Yalom (Doktor, Boston Üniversitesi, 1956), Stanford Üniversitesi’nde Fahri Psikiyatri Profesörü; psikoterapi ve varoluşçuluk üzerine üretken bir yazar ve konuşmacıdır. Grup Psikiyatrisinin Teori ve Pratiği isimli ilk kitabı, yüz binlerce kopyası satılmış; konu hakkında kusursuz bir kitaptır. En çok Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri, filmi de bulunan tarihi romanı Nietzsche Ağladığında ve Divan gibi romanları ve vaka çalışmalarını içeren kurgusal olmayan romanları ile bilinir. Her biri terapistler ve terapistlerin nasıl düşündüğüyle ilgilenen danışanlar tarafından okunması gereken kitaplardır. Bir hastasıyla birlikte yazdığı Her Gün Biraz Daha Yakın isimli kitap, her ikisinin de seanslardaki bağımsız düşüncelerinin bir derlemesidir. Yalom’un terapistin özgünlüğünün ve şimdi ve buradaya odaklanmanın önemini vurguladığı Bağışlanan Terapi isimli kitabı, bu blogu yazma ilhamımın bir parçasıydı.

    Giriş bölümünde, profesyonel kariyerimde bana en çok heyecan veren kişilerden birini anlattım. Tüm proje harikaydı; ancak heyecandan kastım, durumdan habersiz bir şekilde edebi ve mesleki akıl hocam olan Dr. Yalom ile birlikte geçirdiğim saatti. Soğuk bir kış akşamı, Palo Alto’daki ofisinde röportaj vermeyi kibarca kabul etti. Röportajın büyük bir kısmı, yeni çıkardığı kitabı Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek ile ilgiliydi; ancak Yedi Soru’yu da araya sıkıştırdım. Bunu yaptığım için çok mutluyum. Terapistlerin kendini açması, merak uyandırması ve psikoterapinin geleceği hakkındaki düşünceleri oldukça etkileyiciydi. Evet, yediden fazla soru sordum.

    Bir saatini benimle paylaştığı için Dr. Yalom’a minnettarım. Umarım sizler de modern psikoterapiye büyük katkısı olan Dr. Yalom’un cevaplarından keyif alırsınız.

    Irvin Yalom ile birkaç soru

    1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı ona nasıl cevap verirdiniz?

    Aslında kimse bana böyle bir soru sormuyor; ancak genellikle seanslarıma, “Canınızı sıkan nedir?” sorusuyla başlarım. Fakat, eğer çok kaygılıysa ve daha önce hiç terapiste gitmemişse biraz yardıma ihtiyaç duyacaktır. Ona, “Pekala, siz rahat hissedene kadar hakkınızda birkaç bilgi alacağım.” der ve geçmişiyle, dünyadaki durumuyla ve kiminle yaşadığıyla ilgili sorular sorarım. Danışanlarımın 24 saatlik gün içerisinde neler yaptığını öğrenmeden ilk seansın bitmesi nadir olarak denk geldiğim bir durumdur. “Bana sıradan bir gününüzü anlatır mısınız?” Bu soru, genellikle hastanın kişiler arası ilişkileri; hayatlarının nasıl insanlarla çevrili olduğu; hatta uyku düzeni ve rüyaları hakkında bilgi almamı sağlar. Bu ilk seansta kullandığım bir yöntemdir.

    Bazen bekler ve “Neden sadece aklınıza geleni söylemiyorsunuz?” derim. İnsanlar bunu yapmakta büyük zorluk çekerler ama yine de şansımı denerim: “Bakalım bugün aklınıza ne gelecek.” Özellikle bir süredir görüştüğüm ancak ne hakkında konuşacağını bilmeyen hastalara özgüvenle: “Biliyor musun? Bazen provasını yapmadığınız veya planlamadığınız buluşmalar çok daha iyi geçer ve bu bir yönden müthiş bir durumdur; bu yüzden sadece bekleyelim ve neyin geleceğini görelim.” derim. Bu kulağa biraz Freud’un serbest çağrışım kavramı gibi gelebilir; fakat bu serbest çağrışımın biraz daha odaklanılmış hâli. Bu yöntem bizi nereye götürürse götürsün, hastalarıma rehberlik ederim.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Boş vermek. Terapiyi boş vermek, beni boş vermek.

    Terapi hakkında sana verdiğim cevaplar çarpık olabilir; çünkü bildiğin üzere hastalarımı seçiyorum. Hayatımın bu bölümünde, ciddi rahatsızlığı olan; hastaneye yatırılacak veya duygudurum bozukluğu olan insanlarla çalışmıyorum. Bir çeşit varoluşsal krizde olan; hayatında, hayatının bir bölümünde bir şeyler yaşayan insanları seçiyorum.

    Bu aslında “iyi yönde bir endişedir.” Onları anlıyorum.

    İyi yönde endişeye sahip kişilerle çalışıyorum. Yorumlarımı eski hastalarıma göre değil; şu an çalıştığım hastalara göre yapıyorum. Ayrıca, şu an grup terapisi de yapmıyorum. Birkaç yıldır hiç yapmadım.

    Hiç burada grup terapisi yaptınız mı?

    Hayır, burada hiç yapmadım. Tüm grup terapilerimi Stanford’da yaptım. Bu oda grup terapisi için uygun değil. San Francisco’da farklı bir ofisim ve öğrenci psikolojik danışman grubum var. 15 yıldan fazla süredir ayda bir kere olmak üzere onlarla görüşüyorum. Kimse değişmedi, kimse gelmedi ve kimse gitmedi. Her biri grup terapisi yapıyor.

    3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Neredeyse görüştüğüm herkes öncesinde başka birinden terapi almıştı ve neredeyse hepsi aynı durumları yaşamıştı; terapist biraz fazla ilgisizdi, biraz fazla soğuktu, biraz fazla etkisizdi. Gerçekten insanlarla ilgilenmiyorlar, onlarla iletişim kurmuyorlar. Bu durumlar hakkında çok şey yazdım. İşte bu yüzden, kendini açma; kendin olma ve kendini gösterme konularını vurgulamak için tekrar tekrar çalışmalar yaptım. Yazdığım her kitapta bu konuya değinmek istiyorum.

    Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek kitabınızda da kendini açmaktan bahsettiniz.

    Bu doğru, son bölümde kendini açma konusuna değindim. Hastalara karşı açık olmanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Kurgusal terapi hakkında yazarken bile bundan bahsedeceğim. Gerçekten çok fazla yardımı oluyor. Bence kendini açmamak yapılan büyük hatalardan biri. Diğer hata ise terapistlerin terapiye gitmemesi. Terapistler, koltuğun diğer tarafında olmanın nasıl hissettirdiğini ve neyin yardımcı olup neyin olmadığını anlayabilmek için uzun bir süre terapiyi deneyimlemelidir. Eğer mümkünse, sadece biraz örnek alabilmek için hayatlarının farklı bölümlerinde farklı terapistlere gitmeliler.

    4) Daha fazla katılamazdım. Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Hmmm. Terapinin temel amacı… Oldukça zor bir soru. Aklıma gelen ifadeler; sakinlik, içsel doygunluk ve potansiyelinin farkına varmak oldu. Freud’un söylediği gibi; sevmek ve çalışmak. Bu oldukça iyi bir özet. Bağışlanan Terapi kitabımda temel olarak açıklamaya çalıştığım fikir her bir hasta için ayrı bir terapi geliştirmek gerektiğiydi. Bir hastanın amacı, başka bir hastadan farklı olabilir. Bir hastam için terapinin amacı eşiyle bazı hassasiyetlerini paylaşabilecek duruma gelmek ve aralarında gerçek bir ilişki olması.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Sanırım çok fazla acıya maruz kalmak. Hastalarım hakkında endişelenmek. Yardım edemeyeceğim, durumu yardım edilebilecek boyutu aşmış insanlar görmek. Veya hakkında hiçbir şey yapamayacağını veya ona ulaşamayacağını bildiğin bir sosyopat görmek. Veya bazı insanların uyuşturucu kullanarak hayatını heba eden insanları izlemek ve bu konu hakkında yapabileceğin çok az şeyin olması. Hayatta farklı tutkuların bulunduğu zamanlar olur. Örneğin; uyuşturucuya duyulan iştah, cinsellik dürtüsü ve daha fazlası. Bunların hepsi çok güçlü tutkular.

    Spinoza, “Mantık ve tutku birbiriyle uyuşmaz.” demiştir. Farklı bir yol bulmalıyız. Spinoza’nın fikri, mantığı tutkuya çevirmekti. Bu fikrin, mantıklı anlayışa büyük bir tutku beslememiz gerektiği anlamına geldiğini düşünüyorum. Ancak bu merak tutkusunu hastaya aşılayarak kendileri hakkında merak duymalarını sağlayabiliriz. Eğer kişinin kendine dair herhangi bir merakı yoksa bu her zaman kötüye işarettir. Merak aşılamanın yollarını aramaya devam edeceğim; bu yol hastalara, “Nasıl oluyor da sizi sizden daha çok merak ediyorum?” demek olsa bile.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    İnsanların hayatının nasıl düzene girdiğini görmek, hastaların bana eşleriyle aralarının ne kadar düzeldiğinden veya hayatın ne kadar güzel gittiğinden bahsetmesi. İşte bunları son derece ödüllendirici buluyorum.

    7) Terapiye yeni başlayan bir danışana terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Bu kendini anlama yolculuğuna başladığı için çok şanslı olduğunu söylerdim. Düşünebildiğim tek şey bu. Çok klişe ama yine de hissettiğim bu.

    Psikoterapi ölüyor mu?

    Kesinlikle başı belada. Fakat, bence etrafta hep sen ve ben gibi yardım etmek isteyen insanlar olacaktır. Kendini anlama isteğinin yok olduğunu düşünemiyorum. Bazı dalgalardan belirli trendlerin geldiğine dair hislerim var. Şüphesiz, BDT şu an oldukça revaçta.

    Biri kesinlikle daha fazla araştırma yapmalı. Ancak şunu merak ediyorum: BDT uygulayan bir terapist sıkıntısı olduğunda kime gidiyor? İçimde BDT uygulayan başka bir terapiste gitmediğine dair güçlü bir his var. Bence dışarı çıkıp derinlerdeki sorunları keşfetmesine yardımcı olacak bilge birini aramak ister. Büyük ihtimalle, bununla ilgili okumadığım bir psikoterapi araştırması yapılmıştır. Bunu bilmek ilginç olabilirdi. Eğer böyle bir veriye rastlarsan bana haber ver. Birçoğunu terapide görüyorum. Lisansüstü eğitim gören insanlar dinamik terapiyi keşfetmedikleri için çok üzgünler. Psikoterapinin ölmesi, klinik psikolojinin öne geçmesi için büyük bir fırsat olurdu ve psikiyatrinin şu an yaptığı gibi kendini piyasaya kaptırırdı. Şimdiyse, bu durumdan birçok evlilik ve aile danışmanının faydalandığını görüyorum. 15 yıldır çalıştığım öğrenci grubunun hepsi evlilik ve aile terapisti ve her biri çok iyi bir terapist.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200903/seven-questions-irvin-yalom

  • Warren Procci (Amerikan Psikanaliz Derneği Başkanı) ile yedi soru

    Amerikan Psikanaliz Derneği Başkanı ile Yedi Soru.

    Bazen yedi soru sadece yedi sorudur. Amerikan Psikanaliz Derneği başkanı Warren Procci, Yedi Soru hakkındaki yorumlarını nezaketle paylaşıyor. Yedi Soru projesi; terapistlerin düşünceleri arasındaki teorik ve biçimsel farkları ortaya koymak için seçkin yazarlara, kuramcılara ve karar vericilere psikoterapi hakkında aynı soruları yöneltir. Dr. Procci, Amerikan Psikiyatri Derneği, Amerikan Psikoloji Derneği ve APA-29’da (Psikoterapi) başkanlık yaparak karar verici unvanını tam anlamıyla karşılıyor.

    Psikanaliz, birçok modern terapinin kökeni olan psikoterapinin orijinal bir tekniğidir. Psikanalizin nasıl anıldığını bilirsiniz; Sigmund Freud, koltuğa uzanmak, serbest çağrışım, penis kıskançlığı, Oedipus, vb. Hastalar birkaç yıl boyunca her hafta direnmelerini ve aktarımlarını inceledikleri; sağlıksız dürtülerini keşfetmek ve çatışmalarını çözümlemek için bilinçaltını anlamaya çalıştıkları seanslara katılıyorlar. Modern psikanalizin düzinelerce farklı çeşidi bulunsa da, Freud’un temel teorisi ve teknikleri bugün hâlâ kullanılıyor. Dünyada yüzlerce klinik tedavi uzmanı, sıkı bir çalışma süreci, vaka testleri ve analizlerle psikanalitik eğitim yolunda ilerler. Psikanaliz, kendisini hakir gören kişilerin eleştirilerine rağmen; bilimsel araştırma kategorisinde yerini koruyor.

    Warren Procci, (Doktor, Wisconsin Üniversitesi) farklı kurumlardaki on yıllık idari tecrübesini takiben; Amerikan Psikanaliz Derneği başkanı seçilmiştir. Güney Kaliforniya Psikanaliz Derneğinde Başkanlık (1994-1996) ve Dekanlık (1996-2001) yapmıştır. Warren Procci, Mezun olduğu Wagner Üniversitesi’nde mütevelli (1999- ), Güney Kaliforniya Üniversitesi ile Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde Klinik Psikiyatri Profesörü ve New Center Psikanaliz Merkezi ile Newport Psikanaliz Enstitüsü’nde öğretim görevlisi. Dr. Procci’yle iletişime geçme nedenim birçok ortak noktamızın olmasıydı. İkimiz de Pasadena’da çalıştık ve kendisinin dekan olduğu süreçte Güney Kaliforniya Psikanaliz Enstitüsü’nde eğitim gördüm. Ayrıca 60. doğum günü partisine Paul Anka gelmişti. Bu kulağa oldukça havalı geliyor.

    Amerikan Psikanaliz Derneği (APsaA), topluma psikanalizin faydaları hakkında eğitim veren; eşcinsel evliliği destekleme ve Irak ve Afganistan’dan dönen askerlerin tedavisini üstlenme gibi sosyal girişimlerde aktif olarak yer alan bir kuruluştur. Bir zamanlar zenginler için bir lüks olarak görülen APsaA, son yıllarda düşük ücretli birkaç psikanaliz tesisi açtı. Los Angeles Wright Enstitüsü ve Rose City Merkezi olmak üzere iki klinikle bağlantım oldu. Bu klinikler, danışanların 30$ gibi bir ücretle her hafta birkaç kere görüşmeye girebildiği yerlerdi.

    Dr. Procci’ye yılların tecrübesini açıkça ortaya koyan cevapları için minnettarım. Terapist/danışan ilişkisi üzerinde uzun süre kafa yorduğu aşikâr. Ona göre; terapi, danışan kendi içgörüsünün kontrolünü ele aldığında başarıya ulaşıyor (2. Soru ve 7. Soru), sorunlar ise terapistler yardım etmek için çok çaba sarf ettiğinde ortaya çıkıyor (3. Soru). Arkanıza yaslanın, rahatlayın, Yedi Soru’nun keyfini çıkarın ve bana aklınıza gelen ilk şeyi söyleyin.

    Warren Procci ile yedi soru

    1 ) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Bu çok sık rastlanılan bir durum. Tabii ki de hastaya cevap vereceğim; ancak asıl önemli olan şey bu durumun üstesinden kendi terapötik tavrımı sergileyerek gelmektir. Sakin, rahat ve huzurlu olmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hastaya rahatlamaya; bana ne düşündüğünü, aklından ne geçtiğini veya ne hakkında endişelendiğini anlatmaya çalışırsa, ancak o zaman ne hakkında konuşması gerektiğini bulacağını söylerim.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Bu, her zaman her hasta için aynı olmuyor. Ancak, genellikle en çok başa çıkmak istemedikleri durumlarla başa çıkmaları gerektiği zamanlarda zorluk çekiyorlar. Yaşadıkları zorluklarda kendi rollerinin olduğuyla yüzleşmeliler. Yıllardır alışkanlık haline getirdikleri şeyleri yapmayı bırakmaya çalışırken, bu girişimin kendi içlerinden gelmesi gerektiğini kabul etmeleri oldukça zor oluyor. Bu girişim benden gelemez.

    3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Bu yine terapistten terapiste fark eden bir durum; fakat kendi işimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, yardım etmek için çok fazla çaba sarf ettiğimde terapötik süreci kötü yönde etkilemiş oluyorum.

    4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Bence terapinin temel amacı, kişinin özgürlük ve bağımsızlık hissini artırmak; böylece hastaların tam potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen basmakalıp ve verimsiz davranış kalıplarını bırakmalarına yardımcı olmaktır. İşte o zaman yeni, farklı, daha yaratıcı ve daha uysal yanıtlarla karşılaşabilecekleri bir yol bulmuş olurlar.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Bana göre tedavideki en zor kısım, hastanın direnmesiyle ve kendi kendini engelleyen kalıpları kullanmaktaki ısrarıyla başa çıkarken; aynı zamanda yapıcı, yardımcı ve terapötik tavrı sürdürebilmenizin gerektiği anlardır. Terapistin, hastaya savunmacılığını hatırlatacak şekilde davranmaması çok önemlidir. Sakin ve hatta dingin olmak; zamanla ve sonunda, hastaya bu davranışların hayatlarındaki zorlukları devam ettirdiğini görmesinde yardımcı olabilmek önemlidir.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    Kendi doyumunda ve gelişiminde büyük fırsatlara yol açacak bir süreçte olan bir insana çok yakından, ortak çalışmaya dayalı ve derin anlamlar taşıyan bir yoldan eşlik etme ayrıcalığı. Eğer bir hastayla başarıya ulaşırsak; bizi hayatı boyunca minnetle hatırlayacaktır.

    7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Hızlı değişimler yapmak amacından dolayı hissettiğiniz baskıyı üzerinizden atmak için bir yol bulmak önemlidir. Baskı altında hissetmek yerine, arkanıza yaslanın ve terapötik ilişki bağlamında nasıl düşündüğünüzü, nasıl davrandığınızı gözlemleyin. Başka bir ifadeyle, terapötik ilişkinizin rahatlık ve gelişim akışının oluşacağı bir çevre sağlayacağına güvenmek önemlidir.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200903/seven-questions-warren-procci

  • Jeffrey Barnett (APA-29 Başkanı) ile yedi soru

    APA-29 Başkanı İle Yedi Soru

    Yedi Soru projesi; klinik tedavi uzmanları arasındaki farkları ortaya koymak için itibarlı yazarlara, kuramcılara ve idarecilere psikoterapi hakkında sorular yöneltir. Amacım, potansiyel danışanların terapistler arasındaki teori, deneyim ve kişilik açısından benzerliklerin ve farklılıkların farkına varmalarına yardımcı olmak. Bu yedi soru, yazarları birbirinden ayırt etme görevi görüyor. Biraz okuduktan sonra, terapistlerin cevaplarının deneyimlerini ve kişiliklerini nasıl yansıttığını göreceksiniz.

    Psikoloji Doktoru Jeffrey E. Barnett, çeyrek yüzyıllık deneyimiyle, Maryland’de Amerikan Profesyonel Psikoloji Kurulu sertifikalı ve lisanslı bir psikologdur. Amerikan Psikoloji Derneği’nin idari dairesi bünyesinde; sayısız komite ve bölümde liderlik rolü üstlenmiş bir uzmandır. Seçkin bir psikoloji pratisyenidir.

    Birkaç hafta önce, sorularımı gönderdiğimde bana ilk cevap veren kişi Dr. Barnett’ti. Eğlenceli bir yazışma sonrasında, bana ilginç cevaplarını gönderdi. Kendi fikirlerimin; onun konuyla ilgili tavsiyeleri (3. Soru), terapistin kendine ilgi göstermesi (5. Soru) ve iyi bir sona ulaşma (6. Soru) ile ilgili görüşleriyle benzerlik göstermesinden memnuniyet duydum. Ayrıca kendisinin 2. Soru’da değindiği güven hakkındaki fikirlerini takdir ediyorum. Çağdaş psikoterapinin ilkeleri ve uygulanışında önemli fikirlere sahip Dr. Barnett’in cevaplarını keyifle okuyun.

    Jeffrey Barnett ile Yedi Soru:

    1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Belirli bir psikoterapi seansında ne hakkında konuşulacağını bilmek bazen zor olabilir. Bu süreç, psikoterapide ortak bir amaç belirlemenin bir parçasıdır. Bu süreci, danışan ve psikoterapist arasında, psikoterapi için birlikte bir amaç belirlemeye çalıştıkları, ortak çalışmaya dayalı bir süreç olarak görüyorum. Bu süreç, psikoterapi boyunca sürecek ortak çalışmaya dayalı ilişki için gidişatı belirliyor.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Psikoterapi süreci, bazı zamanlar zor olabiliyor ve sıkı çalışma istiyor. Danışanlar belirli kişisel sorunlar ve hayatlarındaki bazı zorluklarla uğraşıyor olabilirler. Hassas noktalarla ve zorlanılan durumlarla yüzleşmek hiçbir zaman kolay olmaz. Bunu yalnız yapmaya çalışmak çok daha zordur. Danışanlar, psikoterapistlerine ve psikoterapistlerinin bu süreçteki yardımlarına güvenmeliler. Bu süreç, yetenekli bir klinik tedavi uzmanının yardımıyla bile çok zor geçebilir. Kendimizle barışmak ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek; süregelen zorluklardaki kendi rolümüzle ilgili kendimize karşı dürüst olmak; korkularımızla yüzleşmek; yeni şeyler denemeye gönüllü olmak ve değişmek kayda değer zorluklardır.

    3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Bazen, psikoterapistler çok az soru sorup çok şey söylüyorlar. Tavsiye vermek önemli bir şey olsa da; etkili bir psikoterapinin en önemli kısmı değildir. İyi sorular sormak, danışanların kendini keşfetmesine yardım etmek ve sorunlarla mücadele ederken danışanlara yardım etmek uzun vadede daha faydalı ve daha etkili bir değişime yol açıyor.

    4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Psikoterapinin temel amacı, danışanın psikoterapiye devam etme gereksinimi duymadan kendi kendine bir şeylerin üstesinden gelebilecek duruma gelmesine yardım etmektir. Amaç, her zaman danışana bağımsızlığı aşılamaktır. Tedavi ayrıca, danışanın hayatının belirli kısımlarında ulaşmak istediği mutluluk ve başarıya odaklanmalıdır.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Psikoterapist olmanın en büyük zorluklarından biri, kendi işlevimize dikkat etmek, etkililiğimizi gözlemlemek ve kendimize ilgi göstermektir. Bu şekilde, yüksek seviyede işlev görebilir ve danışanlarımıza mümkün olan en iyi şekilde ilgi gösterebiliriz. Tıpkı danışanlarımız gibi, bizim de hayatın zorlukları ve stresleriyle başa çıkmamız gerekiyor. Çünkü duygusal ve fiziksel işlevimiz başkalarına yardım etme kabiliyetimizi etkileyebilir. Duygusal ve fiziksel işlevimizi gözlemlemeli ve en iyi şekilde işlev görebilmek için bunların üzerinde çalışmalıyız.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    Psikoterapist olmanın verdiği en büyük mutluluk, bir danışanın büyük zorlukların üstesinden geldiğini, ulaşmanın mümkün olmadığını düşündüğü noktaya ulaştığını ve psikoterapi ilişkisini bitirip hayatına devam etmeye hazır olduğunu görmektir. Başarılı sonuçlar, benim için her zaman büyük bir mutluluk kaynağı olmuştur. Bu, her psikoterapistin amacıdır.

    7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Sadece bir tane mi? Bu gerçekten zor. Birkaç tanesini söyleyebilirim: Psikoterapiye gelen bir kişinin önceden kendi kendine aklına gelebilecek her şeyi denediğini ama yine de hâlâ sıkıntı ve zorluk çektiğini biliyorum. Eğer tüm bu zorlukları kendi kendilerine aşabilseydi, çoktan aşardı. Bunun çok yorucu bir durum olduğunu biliyorum. Ancak, yeni bir bakış açısı geliştirmenin, bazı şeyleri farklı açıdan görebilmenin, yeni beceriler ve stratejileri öğrenmenin ve hayatın zorluklarına yeni yollarla karşılık vermenin yeni sonuçlar doğurabileceğini de biliyorum. Hayatın bize sunduklarından keyif almamızı engelleyen, bizi çoğu şeyden geri tutanın genellikle korku olduğunu da biliyorum. Korkularımızla yüzleştiğimizde ve onlara farklı yollarla karşı koyduğumuzda her şey mümkün olacaktır. Olasılıkların sınırı yoktur.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200901/seven-questions-jeffrey-barnett

  • James H. Bray (Amerikan Psikoloji Derneği Başkanı) ile yedi soru

    Amerikan Psikoloji Derneği Başkanı ile Yedi Soru

    Psikolog James H. Bray (Ph.D., Houston Üniversitesi, 1980), Baylor Tıp Üniversitesi’nde aile ve toplum sağlığı ve psikiyatri doçent doktoru ve Houston Üniversitesi’nde yardımcı psikoloji profesörüdür. Dr. Bray, Baylor’da çocuklar ve aileler için işbirliğine dayalı bir şekilde aile hekimliği sağlamakta uzmanlaşan ve psikoloji öğrencilerini aile hekimliği üzerine eğiten Aile Danışma Kliniği’ni yönetmektedir. Ayrıca muhtaç, engelli ve sağlık sigortası bulunmayan insanlara eğitim ve psikoloji hizmeti sağlayan Kuzey Batı Toplum Sağlık Merkezi’nde bir psikoloji kliniği bulunmaktadır.

    Başarılı Amerikan Psikoloji Derneği Başkanlığı değişime yol açtı. İşte adaylık konuşmasından ilginç bir kesit:

    Sağlık sorunlarının yüzde 50’sinden fazlası psikolojik faktörlerden ve yaşam tarzlarından kaynaklanıyor. Buna rağmen, Ulusal Sağlık Enstitüleri bu faktörleri araştırmak için yüzde 7’den az bir bütçe ayırıyor. Aile hekimleri, yüzde 60’dan fazla psikolojik sağlık problemlerini psikologları dâhil etmeden tedavi ediyor. Bu durum değişmeli.

    Dr. Bray, terapötik teknik üzerine olan tartışmamıza katkıda bulunmak için başkanlık görevlerini bir kenara bırakacak kadar kibardı. Özellikle akıl okuma hakkındaki yorumları (2. Soru) ve düzenli sağlık hizmeti konusundaki tavrını (5. Soru) takdir ettim. Bu tavra sahip bir lider, bana psikoterapinin geleceği hakkında umut veriyor. Psikolojinin Başkomutanına minnettarım.

    James H. Bray ile yedi soru:

    1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Özellikle ilk deneyimleriyse, birçok yeni danışan psikoterapiye başlamak konusunda kararsız oluyor. Genellikle, “Bugün size ne hakkında yardımcı olmamı istersiniz?” veya “Bugün sizi buraya getirenin ne olduğunu konuşmak isterim.” şeklinde başlıyorum. Birçok insan, sorunlarını kendileri fark ettikleri için ve tedaviye motivasyonları olduğu için yardıma geliyor. Bununla birlikte, birçok insan psikoterapiye, sevdiği birinin veya başka bir sağlık görevlisinin yardım almaları gerektiği önerisiyle geliyor. “Asıl” danışan, tedaviyi öneren aile üyesi olabiliyor. Veya sağlık çalışanı önerisinin sebebini tam olarak açıklamamış olabiliyor.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Öncelikle, danışan eğer daha önce terapi görmediyse, neyle karşılaşacağından emin olamıyor veya olabileceklere karşı korku ve endişe duyuyor. Birçok insan psikologların “insanların zihnini okuyabildiğini” düşünüyor ve ortaya çıkmasına hazır olmadıkları bir şeyi anlayacaklarından ve onları yargılayacaklarından korkuyor. Bu durum şuna yol açıyor:

    İnsanlar ayrıca, psikologa güvenmekte zorluk çekiyor; düşüncelerini ve korkularını daha bir ilişki kurmadıkları biriyle paylaşmaktan korkuyorlar. İyi bir çalışma ilişkisi kurduktan sonra bile, bazı acılarıyla yüzleşmekte zorluk çekebiliyorlar.

    3) Terapistlerin yaptığı, terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Danışanlarla [client] iyi bir çalışma ilişkisi kurmamak. Bazı psikologlar, daha iyi bir çalışma ilişkisi kurmadan müdahaleye kalkışıyorlar. Eğer danışan, bir şeyleri değiştirmeye veya belirli şeyler hakkında konuşmaya hazır değilse, konuşmalı ve psikologun bazı şeyleri bilmesine izin vermelidir.

    Danışanın terapi için belirlediği amacı dinlememek. Maalesef, psikoterapinin düzenli bir sağlık hizmeti olduğu ve dayanaklara sahip olduğu bu dönemde bile, psikologlar bazen danışanların tedaviye ihtiyaç duyma sebebini ve ne istedilerini dikkatli bir şekilde dinlemiyor. Danışanı, danışan tarafından kabul edilemez bir yöntemle değiştirmeye çalışıyorlar. Psikolog, psikoterapi sürecinden dolayı yorgun hissedeceğinden ve danışan, ihtiyacı olan yardımı aldığını hissetmeyeceğinden; bu durum her iki taraf için de iyi olmayacaktır.

    Danışanın değişme isteği için hızlı hareket etmek. Bazı danışanlar, terapiye gelirler ve değişim için hazır değillerdir. Bu yüzden, önce değişime hazır olmaları gerekir. Hazır olmadan değişmeye çalışmak, akıllıca bir davranış değildir. Psikologun veya sigorta şirketinin temposuyla değil; danışanın temposuyla hareket etmek önemlidir.

    4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

    İnsanlara, onlara hayatta istedikleri şeyi başarmalarında, daha iyi hissetmelerinde ve hayatta daha üretken olmalarında yardımcı olarak değişmelerini sağlamak. Amaç, danışanın ihtiyaçları ve isteklerine göre değişir. Bazı insanlar, tamamen değişim göstermek için yardıma ihtiyaç duyarken; bazıları, sadece oldukları yerde saymayı bırakıp ilerlemek ister; bazıları ise yeni beceriler edinmek ister.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Danışanın sorunlarını eve götürmemek. Birçok insan, psikoterapiye belirli duygusal sıkıntılarla ve acılarla geliyor. Bunu danışanla birlikte bırakmak ve eve götürmemek önemlidir. Aksi takdirde, çok fazla işi yüklenir ve mutsuz olursunuz.

    Danışanların ihtiyacı olan hizmeti alabilmeleri için sağlık hizmeti şirketleriyle ilgilenmek. Birçok danışan, iyi bir sigorta ister; fakat şirketler kârlarını artırmakla ilgilenirler. Bu tür sigorta şirketleriyle ilgilenirken, aynı zamanda danışanın hizmetlere erişebilmesini sağlamak zordur.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    İnsanların büyüdüğünü, geliştiğini; mutlu ve üretken olduğunu görmek. Hiçbir şey, bir danışanın bir problemin veya engelin üstesinden gelip, hayatında olumlu değişiklikler yaptığını görmekten daha iyi değildir. Bunlar, günlük hayatın küçük hazineleridir.

    7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Eğer bir ay içinde hiçbir sonuç almıyorsanız, sorunlarınız ile ilgili size yardımcı olabilecek başka birini bulun. Olumlu anlamda bir değişim göstermeyi beklemelisiniz. Eğer olumlu bir değişim görmüyorsanız, bunu psikologunuza söylemeli veya size yardım edecek başka birini bulmalısınız.

    Eğer, psikologunuzun endişelerinize kulak vermediğini düşünüyorsanız; onunla konuşmalı ve sizi anlamadığını dile getirmelisiniz. Psikologlar, insanları dinlemek ve sorunlarını anlamak konusunda uzmanlardır. Eğer, psikologunuzun bu konu hakkındaki becerilerini gösteremediğini düşünüyorsanız; bunu ona söylemeniz oldukça önemlidir. Aksi takdirde, ikiniz de süreçten veya ulaştığınız sonuçtan memnun olamazsınız.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200901/seven-questions-james-h-bray

  • Nada Stotland (Amerikan Psikiyatri Birliği Başkanı) ile yedi soru

    Amerikan Psikiyatri Derneği Başkanı ile Yedi Soru

    Nada Logan Stotland, lisans, tıbbi ve ihtisas eğitimini Chicago Üniversitesi’nde tamamlamış; sonrasındaysa on yıldan uzun bir süre fakültede Psikiyatri Eğitim Müdürü olarak yer almıştır. Sonrasında, Illinois Akıl Sağlığı Bölümü’nde Tıbbi Koordinatör olmuş; daha sonra Chicago’daki Illinois Masonic Tıp Merkezi’nde Psikiyatri Başkanlığı yapmıştır. Şu anda, yine Chicago’da bulunan Rush Tıp Üniversitesi’nde Psikiyatri ve Obstetri/Jinekoloji Profesörüdür. Amerikan Psikoloji Derneği Kadın Komitesi, Amerikan Psikoloji Derneği Halkla İlişkiler Ortak Komisyonu Başkanlığı ve Ulusal İlişkiler Konseyi Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Şu anda, Amerikan Psikiyatri Derneği Başkanı’dır.

    Yukarıdakilere ek olarak, Dr. Stotland aynı zamanda psikodinamik terapisttir. Dr. Stotland, Yedi Soru’yu samimiyetini ve şefkatini teorik dayanaklarına yansıtarak cevapladı. Özellikle 2. Soruya verdiği doğrudan ve psikodinamik ile ilgili cevaplardan çok keyif aldım.

    Oldukça meşgul olmasına rağmen, düşünceli cevaplarını göndermeye zaman ayırdığı için Dr. Stotland’a minnettarım. Okumaya devam edin.

    Nada Stotland ile Yedi Soru:

    1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Bu yeni hastanın durumuna bağlı olarak değişir. Eğer hastayla önemli bir konuyu anlatmaktan kaçındığını anlayacak kadar zaman geçirdiysem, konuşmayı anlatmaktan kaçındığı konuya yönlendirebilirim. Yeni bir hastaya, “Buraya gelmeye karar vermenize neden olan şey neydi?” sorusunu sorarım.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    İçgörü odaklı psikodinamik psikoterapide iki zorluk vardır: Acı verici olayları ve durumları hatırlamak ve kendi sorunlarınızda kendinizin büyük bir rolünün olduğuyla yüzleşmek.

    3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Terapide doğru olanı ve yanlış olanı sınıflandırmak oldukça zordur; çünkü terapinin büyük bir kısmı hastaya, hastanın durumuna ve tedavinin aşamasına göre şekillenir. Örneğin, psikodinamik psikoterapist doğrudan tavsiye vermekten kaçınmalıdır; ancak bazen, hasta büyük ve geri dönülemez bir karar almak üzeredir ve tavsiye vermek zorunlu hâle gelir. Başka bir hata ise, hastanın durumuyla fazla içli dışlı olmak ve hastanın durumundan kendini sorumlu tutmaktır. Aynı zamanda, çok mesafeli davranmak da terapötik değildir. İdealist ve kendini adamış yeni bir terapist; hastalarıyla randevu saatleri dışında dışarıda görüşerek, hastalarının ödemeyi geciktirmesine izin vererek ve günün yirmi dört saati telefonda konuşarak kendini aşırı yormaya eğilimlidir.

    4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Her vakada, hasta ve terapist amacı birlikte belirlemelidir. Bazı hastalar, sadece bir semptomun ortadan kalkmasını ister. Bazıları, bir eş bulmak veya bir akademik programı tamamlamak gibi belirli bir sonuca varmak ister. Diğerleriyse, kendilerini mümkün olduğu kadar iyi bir şekilde anlamak ister.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Psikoterapi uygulamanın belki de en zor kısmı hastaların ruhsal acısını dinlemek ve soğurmaktır. Sınırları belirlemek zor olabilir. Kendine zarar vermeye veya intihara meyilli bir hastayla sınırları belirlemek, hastanın kendine zarar vermesinden, sizinle daha sık iletişime geçmesinden, daha umutsuz tehditler savurmasından ve tekrarlanan hastaneye yatışlardan oluşan bir döngüyü başlatma riskine karşı denge sağlamayı gerektirir.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    Birine kendi yeteneklerinin ve hayallerinin farkına varmasına yardımcı olmaktan daha büyük bir mutluluk yoktur. Her hastanın hikâyesini dinlemek, altta yatan psikolojik sorunu belirlemek için alınan eğitimi ve edinilen tecrübeyi kullanmak ve her bir hastayla bu sorunların üstesinden gelebilmek için en iyi yolu bulmak da oldukça keyifli.

    7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Bu zor bir soru. Kendi kararınıza güvenmeniz oldukça önemli. Kendinizi iyi hissedeceğiniz bir terapist seçin. Terapinin amacı ve izleyeceğiniz yol hakkında sorular sorun. Eğer bir yere varamıyorsanız, faklı bir fikir alın. Fakat sırf zorlaşıyor diye vazgeçmeyin; belki de önemli bir içgörü kazanmanın eşiğindesiniz.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200812/seven-questions-nada-stotland

  • Judith Beck ile yedi soru

    Bilişsel terapist, terapiye olan yaklaşımını açıklıyor.

    Uluslararası üne sahip bilişsel terapist Judith Beck, Yedi Soru hakkındaki düşüncelerini paylaşıyor. Bilişsel Terapi hakkında kitap yazdığını göz önünde bulundurursak, düşüncelerini paylaşması oldukça önemli.

    Judith S. Beck (Ph.D., Pennsylvania Üniversitesi, 1983), Beck Bilişsel Terapi ve Araştırma Enstitüsü‘nün Yöneticisi, Bilişsel Terapi Akademisi‘nin eski başkanı ve Pennsylvania Üniversitesi’nde Klinik Doçent Doktordur. Ayrıca, Bilişsel Terapinin kurucusu, Tıp Doktoru Aaron T. Beck’in kızı ve Psychology Today’de blog yazarıdır.

    Eğer sekizinci sorum olsaydı, ona “…’nın kızı” olarak anılmaktan sıkılıp sıkılmadığını sorardım. Babasından bağımsız olarak, kendisinin kayda değer bir kariyer geçmişi vardır. Akla, öncü ebeveynlerinin adımlarını takip eden Dylan ve Bush gibi isimler geliyor. Ve ben, psikodinamik hakkında düşünüyorum. Eğer bununla ilgili bir sorunu olsaydı, eminim ki durdurma veya sistematik duyarsızlaştırma gibi düşünce yollarıyla bunu çözerdi.

    Eğer bilişsel terapistseniz, Judith Beck’in Bilişsel Davranışçı Terapi: Temelleri ve Ötesi kitabını okumuş olabilirsiniz. Eğer bir bilişsel terapi danışanıysanız, muhtemelen terapistiniz bu kitabı okumuştur. Çok satan ve 20’den fazla dile çevirisi yapılan bu kitap, lisansüstü seviyesindedir. YouTube sayesinde, kendisini buradan bilişsel terapi uygularken izleyebilirsiniz. Geçenlerde Dr. Beck, Bilişsel Terapi bilgisini diyet ve kilo verme üzerinde uyguladı. New York Times çok satanlar listesine giren Beck Diyet Çözümü kitabına ek olarak, geçenlerde sağlığa yeni ve popüler bir yaklaşım sergileyen Complete Beck Diet for Life kitabı çıktı. Görünüşe göre, kilo vermede bilişsel unsur büyük rol oynuyor. Beck’e göre:

    … diyet yapan kişilerin, örneğin cesareti kırıldığında, hayal kırıklığına uğradığında veya bir şeyden mahrum bırakıldığında ne yapması gerektiği gibi psikolojik yaklaşımları, diyet yapma becerilerini, eğlenceli yeme planlarını ve hayata motive bir şekilde devam etme tekniklerini içeren eksiksiz bir kilo verme programına ihtiyacı vardı. Birçok insan bir diyet programını takip etmenin yeterli olacağını düşünüyor. Eskiden, sadece gerekli becerilerin öğrenilmesinin yeterli olduğunu düşünürdüm. Ancak şu an her ikisine de ihtiyaç olduğunu açıkça anlıyorum.

    Yukarıdaki alıntı, direkt olarak Psychology Today blogundaki İnce Düşünmek yazısından alınmıştır. Aslında Dr. Beck’i onun da blog yazarı olduğunu bilmeden önce çağırmıştım. Hoşgeldiniz, Dr Beck! Psychology Today, üyesi olmanızdan onur duyuyor.

    Dr. Beck Yedi Soru Projesi için zamanını ayırdı. BDT genellikle, soğuk ve teknik bir işlem şeklinde yanlış adlandırılır; ancak Dr. Beck’in yanıtları, herhangi bir terapinin temel unsurlarının sıcaklık ve empati olduğunu gösteriyor. Hatta, terapistleri yeterince cana yakın ve iş birliğine yatkın olmadıkları için ayıplıyor (3. Soru). Ünlü bir soyada ve yüksek saygınlığa sahip terapist ve yazarın verdiği yanıtların keyfini çıkarın.

    Judith Beck ile Yedi Soru:

    1) Eğer yeni bir danışan size “Ne hakkında konuşmalıyım?” diye sorsaydı nasıl cevap verirdiniz?

    Danışanlar, genellikle bana bu soruyu sormazlar; çünkü bilişsel bir terapist olarak, ilk seansa bilişsel terapiyi ve tedavinin nasıl ilerleyeceğini kısaca anlatarak başlarım. Sonrasında ise terapinin onlara bir anlam ifade ettiğinden ve onlara doğru geldiğinden emin olurum. “Hemen hemen her seansın başında size çözümüne yardım etmemi istediğiniz sorunun veya sorunların ne olduğunu soracağım. Ayrıca, benimle paylaşmak istediğiniz başka bir şey olup olmadığını da soracağım. Bu şekilde ‘gidişatı belirleyeceğiz.’ Kulağa nasıl geliyor?” derim.

    2) Terapötik süreçte danışanlar için en zor olan şey nedir?

    Bu danışandan danışana göre değişebilir, ancak genellikle yerleşmiş inançlarını; kendileri, başkaları veya yaşadıkları dünya hakkındaki en temel negatif ve onlara yardımcı olmayan fikirlerini değiştirmeleri oldukça zordur. Fakat, bilişsel terapi bu süreci kolaylaştıracak etkili teknikler sunar.

    3) Terapistlerin yaptığı terapötik süreci kötü yönde etkileyecek hatalar nelerdir?

    Çok fazla var! Fakat birkaç tanesinden bahsedebilirim:

    1. Kendi normal samimi ve önemseyen kişiliklerinin dışarı yansımasına izin vermiyorlar.
    2. Hastalarla ortak çalışmaya dayalı bir ilişki kurmuyorlar. Ne hakkında konuşacakları veya sorunun üstesinden nasıl gelecekleri hakkında bir takım gibi davranıp ortak kararlar almıyorlar. Sorun çözmeye odaklanmıyorlar ve danışanlara onlara yardımcı olmayan düşüncelerini veya davranışlarını değiştirmelerine yardımcı olmuyorlar; olsalar da bunu ortak çalışmaya dayalı bir şekilde yapmıyorlar.
    3. Hastanın seans sırasında mutsuz olduğunu hissedip “Az önce aklınızdan ne geçiyordu?” diye sormuyorlar veya seans sonunda hastadan “Seans hakkındaki düşünceleriniz neler? Sizi rahatsız eden veya yanlış yaptığımı düşündüğünüz bir şey oldu mu? “Bir dahaki seansta farklı yapmamızı istediğiniz bir şey var mı?” gibi sorular sorarak geri bildirim almıyorlar. Danışanlarının söylediklerini anladığından veya söylediklerine katıldığından emin olmuyorlar.
    4. Danışanlara, seanslar arasında sorunları çözmeleri veya daha iyi hissetmeleri için onlara neyin yardımcı olacağını söylemiyorlar.

    4) Size göre terapinin temel amacı nedir?

    Çekilen acıyı mümkün olduğunca en kısa sürede azaltmak, danışanlara amaçlarına ulaşmalarında yardımcı olmak, danışanların rahatsızlıklarında düzelmeyi kolaylaştırmak ve rahatsızlıkların tekrarlamasını engellemek için danışana özellikle düşünme ve davranma biçimlerini değiştirmeye yönelik beceriler öğretmek.

    5) Terapist olmanın en zor kısmı nedir?

    Bilişsel terapist olmanın en zor kısmı, odaklanılacak temel fikirler ve davranışlar olan kavramsallaştırmayı öğrenmek ve danışanların muzdarip olduğu çeşitli psikiyatrik ve psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmek. Örneğin, depresyon tedavisini; anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları, kötü madde kullanımı ve kişilik bozukluklarının tedavisinden ayıran önemli unsurlar vardır. Birçok terapist, tanıyı dikkate almadan tüm danışanlara karşı aynı yaklaşımı kullanır. Şüphesiz, danışanlar seans sonunda daha iyi hissedecektir; ancak seanslar arasında karşılaşacağı sorunlarla başa çıkabilecek kadar iyi bir konumda değildir veya belirli bir gelişme göstermeden uzun süreler boyunca tedavi görecektir.

    6) Terapist olmanın en eğlenceli veya ödüllendirici kısmı nedir?

    Danışanların hızlıca gelişim gösterdiğini ve daha iyi hissetmeye devam ettiğini görmek.

    7) Danışanlara terapi ile ilgili vereceğiniz öneri ne olurdu?

    Her psikoterapi aynı değildir! Psikoterapinin bir çeşidi olan ve ayrıca bilişsel davranışçı terapi olarak da bilinen bilişsel terapi; psikiyatrik rahatsızlıklarda, psikolojik sorunlarda ve birçok tıbbi rahatsızlıklarda etkili olduğunu gösteren yüzlerce araştırmaya sahiptir. Başka hiçbir psikoterapi çeşidi, araştırmalar tarafından bu kadar desteklenmemiştir. Eğer nefes alma zorluğu gibi tıbbi bir sorunum olsaydı, doktora gider ve araştırmaların en etkili olduğunu gösterdiği tedaviyi talep ederdim. Aynı şey duygusal sorunlar için de geçerli olmalı.

    ***

    Yazar Hakkında: Ph. D. unvanına sahip Ryan Howes, klinik psikolog, yazar, müzisyen ve Pasadena, Kaliforniya’da bulunan Fuller Psikoloji Okulu’nda profesördür.

    https://www.psychologytoday.com/intl/blog/in-therapy/200902/seven-questions-judith-beck