Çocuk gelişiminde oyunun önemi nedir?

Oyun,  çocukla özdeşleştirilen ve çocukla birlikte olduğumuzda zaman geçirebileceğimiz aktivitelerin başında gelen bir kavramdır.

Oyun, çocukların en önemli ilişki ve iletişim biçimlerinden biridir.

‘’Oyun’’ kelimesinin TDK sözlüğündeki tanımına bakacak olursak şöyle bir tanım karşımıza çıkar: yetenek ve zeka geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence.  Bu tanımdan yola çıkarak oyun kavramını daha detaylı inceleyecek olursak; oyunlar, çocuğun kendini ifade edebildiği, sorunlarının ya da davranış problemlerinin ortaya çıkarılabildiği, çocuğun travmalarının tedavi edilebildiği, onun hayal dünyasının gelişimine katkıda bulunabildiği, kural öğrenmek ve bu kurallara uymak gibi toplum yaşamının getirdiği bazı gereklerin öğretilebildiği, duyguların adlandırılıp anlaşılabildiği, başkalarının zihinlerine dair bir anlayış geliştirebildiği, akranlarıyla veya ebeveynleriyle iletişime geçebildiği oldukça önemli ve faydalı bir araçtır.

Oyun asla ama asla bir zaman kaybı ya da “çocukça” bir aktivite olarak görülmemelidir. 

Oyundaki her bir eylem bilinçli bir şekilde ebeveyn tarafından alınıp yorumlanabildiği sürece iyileştirici bir güce sahip olabilir. Pek çok oyun çocuğun ebeveyni ya da bakım vereni ile güvenli bağ geliştirebileceği önemli bir araçtır. Oyun sırasında çocuk ebeveyni ya da bakım vereni ile göz teması kurar, fiziksel temas kurar, onun ses tonundan ya da yüz ifadelerinden hissettiği duyguya dair bir anlayış geliştirir… Bu gibi etkileşimler çocuğun ebeveynine ya da bakım verenine bağlanmasında oldukça önemli bir role sahiptir. Güvenli bağlanmanın temelinde bebeklik döneminde başlayan bu sosyal etkileşimler yatar. Çocuklar büyüdükçe oyunların karmaşıklığı da değişir. Her oyun biçimi içinde daha büyük çocuklar, daha küçük çocuklara göre daha olgun veya daha karmaşık davranmışlardır (Pan, 1994, Rubin, Watson ve Jambor, 1978).

Bazı Oyun Türleri ve Psikolojik Gelişime Katkıları

Bu bölümde sizlere Aletha J. Solter’in ‘’Oyun Oynama Sanatı’’ adlı kitabında tanımladığı oyun türlerinden ve onların çocuğun psikolojik gelişimine olan katkılarından bahsedeceğim :

Yönlendirilmemiş Çocuk Merkezli Oyunlar

Bu oyun türünde çocuk önündeki oyuncaklarla oynaması için serbest bırakılır. Bu oyuncaklarla çocuk herhangi bir problemi varsa ya da o anda hangi duygu durumundaysa veya geçirdiği bir travması varsa gibi bazı olayları canlandırmaya başlar. Yönlendirilmemiş çocuk merkezli oyunlar aile içi şiddete maruz kalan çocuklarda da başarılı sonuçlar vermiştir (Kot, Tyndall-Lind, 2005): Örneğin ; ebeveynlerinin sürekli tartıştığı bir ortamda büyüyen çocuk, yönlendirilmemiş oyunda ebeveynler ve çocuk figürlerini bir kavga sahnesi etrafında oynatabilir. Çocuğun kendiliğinden başlattığı ve devam ettirdiği bu oyun türünde ebeveynler çocuğa uyum sağlamalı ve çocuğun senaryosuna uygun hareket etmelidirler. Yönlendirilmemiş çocuk merkezli oyunlar çocuğun hayal dünyasının gelişimine yardımcı olur, çocuğun kendini değerli hissetmesini sağlar ve ebeveyn-çocuk arasındaki bağı güçlendirir.

Belli Bir Konu ya da Tema İçeren Sembolik Oyunlar

Bu oyun türü özellikle çocuğun yaşadığı travmaların iyileştirilmesinde ya da korkunç bulduğu bazı nesnelerle temasa geçmesinde etkin rol oynar. Bu oyun belli bir tema etrafında şekillenir ve devam eder. Örneğin ; tuvalet eğitimi alan bir çocuk başta ebeveynleri zorlayabilirler. Böyle bir durumda oyuncak figürlerle tuvalet eğitimi alan bir çocuk teması canlandırılabilir. Yılandan korkan bir çocuk oyuncak yılan figürüyle oynayabilir ya da yılanın içinde olduğu başka bir oyun sahnesi oluşturulabilir. Bu oyun türü çocuğun davranış sorunlarını çözebilmesinde  ve empati kurmasında önemli bir role sahiptir.

Çocuğun Davranışı Doğrultusunda Geliştirilen Oyunlar

Bu oyun türü yetişkin tarafından tekrarlanan bazı davranış örüntülerini içerir. Bu davranış örüntüleri çocuğun tepkisine bağlı olarak değiştirilebilir. Örneğin ; oyuncak bebeği her yere düştüğünde ‘’ayy’’ diye ses çıkarmak, araba her duvara çarptığında ‘’paat’’ diye ses çıkarmak gibi oyunlar bu oyun türüne örnektir. Bir başka oyun örneği ise çocuğun planlama, yürütme, sıralama, baskılama, karar verme, işlemleme gibi becerilerini kullanmasını gerektiren ‘’yürütücü-yönetici işlevler’’ dediğimiz işlevlerinin kullanımını ve davranışın yapılmadan önce düşünülmesi, uygun davranışa karar verilmesi, davranışın planı, dürtülerin bastırılması ve tepkilerin kontrol edilmesi gibi bilişsel süreçleri kapsayan ‘’kendini düzenleme’’ becerilerinin kullanımını gerektiren ‘’sol yanağına dokunduğumda gül, sağ yanağına dokunduğumda üzül’’ gibi iki ya da daha fazla sayıda kural gerektiren oyunlardır. Bu tür oyunlar çocuğun bilişsel işlevlerinin desteklenmesine ve kendini kontrol etme becerilerinin gelişmesine oldukça katkıda bulunur. Aynı zamanda ‘’taklit’’ oyunları da bebeklerin oldukça ilgisini çeker ve sizinle etkileşime geçerler. Örneğin ; 5 aylık bir bebek ‘’gaa’’ diye ses çıkardığında sizin de ona ‘’gaa’’ diyerek karşılık vermeniz oldukça dikkatini çekecektir. Ancak bu ‘’taklit’’ oyunları çocuk büyüdükten sonra daha dikkatli oynanmalıdır. 5 yaşındaki bir çocuğun söylediklerini taklit etmeniz onun çok hoşuna gitmeyebilir ve kendisi ile alay edildiğini düşünebilir.

Saçma Oyunlar

Bu oyun türü çocuğun ve ebeveyninin farkında olarak anlamsız hareketler yaptığı, duyguların abartılarak yaşandığı oyunları içerir. Bu tip oyunlar çocuğun oldukça hoşuna gider. Örneğin ; çocuğunuzun çorabını ayağına giydirmek yerine eline geçirebilirsiniz veya bazı kelimeleri farkında olarak yanlış söyleyebilirsiniz. Bu tarz anlamsız hareketlerle çocuk oldukça eğlenir ve kahkahalar atar. Bu da çocuğun stres ve gerilimden uzaklaşmasına ve duygusal regülasyonuna yardımcı olur. Abartmak da bir saçma oyun türüdür. Abartılı yaklaşımı çocuğunuzun korkularıyla yüzleşmesinde araç olarak kullanabilirsiniz. Örneğin ; kediden korkan bir çocuğunuz varsa peluş bir kediden çok korkmuşçasına tepki verebilir, çığlık atabilirsiniz. Bu durumda çocuk o nesneden abartılı bir şekilde korktuğunu görür ve öğrenir.

Ayrılık Oyunları

‘’Ayrılık oyunları, çocuğunuzla aranızda kısa süreli görsel ve mekansal ayrılık oluşturmaya dayanır.’’ Bu oyun türüne hepimizin bildiği üzere en iyi örnekler ‘’saklambaç’’ ve ‘’ce-e’’ oyunlarıdır. Ce-e oyunu kısa süreli olarak yüzün saklandığı ve sonra bir anda geri geldiği oyunlardır. Ce-e oyunlarında  yüz, mekansal olarak değil görsel olarak saklanır. 6-18 ay arası bebekler bu oyunu çok severler ve oynarken oldukça büyük haz duyarlar. Saklambaç oyunları ise yine kısa süreli olmak üzere bu sefer mekansal olarak bir ayrılığın olduğu ve daha sonra saklanan kişinin yerinin bulunduğu bir saklanma ve bulma oyunudur. Bu tip oyunların –özellikle saklambaç oyununun- keyifle oynanabilmesi ve çocuğun huzursuzlanmaması için ‘’nesnelerin görüş alanı dışına çıktığında da orada var olmaya devam ettiklerine ilişkin farkındalık’’ olarak tanımlayabileceğimiz ‘’nesne sürekliliği’’ kavramının oluşumunun beklenmesi kanımca daha sağlıklı olacaktır. Zira nesne sürekliliği oluşmamış bir çocuk, ebeveyninin kendi görüş alanının dışına çıkmasından pek hoşlanmaz ve bu durumda huzursuzluk hissedebilir. Bu tip oyunlarda ebeveyn ile çocuk ayrıldığı için ‘’ayrılık kaygısı’’ sorunu da baş gösterebilir. Ayrılık kaygısı 9 ay civarında ortaya çıkmaya başlayan ve 24. aydan sonra nihayete ermesini beklediğimiz çocuğun ebeveyninden ayrılırken yaşadığı yoğun stres durumuna verilen addır. Dolayısıyla çocuğunuzla bu tarz oyunlar oynarken uzun süreli saklanmaktan kaçının. Aksi halde çocuğunuz sizin gerçekten yok olduğunuzu düşünüp korkabilir ve huzursuzlanabilir.

Gücün Çocukta Olduğu Oyunlar

Bu tür oyunlarda çocuk, yetişkinden daha güçlü, daha dirençli ve daha dayanıklı gibi olurken yetişkinler ise daha zayıf ve güçsüz-müş gibi davranırlar.  Gücün çocukta olduğu oyunlarda çocuk bir tür yetişkin rolüne girer. Bu tip oyunlar genellikle hareketli ve alt etmeye dayalı oyunlardır. Çocuklar fizyolojik anlamda yetişkinlerden daha güçsüz, zayıf ve korunmaya muhtaç dünyaya geldikleri için bu gibi gücün çocukta olduğu oyunlar çocuğun kendine olan özgüvenini, özsaygısını artırır.

Bu oyunlar aşırı otoriter ve tutucu ebeveynlerin çocukta oluşturduğu olumsuz duyguların çözümlenmesinde de önemli bir araçtır. Gücün çocukta olduğu oyunları genellikle çocuk başlatır ve onun hareketlerine uygun olarak yetişkin ebeveyn de oyuna dahil olur. Örneğin ; ‘yastık savaşı’ gibi oyunlarda güç çocuğa geçer ve çocuk yastıkla ebeveynine her vurduğunda ebeveyn yere düşer, yuvarlanır. Bu tarz oyunlarda çocuk kontrollü davranmalıdır. Çocuğun kontrolsüzleştiğini ve darbelerine kahkaha yerine öfkenin eşlik ettiğini görürseniz derhal oyunu sonlandırın.

Çocuğun Yaşça Geriye Gittiği Oyunlar

Çocuğun yaşça geriye gittiği oyunlar büyük bir çocukla küçük bir bebekmiş gibi oynanan oyunları içerir. Bu durum bazı ebeveynler tarafından hoş karşılanmayabilir ve çocuğun bu davranışları cezalandırılabilir ancak bu davranışların dozunun kontrol edilebildiği ve çocuğun da bunun farkında olduğu durumlarda oynanmasında bir sakınca bulunmayan oyun türüdür. Bu oyunda çocuk genellikle ‘’kelimeleri tam çıkarmama, biberon emme, altını bezle bağlıyor gibi yapma, parmak emme, mızmızlanma’’ gibi davranış kalıpları gösterir. Bu gibi davranış örüntüleri özellikle yeni bir kardeşin doğumundan sonra büyük olanın gösterdiği davranış örüntüleridir. Böyle bir durumda çocuğun bu istekleri görmezden gelinmemeli ve cezalandırılmamalıdır. Çocukla bunu bir oyun haline getirebilirsiniz ve adeta ona bir bebekmiş gibi davranabilirsiniz. Bu gibi çocuğun yaşça geriye gittiği oyunlar çocuğun kendini güvenli, sıcak ve samimi hissedebileceği bir ortam hazırlar dolayısıyla bu ortam ebeveyn ve çocuk arasındaki bağlanmanın gücünü de arttırır.

Fiziksel Temas Gerektiren Oyunlar

Bu oyunun en temel işlevi çocuğun ebeveyni ile fiziksel temas kurmasına yardımcı olmasıdır. Ancak bu temas çocuğun sınırları gözetilerek kurulmalı ve onu güçsüz hissettirmemelidir. Bu gibi fiziksel temaslar bebeklik döneminden itibaren ebeveyn ile bebek arasında güvenli bağlanmanın temelini oluşturur ve çocukluk çağında bu temel, fiziksel temas gerektiren oyunlarla desteklendiğinde ebeveyn ile çocuk arasındaki bağlanma sağlanmış olur. Sarılmak, kucaklaşmak, dokunmak gibi eylemler pek çok araştırmanın da desteklediği üzere kişiye güven ve aidiyet duygusu verir. Bebekler doğdukları andan itibaren sıcak, yumuşak ve onu güvende hissettiren nesnelere karşı bağlanma eğilimi gösterirler (Harlow, 1957). Fiziksel temas gerektiren oyunlara örnek olarak; çocuğunuzu sırtınıza alıp uçuyormuş gibi oyunlar oynamak, dans etmek gibi örnekler verilebilir.

İşbirliğine Dayanan Oyunlar ve Aktiviteler

İşbirliğine dayanan oyunlar rekabet içermeyen, kazananın ya da kaybedenin olmadığı, tamamen işbirliğine dayalı aktiviteleri içerir. Bazı durumlarda kazananın ve kaybedenin olduğu, bir yarış içeren oyunlar da tercih edilebilir; yarış içerikli oyunlar çocuğun zaman yönetiminin gelişimine, kendi becerilerini başkalarınınki ile kıyaslayabilme ve dolayısı ile muhakeme yapabilme becerisinin gelişimine yardımcı olur. İşbirliğine dayalı oyunlar çocuğunuzla aranızdaki bağı güçlendirmenin en etkin yöntemidir. Örneğin çocuğunuzdan uzun süre ayrılmak zorunda kaldıysanız ve bu durum çocuğunuzda olumsuz sonuçlara yol açtıysa işbirliğine dayalı oyunlar bu gibi durumların üstesinden gelmekte oldukça doğru bir oyun türüdür. İşbirliğine dayalı oyunlarda ebeveyn ve çocuk ortak bir hedefe yöneleceğinden ebeveyniyle olan bağı güçlenir ve çocukta güven duygusu, aidiyet duygusu gelişir. İşbirliğine dayalı oyunlara örnek vermek gerekirse ; masa oyunları, çember biriktirme oyunları, grup halinde oynanan bazı oyunlar örnek verilebilir. Bir işbirliğine dayalı oyun formu olarak –mış gibi oyun (nesneye sahip olduğu işlevinin dışında başka bir işlev yükleyerek onu kullanabilme yeteneği) veya sosyo-dramatik oyun, okul öncesi dönem boyunca giderek yaygınlaşır ve sosyo-bilişsel gelişimi destekler (Göncü, Patt ve Kobua, 2004).

Oyun ve Çocuğun Gelişim Süreci

Oyunun, Çocuğun Psikomotor Gelişimine Olan Etkileri

Psikomotor gelişim, fiziksel gelişime bağlı olarak ortaya çıkan harekete dayalı davranışların istemli hale gelmesi ve kontrol altına alınması sürecidir.

Oyun oynayan bir çocuğun oyunun türüne göre bazı kasları hareket halindedir. Çocuğun kasları oyun esnasında kasılma, gevşeme ve esneme gibi bazı koşullar altında gelişir. Örneğin küçük bir çocuk top oynarken topu ileriye doğru atmasını istediğimizde tüm bedenini kullanarak topu ileri atabilirken; fiziksel olarak büyüdükçe ve dolayısıyla kasların kullanımına bağlı olarak kasları inceldikçe topu ileri atabilmek için yalnızca el-kol kaslarını kullanması yetecektir. Hareketli bazı oyunlarda (koşma yarışı, zıplama, sürünme, saklambaç) çocuğun sempatik sinir sistemi aktive olur. Kalp atışında hızlanma, tükürük bezlerinin az salgılanması ve dolayısıyla ağızda kuruluk, yorulma, solunum hızında artış ve terleme gibi bazı fizyolojik tepkiler de bu tür oyunlara eşlik eder. Bu gibi belirtiler ebeveynlerde bir huzursuzluk, panik ve telaş duygusu yaratır ancak bu tepkiler gayet doğal ve gereklidir. Çünkü vücut terleme esnasında vücuttaki bazı zararlı toksinleri dışarı atar. Oyunlar çocuğun el-göz koordinasyonunu, ince-kaba motor becerilerini geliştirir. Çocuk vücudunu kontrol edebilmeyi ve onu amaca yönelik hareketlerde kullanabilmeyi oyunlar yoluyla öğrenir.

Oyunun, Çocuğun Duygusal ve Sosyal Gelişimine Olan Etkisi

Oyunlar, çocuğun duygularını düzenleyebilme becerisini destekler. Oyun sayesinde çocuk, hissettiği duyguyu açığa çıkarabilir ve bu duygunun başka bir duyguya dönüşümünde oyunların önemi oldukça büyüktür. Çocuklar bazı duyguları oyun yolu ile de öğrenebilir. Mutluluk, üzüntü, öfke, şaşkınlık, korku gibi bazı temel duyguları oyun sayesinde tanıyabilir ve adlandırabilir. Stresli ve gergin olan bir çocuk oyun oynadığında rahatlar ve bu olumsuz duygular yerini daha olumlu duygulara bırakabilir. Örneğin ; okulda olumsuz bir olay yaşayan ve bu durumdan dolayı çok öfkeli olan bir çocuk özellikle de ebeveynleri ile oyun oynadığında yaşadığı bu olumsuz duyguların şiddetini azaltabilir ve hatta belki de yaşadığı o sorunu oyunda canlandırarak problem çözme ve baş etme mekanizması geliştirir. Grup içinde oynanan oyunlar çocuğun işbirliği yapma, kurallara uyma, sınırları ihlal etmeme, haklarını koruma ve iletişim kurma becerilerini destekler. Özellikle işbirliğine dayalı oyunlar oynayan çocuk, kendini bir gruba ait hisseder ve iş birliği yaparak hedefe ulaşabilmeyi öğrenir. Grup içinde oynanan oyunlarda herhangi bir anlaşmazlık çıktığında çocukların bu sorunla baş edebilmek için bir ‘sosyal problem çözme mekanizması’ (sosyal anlaşmazlıkları engellemek ya da bu anlaşmazlığa bir çözüm getirebilmek için diğerleri tarafından kabul edilebilir bir strateji planlamak ve uygulamak) geliştirmeleri gerekir. Bu da çocuğun iletişim kurma ve çözüm üretebilme becerisini geliştirir. Çocuklar, oyunlar ile toplumda yaşamanın getirmiş olduğu bazı kuralları ve gerekleri de öğrenebilirler. Oyunlar aracığıyla çocuk toplumsallaşmayı ve başkalarına saygı göstermeyi öğrenir.

Oyunun, Çocuğun Zihinsel Gelişimine Olan Etkileri

Oyunlar çocuğun çok yönlü düşünebilme becerisini destekler. Çocuk, oyunlar aracılığıyla keşfetmeyi öğrenir. Oyunlarla meraklarını giderirler ve birçok kavramı, nesneyi oyun yoluyla öğrenebilirler. Oyunlar çocuğun hayal kurabilme ve zihinde canlandırabilme becerilerini destekler. Oyunların çocuğun bilişsel gelişimine olan katkıları yadsınamayacak kadar büyüktür. Oyun sayesinde planlama, sıralama, mantık yürütme, baskılama, karar verme gibi ‘üst-bilişsel fonksiyonlar’ dediğimiz ve beynin frontal lobu tarafından organize edilen becerileri gelişir. Özellikle kurallı oyunlar çocuğun kendini düzenleme becerilerini destekler. Oyunlar, çocuğun dikkatini bir nesneden başka bir nesneye kaydırabilme ve aynı zamanda çevreden gelen diğer uyaranları görmezden gelebilme olarak tanımlayabileceğim ‘bilişsel esneklik’ becerisinin gelişimini sağlar. Oyunlar, çocuğun ‘çaba gerektiren kontrol’ ve ‘isteklerini erteleyebilme’  becerilerine olumlu yönde katkı sağlar. Bu beceriler çocuğun o anda baskın olan tepkiyi engelleyerek onun yerine daha az baskın olan tepkiyi harekete geçirmek suretiyle davranışını erteleyebilmesi anlamına gelir. Oyunlar çocuğun düşünme, algılama, sınıflama, sıralama, problem çözme gibi bilişsel işlevlerinin işleyişlerinin hızlanmasını ve nesnelerin ağırlık, sıcaklık, soğukluk, hacim, şekil, esneklik gibi bazı özelliklerinin tanınması ve ayırt edilmesi gibi becerilerini destekler.

Oyunun, Çocuğun Dil Gelişimine Olan Etkileri

Oyun, çocuğun dili kullanabilme becerisini geliştirir. Oyun, çocuğun en önemli ve en eğlenceli iletişim biçimidir. Bu iletişim biçimi dil kullanımı ile desteklendiğinde çocuk düzgün cümleler kurabilir, kelimelerin ve bazı kavramların anlamlarını öğrenebilir, konuşmak için söz sırası beklemeyi öğrenir, kendini ifade etme ve anlatabilme becerileri gelişir, doğru tonlama yapabilir ve sesleri doğru çıkarabilir. Oyun oynayan çocuk duruma uygun olarak diyaloğu devam ettirebilmeyi öğrenir.  Çocuğun günlük yaşamından bazı kesitler anlatılması istenerek bu sahne oyunda canlandırılabilir ve bu sayede çocuk bazı olayları bir akış içinde verebilmeyi öğrenir, aynı zamanda çocuğun dili aktif kullanması ile de onun dil gelişimi desteklenir.

Oyun Konusunda Ebevenlere Bazı Öneriler

Çocuklar oyun oynamaya bayılırlar ve bundan büyük bir haz duyarlar. Özellikle bu oyunun katılımcılarından birisi de kendi ebeveynleri ise. Çünkü çocuklar oyun esnasında anne-babası ile iletişime geçer ve onlarla ortak paylaşım alanı elde ederler.

İlgisiz ve ihmalkar bir ortamda büyüyen çocuklar ebeveynleri ile iletişime geçebilmek için bazı olumsuz yollara da başvurabilirler. Örneğin ; çocuk annesi ile ya da babası ile göz teması kurabilmek, onunla etkileşime geçebilmek, onunla konuşabilmek, onun ilgisini çekebilmek, onun duygusal tepkilerini görebilmek için bile masanın üzerindeki bir nesneyi yere atıp kırabilir. Bu eylemi gerçekleştiren bir çocuk ebeveynleri ile olumsuz bile olsa iletişime geçebilmiş olur. Ancak bu durum elbette istenmeyen bir durumdur. Bu koşullar altında yetişen bir çocuk bazı olumsuz davranış kalıplarına sahip olabilir.

Bunun olmaması adına çocuğunuzla kaliteli vakit geçirmeye özen gösterin. Onun duygularını ve düşüncelerini önemseyin.

Ona seçim yapabilme hakkı tanıyın ve onu bu seçiminin sonuçları ile olumsuz bir sonuç dahi olsa karşı karşıya bırakın. Kendi sorunlarına çözümler getirebilmesine imkan tanıyın. Onu asla baskılamayın ve aşırı otoriter bir tutum sergilemeyin. Bu noktada çocuğunuza günlük 30-40 dakika dahi olsa oyun vakitleri ayırın. Ancak bu vaktin çocuğunuza tahsis edilmiş olduğunu ona hissettirin, onu değerli kılın, onunla ortak paylaşımlarda bulunun.

Çocuğunuzun sizi oyuna davet ettiği anları değerlendirin. Bu, çocuğun sizinle iletişime geçmek istediğinin bir göstergesi olabilir. O an onunla beraber oyun oynayacak vaktiniz ya da haliniz olmayabilir; ancak çocuğun bu isteğini onu asla kırmadan ve aranızdaki bağı zedelemeden erteleyin. Bu ertelemeyi ‘’birazdan, az sonra, daha sonra, şimdi değil’’ gibi belirsiz vakit belirten kelimeler kullanmak yerine ; ‘’yemekten sonra, saatin büyük çubuğu tam 6’ya geldiğinde, mutfaktaki işim bittiğinde’’ gibi daha belirli ve somut zaman ifadeleri belirten kelimelerle erteleyin ve mutlaka belirttiğiniz vakitte çocuğunuzla oyun oynuyor olun.

Çocuğunuzun yaşına uygun olan oyuncakları seçin. Ona çok fazla oyuncak almak birçok ebeveynin zannettiğinin aksine, çok da doğru bir düşünce değildir. Çünkü çok fazla oyuncağı olan çocuğun hayal gücü elinden alınabilir, çaba sarf etmeden alınan bir oyuncak onun ruhsal doyum yaşamasını zorlaştırabilir, odaklanmasını güçleştirebilir, huzursuzluk, inatçılık ve öfke duygularında gözle görülür bir artış olabilir. Bu gibi olumsuz durumlarla karşılaşmamak için çocuğa uygun olarak seçilmiş yeterli sayıda oyuncak alınmalıdır.

Cümlelerime ünlü filozof Platon’un bir sözüyle son vermek istiyorum : ‘’Çocuk oyunla büyümelidir.’’  

Yorum yapın