Kategori: Genel

  • Kiralık psikolog odası (terapi ofisi)

    Beylikdüzü’nde kiralık psikolog odası

    İstanbul’da, Esenyurt’ta -Beylikdüzü olarak da düşünebilirsiniz- kiralık psikolog odası -ofis paylaşımı- arayışındaysanız bize ulaşabilirsiniz.

    Ofis E-5 üzerinde, Cumhuriyet Mahallesi metrobüs durağının dibinde, yeni bir binadadır -Akros İstanbul’da. Ofisin ilk kullanıcısıyız.

    Odanın alanı 15 m2 civarındadır.

    Psikolog, psikolojik danışman, psikoterapist gibi psikolojik yardım uzmanlarının önemli zorluklarından biri, hizmet sunacakları ofis (mekan, merkez, kurum) ihtiyacıdır.

    Pek çok psikolojik yardım uzmanı, kendi ofisinde/kurumunda veya herhangi bir ofiste/kurumda çalışıyor. Ancak bazı uzmanların ihtiyaç duyduğu şey, bir ofise sahip olmak veya bir ofisin çalışanı olmaktan çok, hizmetini -buna psikolojik destek/psikoterapi/psikolojik danışma diyebiliriz- serbest bir şekilde sunabilmektir.

    Bazı uzmanlar -mesela hastane, okul, rehberlik araştırma merkezi, belediye gibi kurumlarda çalışan- düzenli çalıştıkları kurumlarda, pozisyonları gereği, istedikleri gibi bir psikolojik yardım hizmeti sunamıyorlar. Bununla birlikte, ekonomik gelir elde etmek için daha fazla çalışmak isteyen psikolojik yardım uzmanları da var.

    Pek çok uzman, şu veya bu sebeple -ekonomik sebepler, iş kanunundaki engeller gibi- bir psikolojik danışmanlık merkezi veya ofisi açamıyor. Ancak, hizmetlerini sunabilecekleri bir mekana da ihtiyaç duyuyorlar. Böylesi durumlar için, sektörde, ofis paylaşımı diye bir kavram gelişti.

    Terapi odasını kiralama (ofis paylaşımı) seçenekleri neler olabilir?

    Psikolojik yardım uzmanının bir ofisi kiralamasının farklı şekilleri olabilir:

    • Seans başı ücret ödeme: Bu seçenekte, uzman hizmet sunduğu seans başına belirli bir ücret öder. Uzmanın ofisten istifade edeceğin gün ve saatler net olmayabilir. Mesela, uzmanın seans başına ödeyeceği ücretin 50 TL olduğu bir durumda, haftada 10 seans karşılığında ofise 500 TL ödeme yapar.
    • Belirlenmiş saatler (seans saatleri) için ücret ödeme: Diyelim ki uzman, haftada belirli 10 saat için ofisi kiralar. Belirlenmiş 10 saat için, ofise 500 TL öder. Bu uygulamada uzman, o saatler için ofisi kullanmasa -diyelim ki 6 saat kullandı ofisi- bile ödeme yapmak durumundadır.
    • Belirli bir terapi odasını belirli bir gün sayısınca kiralama: Bu durumda uzman, haftanın belirli günleri için -diyelim ki pazartesi, çarşamba, cuma- ofise belirli bir kira -diyelim ki 1500 TL- öder. Söz konusu günlerde o oda uzmanın kullanımına sunulur. Uzman odayı kullanmasa bile ofise ödeme yapar; aynı şekilde, uzman odayı kullanmasa bile, ofis odayı kullanamaz.
    • Belirli bir terapi odasını aylık kiralama: Bu uygulamada uzman ofisin belirli bir odasını, belirli bir ücret karşılığında -diyelim ki 2500 TL- kiralar. O odanın kullanımı tamamen ilgili uzmana aittir. Uzman kullansa da kullanmasa da sabit kirayı öder.

    Kiralık terapi odası için ücretlendirme nasıl olabilir?

    Diyelim ki psikolojik yardım uzmanı olarak, bir ofisle, seans odasını kiralamak için görüşüyorsunuz. Ödeyeceğiniz ücreti neye göre belirleyebilirsiniz? Aklıma gelen bazı seçenekler şunlardır:

    • Aldığınız ücretin belirli bir kısmını ofise bırakmak: Bu uygulamada, diyelim ki seans ücretiniz 1000 TL olsun. Anlaşmayı da belirli bir oran üzerinden -diyelim ki aldığınız ücretin %60’ı size kalacak, %40’ını ofise vereceksiniz- yaptınız. Bu durumda, ofise 400 TL ödersiniz, 600 TL size kalır.
    • Seans başına belirli bir ücret ödemek: Bu uygulamada, seans ücretinizden bağımsız bir şekilde, odasını kiraladığınız ofise belirli bir ücret ödersiniz. Söz gelimi 300 TL.
    • Belirli bir zaman için veya aylık kiralama: Diyelim ki haftanın üç günü veya haftanın her günü için ofisin bir odasını kiralarsınız. Bunun karşılığında ofise sabit bir ücret – haftanın üç günü için aylık 7500 TL veya haftanın her günü için aylık 3000 TL gibi- ödersiniz. Bu durumda kendinize ait bir odanız olur.

    Kiralık psikolog odası için öneriler

    Kiralık psikoterapi ofisi arayışında olan arkadaşlarıma bazı hatırlatmalarım olacak:

    • Terapi merkezinin lokasyonu son derece önemlidir. Lokasyonun önemini, hem terapi hizmetinden istifade etmeye hazır kitlenin varlığı açısından, hem de danışanların -ve sizin- ulaşım kolaylığınız açısından düşünebilirsiniz. Konuyla ilgili şu iki soru size rehberlik edebilir:
    1. Terapi merkezinin hinterlandı, terapi hizmeti için ne kadar uygun? Merkezin bulunduğu lokasyondaki nüfusun sosyo-ekonomik yapısı psikolojik yardım hizmetlerine bakışı nasıl? Bölge insanının -yani size ulaşma ihtimali öncelikli olan kitlenin- psikolojik yardım hizmetine çok sıcak bakmaması işinizi ve kazancınızı olumsuz yönde etkileyebilir.
    2. Terapi merkezine ulaşım, benim ve hedeflediğim kitle -yani danışan adaylarınız- açısından görece kolay mı? Özellikle İstanbul gibi, ulaşım sorunu olan şehirlerde bu soru bence son derece önemlidir. Danışanlar açısından terapiye başlayabilmek kadar terapinin sürdürülebilir olması da önemlidir. Ulaşım da, terapinin sürdürülebilirliğinde belirleyici bir faktördür.
    • Ofisin fiziksel koşullarının önemini hatırlatmak isterim. Sürekli gürültü alan, sıcaklık sorunu yaşayacağınız bir ofis çalışma konforunuzu olumsuz yönde etkileyecektir.

    Konuyla ilgili düşünce ve önerilerinizi yazının yorum kısmından benimle paylaşırsanız minnet duyarım.

  • Şema Terapi nedir?

    Şema terapi (schema therapy), bir başka ifadeyle şema odaklı terapi (schema-focused therapy) her şeyden evvel bir psikoterapi (psychotherapy) modelidir. Dolayısıyla, diğer psikoterapi modelleri gibi şema terapi de, insan hayatında istenilen ve olumlu yönde bir değişimi amaç edinir.

    Psikoterapi modellerinin ortak amacı -farklı yöntemler kullansalar da- kişilerin duygu, düşünce, davranış ve kişilik yapılarında, istenilen ve olumlu yönde bir değişim yaratmaktır. Psikoterapi modellerini bu açıdan birbirinden ayıran faktörler, insana, onun sorunlarına ve değişim sürecine yaklaşımlarıdır.

    Şema terapi, psikoterapi alanındaki pek çok kuramı ve yöntemi bünyesinde barındıran bir psikoterapi modelidir.

    Okumakta olduğunuz yazı, iki ana soruya cevap arayan iki alt başlıktan oluşmaktadır:

    1. Şema terapi nedir? İlk başlık altında şema terapinin ne olduğunu, temel kavramlarını ve psikolojik sorunlara bakışını ele almaya çalışıyorum.
    2. Şema terapi nasıl uygulanır? İkinci aşamada ise, şema terapide değişimin nasıl bir süreç izlediğini, hangi aşamaları barındırdığını paylaşıyorum.

    Olabildiğince açıklayıcı, dolayısıyla da uzun bir metin ile karşı karşıyasınız. Aşina olmadığınız noktaları tekraren okumanızı tavsiye ederim. Zihninizi meşgul eden soruları ise, metnin sonundaki yorum kısmından bana sorabilirsiniz.

    Şema terapi nedir?

    Şema terapinin kurucusu Jeffrey E. Young‘tır. Joung, şema terapiyi şöyle tanımlıyor:

    Şema terapi, değiştirilmesi zor, çocukluk ve ergenlik döneminde belirgin kökenleri bulunan psikolojik rahatsızlıklar (borderline kişilik bozukluğu gibi) için tasarlanmış, bilişsel, davranışçı, kişiler-arası ve yaşantısal teknikleri birleştiren, bütünleştirici bir teori ve terapi yaklaşımıdır.

    Bu tanımdan hareketle, şema terapinin bazı temel özelliklerini şöyle maddeleyebiliriz:

    • Şema terapi, değiştirilmesi zor psikolojik rahatsızlıklar için tasarlanmış bir terapi modelidir. Bu değiştirilmesi zor rahatsızlıkları, karakterolojik zorluklar olarak düşünebilirsiniz. Söz konusu zorlukları, neredeyse doğduğumuzdan beri bize ait özelliklerimiz olarak algılayabilir, kendimizi onlarla tanımlayabiliriz. Psikopatoloji açısından bakarsak şema terapi, daha çok kişilik bozukluklarının tedavisi için geliştirilmiş bir modeldir.
    • Şema terapi bütüncül bir modeldir. Bütüncül kavramı, birden fazla terapi modelinin ve kuramının, tutarlı bir şekilde bir araya getirilmesini ifade eder. Şema terapide, bilişsel-davranışçı terapi, nesne ilişkileri kuramı, bağlanma kuramı, transaksiyonel analiz kuramı vb. uyumlu bir bütün oluşturmaktadır.
    • Şema modeli, hem teorik bir model hem de bir terapi modelidir. Hem psikolojik rahatsızlıkların nasıl geliştiğine dair bir açıklama hem de onların tedavisi için bir yol haritası sunar.

    Şema terapinin hedefleri üzerinde ikinci kısımda duracağım ancak, burada şunu söyleyebilirim: Şema terapinin nihai hedefi, kişinin, temel duygusal ihtiyaçlarını sağlıklı yollardan gidermesini sağlamaktır.

    Şema terapinin temel kavramları nelerdir?

    Şema terapinin ne olduğuna dair bu girizgahtan sonra, şema terapinin temel kavramlarını ele alabiliriz. Söz konusu kavramları, gelişimsel bir sırayla ele almaya çalışacağım. Şöyle ki:

    Hepimiz bazı temel duygusal ihtiyaçlarla (core emotional needs) doğarız; o ihtiyaçların karşılanmasına bağlı olarak bazı şemalar (early maladaptive schemas) geliştiririz; o şemalarla başa çıkmak için bazı başa çıkma mekanizmaları (maladaptive coping styles) geliştiririz ve son olarak da, şemalarımız ve başa çıkma mekanizmalarımız, bazı şema modlarına (schema mode) daha fazla girmemize yol açar.

    Şema terapi kendini tanılar üstü bir model olarak konumlandırır. Yani, şema terapi, sadece depresyon, panik bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu gibi birtakım psikiyatrik tanılarla ilgili bir yaklaşım değildir. Bunun bir anlamı da şudur: Üst paragrafta dile getirdiklerim herkes için geçerlidir. Herkesin temel ihtiyaçları aynıdır; herkesin uyumlu veya uyumsuz şemaları vardır; herkes bazı başa çıkma mekanizmalarını kullanır ve herkes belirli bir anda belirli bir modda olur.

    Söz konusu kavramların her birini ayrı yazılarda ele alıyorum. Burada, kavramlara kısaca değinmekle yetinip, okuyucuyu ilgili yazılara yönlendireceğim.

    Temel duygusal ihtiyaçlar

    Şema terapiye göre hepimiz, bazı evrensel, temel duygusal duygusal ihtiyaçlarla doğarız. Söz konusu temel duygusal ihtiyaçları tabii ki kendi başımıza gideremeyiz. Bu da bizi, önemli ötekilere/ başkalarına (anne, baba, abla, abi, teyze, komşu vb.) muhtaç hale getirir.

    İçine doğduğumuz sosyal dünyanın/ ilişki dünyasının, ihtiyaçlarımızı karşılama biçimi, ruhsallığımızın/ şemalarımızın oluşmasına zemin hazırlar. Şayet ihtiyaçlarımız makul düzeyde ve şekilde karşılanırsa makul/sağlıklı/ işlevsel şemalar geliştiririz; ihtiyaçlarımızla ilgili, zedeleyici seviyede bir yoksunluk yaşarsak sağlıksız, işlevsel olmayan şemalar geliştiririz.

    Temel ihtiyaçlarımızı şu şekilde kategorize ediyor şema terapi:

    • Başkalarına güvenli bağlanma ihtiyacı
    • Özerklik, yeterlilik ve kimlik algısı ihtiyacı
    • İhtiyaçların ve duyguların ifade edilme özgürlüğü ihtiyacı
    • Kendiliğindenlik ve oyun ihtiyacı
    • Gerçekçi sınırlar ve öz-denetim ihtiyacı

    Şema terapinin temel duygusal ihtiyaçlara verdiği önemi şu cümleden çıkarsayabiliriz: Ruhsal sağlık, kişinin, ihtiyaçlarını uyumlu bir tutum içinde karşılayabilme becerisidir.

    Şema

    Şema, psikolojide yaygın olarak kullanılan bir kavramdır. Genel olarak, karmaşık uyaran ve deneyimler kümesi içinde bir düzen yaratmaya yardımcı olan kalıp veya düzenleyici çerçeve anlamına gelir şema. Bu kavram, şema terapide kendine özgü bir anlam kazanır ve erken dönem uyum bozucu şema yerine bir kısaltma olarak kullanılır.

    Şema terapi, kendimizle, diğer insanlarla ve dünyayla ilgili geliştirdiğimiz olumsuz, uyum bozucu şemaları konu edinir.

    Şema, içinde duygularıdüşüncelerianıları ve bedensel duyumları barındırır. Fark ettiyseniz, burada zikredilmeyen davranıştır. Şemanın içinde davranış/ eylem yer almaz. Davranış/ eylem, şemanın tetiklemesiyle ortaya çıkandır.

    Şu örneğe bakalım isterseniz:

    Bir kadın eşini arıyor ve fakat eşi, kadının telefonuna cevap vermiyor. Kadın, huzursuzlanıyor; aradan zaman geçmesini beklemeden tekrar tekrar, telefonu açana kadar eşini arıyor. Nihayetinde, eşine ulaştığında rahatlıyor.

    Burada söz konusu olan, terk edilme şeması olabilir. Şemanın içinde, “Eşim kesin beni terk etti” düşüncesi, terk edilmekle ilgili endişe duygusu, endişeye eşlik eden bedensel huzursuzluk ve kadının o esnada bilincinde olmadığı, terk edilmekle ilgili anılar yer alabilir. Eşini tekrar tekrar araması ise, şemanın aktivasyonuyla ortaya çıkan eylem/ davranış olarak düşünülebilir.

    Başa çıkma biçimleri

    Psikolojide, genel bir terim olarak, bir zorlukla karşılaştığımızda, durumu yönetmek, stresten kaynaklanan olumsuz duygu ve çatışmaları azaltmak için, bilişsel ve davranışsal stratejilerin kullanılmasına başa çıkma denir.

    Ağlamak, düşünmek, yardım aramak, duygudan kopmak, alkol almak, uyumak, kuran okumak, sorunun üstüne üstüne gitmek, olmamış gibi davranmak gibi niceleri, duruma göre, başa çıkma olarak görülebilir.

    Şema başa çıkma biçimleri, insanların çocukken, olumsuz yaşantılarla mücadele etmek için gerçekleştirdiği davranışlar olarak düşünülebilir. Söz gelimi, çocukken, annenizden sevgi beklediğiniz ama alamadığınız durumlarda ne yaptınız? Sizden çok ilgi gören kardeşinize karşı hissettiğiniz kıskançlıkla başa çıkmak için ne yaptınız? Asabi annenizin asabiyetinden kendinizi korumak için ne yaptınız? Sizden üstün başarı bekleyen babanızın, düşük puanlı karnenize verdiği tepkiyle başa çıkmak için ne yaptınız? Bu gibi sorulara vereceğiniz cevaplar, sizin başa çıkma biçimlerinizi ifade edecektir.

    Şema modu

    Hepimiz, sağlıklı veya sağlıksız, pek çok şemaya sahip olabiliriz. Ancak bu şemaların hepsi, her an aktif olmaz. Söz gelimi siz, başarısızlık şemasına sahip olsanız bile, kendinizi her an başarısız hissetmezsiniz. Şemanız, ancak, belirli durumlarda -başarısızlık deneyimi, başarılı biriyle karşılaşmak gibi- tetiklenebilir. Duygusal yoksunluk şemasına sahip olsanız bile, kendinizi her an, yalnız, kimsesiz veya tehlike altında gibi algılamazsınız.

    Şema, sahip olduğumuz ve zaman zaman öne çıkan özelliklerimizi (kişilik özellikleri) ifade eder. Mod ise, belirli bir andaki halimizi, ifade eden bir kavram olabilir. Mesela, şu anda, bu yazıyı okurken hangi modda olabilirsiniz? Belki de, yaşadığınız bir zorluğun üstesinden gelmek için, makul, gerçekçi bir çözüm arıyorsunuz. Bu çözüm arayışında, karşılaştığınız bu yazıyı okuyorsunuz. Dolayısıyla, sağlıklı yetişkin modunda olabilirsiniz.

    Mod kavramını, yantaraf olarak düşünebilirsiniz. Belirli bir anda, belirli bir yanımızla, modumuzla var oluruz.

    Modun içinde şemalar ve başa çıkma biçimleri yer alır. Çok genel olarak, erişkin kişilerin modlarını şu şekilde kategorize edebiliriz:

    • Çocuk modları
    • Başa çıkma modları
    • Ebeveyn modları
    • Sağlıklı yetişkin modu

    Şema terapi nasıl uygulanır?

    Şema terapinin temel amacı, hastalara/danışanlara, uyumlu davranışlar içinde şemalarını, başa çıkma tepkilerini ve modlarını değiştirerek temel ihtiyaçlarına (sevgi-bağlanma, hareket özgürlüğü, eğlenebilme, kendini ifade edebilme ve gerçekçi limitler oluşturma) sağlıklı yollarla ulaşmasına yardım etmektir. Şema terapi sürecinde iki temel aşama vardır:

    I – Değerlendirme ve eğitim aşaması:

    Bu aşamanın temel amacı, danışanın durumunu değerlendirme; danışanı, problemleri ve şema terapi hakkında eğitmektir. Bu aşamada danışanın hayatının merkezindeki şemalar tespit edilir, bu şemaların hayatındaki olumsuz etkileri ortaya konulur, danışanın şemaya ait duygularla temas etmesi sağlanır, işlev bozucu başa çıkma tepkileri ve modları tespit edilir. Problem listesi ve terapi hedefleri oluşturulur. Bununla birlikte problem durumunun şema terapi için uygunluğu değerlendirilir. Şema terapiye uygun olmayan durumlar için farklı yöntemler kullanılır ya da danışana uygun yardım için yönlendirmede bulunulur.

    Şemalar, başa çıkma tepkileri ve modlar belirlenirken danışanın yaşam öyküsünden, imajinasyon çalışmalarından vb. yararlanılır. Şemaların tespiti için, terapist, danışanın terapi sürecindeki tutumlarını da değerlendirir. Bunun yanında şema ölçeği, aşırı telafi ölçeği, kaçınma ölçeği ve mod ölçekleri kullanılır.

    II – Değişim aşaması:

    Şema terapide değişim en temelde 4 temel alan üzerinden sağlanır:

    • Bilişsel Alan,
    • Yaşantısal Alan,
    • Terapi İlişkisi Alanı
    • Davranış kalıpları Alanı.

    Bilişsel alanda, danışanın işlevsiz düşüncelerinin değişimi ve işlevsel düşüncelerin geliştirilmesi üzerinde çalışılır.

    Yaşantısal alanda, danışanı şemalara karşı desteklemek için, erken dönemde oluşan yaraların acısını ve öfkesini ortaya çıkartacak yaşantısal alıştırmalar yapılır; olumsuz yaşantılar yeniden değerlendirilir. Danışana, sınırlı yeniden ebeveynlik yapabilmek için terapi ilişkisi üzerinde durulur. Bu alanda empatik tutum; anlayışlı, koşulsuz kabul ve içtenlik son derece önemlidir. Bu temel tutumlarla birlikte, uygun yüzleştirmelerde de bulunulur.

    Davranış kalıpları alanında, danışanın probleminin sürdürülmesine etki eden davranış kalıpları üzerinde durulur; uygun davranış kalıpları, başa çıkma yöntemleri geliştirmesinde danışana yardımcı olunur. Her alan için, kendine has yöntem ve teknikler kullanılır. Uygulama her alanı ayrı ayrı ele almak yerine, holistik/bütüncül bir anlayışla gerçekleştirilir.

  • EMDR terapisi yaptıranlar ne yorum yapıyor?

    EMDR terapisi yaptıranlar ne düşünüyor?

    EMDR terapisi yaptıranlar ne kadar doğru bir ifade bilmiyorum. Bana hacamat yaptıranlar ifadesini çağrıştırdı niyeyse. Yaptıranlar, anlatıma son derece edilgin bir anlam katıyor. Sanki, birileri EMDR terapistine gitmiş ve terapist de onlara bir şey yapmış, onlar üzerine bir şey uygulamış gibi. Oysa bütün psikoterapilerde olduğu gibi EMDR terapisinde de kişinin orada olması gerekir, aktif bir şekilde.

    EMDR terapisi görenlerin deneyimlerini öğrenmek için, daha önce EMDR terapisi görmüş veya şu an görmekte olan kişilerle görüşmek istedim. Bunun için, iletişim kurabildiklerime aşağıdaki daveti ve soruları ilettim. Cevapları buradan paylaşacağım.

    Merhaba,

    EMDR terapisi ile ilgili kişisel bir araştırma yapıyorum. Bunun için daha önce EMDR terapisi almış veya şu anda EMDR terapisi almakta olan kişilerle görüşüyorum. Görüşmelerin içeriğini kişisel bloğum yusufbayalan.com’da paylaşacağım. Bu yöndeki talebimi kabul ettiğiniz için size de teşekkür ederim.

    Konuyla ilgili size bazı sorular sormak istiyorum. Söz konusu soruları cevaplandırırsanız memnun olurum:

    1. Adınız Soyadınız nedir?

    2. Cinsiyetiniz nedir?

    3. Kaç yaşındasınız?

    4. Ne zaman -hangi tarih aralıklarında- EMDR terapisi görmüştünüz? Terapiniz şu anda devam ediyorsa ne zaman başladınız terapiye?

    5. Kimden EMDR terapisi gördünüz/görüyorsunuz?

    6. Terapiye hangi şikayetlerle/gerekçeyle başlamıştınız?

    7. Terapiden beklentileriniz nelerdi(r)?

    8. Terapiniz ne kadar sürmüştü (bittiyse tabii)?

    9. Ne sıklıkla terapi görmüştünüz -mesela haftada kaç seans?

    10. EMDR terapisi beklentilerinizi karşıladı mı/karşılıyor mu?

    11. Terapi sürecinde size iyi gelen şeyler neler oldu?

    12. Terapi sürecinde ne gibi istemediğiniz şeyler yaşadınız?

    13. EMDR terapisi görmek isteyenlere neler önerebilirsiniz?

    Sorularıma cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. İstediğiniz soruyu cevapsız bırakabilirsiniz.

    Anketime cevap verenlerin cevaplarını buradan paylaşıyorum. Bunu yaparken kişilerin isimlerini paylaşmayacağım.

    1) Bayan K.’nin EMDR Terapi yorumları

    23 yaşında. 2021 yılında Uzman Dr. İbrahim GÜNDOĞMUŞ’tan EMDR terapisi görmüş.

    “Temmuzda yaşanan hadiselere dair görüntüleri görünce ya da düşününce mide bulantısı, öğürme, kalp çarpıntısı” yaşıyordu.

    Terapiden beklentisi “olaylara dair daha normal tepkiler vermek ve daha az tetikleyici olması görüntülerin” idi.

    Terapi “3 seans” sürmüştü. “Haftada bir seans” olarak gerçekleşmişti terapi.

    Terapi ile ilgili “Beklentilerimi karşıladı, daha iyi hissediyorum” diyor.

    Terapide ona iyi gelen şeyi şöyle tanımlıyor: Daha akışında takılmadan bir hayat. Nefes aldığımı hissettim o süreçte.

    Terapi sürecinde istemediği ama yaşadığı şeyleri “Çok sık karmaşık rüyalar gördüm kabus şeklinde” diye tanımlıyor.

    Bayan K. EMDR terapisi görmek isteyenlere şunu söylüyor: “EMDR terapisi görmek isteyenler kendilerini hazır hissettiklerinde geç kalmadan başvurabilirler. Hayat konforları artacaktır.”

    2) Bayan A.’nın EMDR Terapi yorumları

    Bayan A. EMDR terapi sürecini şöyle anlattı:

    6 sene önce bir psikologdan emdr aldım.

    Senelerdir zihnimde dönüp duran bazı olaylar gözümün önünde o an yaşanıyor gibiydi hatta bu olaylar gece rüyalarımda tekrar ediyordu.

    Terapi sürecinde çok zorlandım.

    Midem bulandı, her yeri yıkıp dökmek istedim, deli gibi bağırmak istedim. Terapi öncesi bunların olabileceği konusunda bilgilendirmişti. Hatta daha değişik ve ağır tepkiler verenlerin olduğunu da anlatmıştı.

    Bu süreç haftada 1 seans olmak üzere ve bazı konulardan sonra 1 ya da 2 hafta dinlenme süreciyle birlikte toplam 5 ay sürdü.

    Terapilerden sonra mümkünse yeşillik alan, su kenarı gibi yalnız kalabileceğim ortamda kendimle baş başa kalıp nefes egzersizleri yaparak zihnimi serbest bıraktım sonra da evime gelip yatıyordum. Terapi süresi boyunca sosyal izolasyon sağladım ve dinlendim.

    Bu terapi çok zorlu bir süreç ve hemen sonuç alınmıyor. EMDR öncesi bilgilendirme doğru yapılması gerekiyor. İyileşme süreci yavaş ilerliyor ve 6-8 aydan sonra fark ediliyor.

    3) Bayan E.’nin EMDR terapi yorumları

    Bayan E. 25 yaşında. Kasım 2022’de 2 seans EMDR gördü. Normal terapiye hala devam ediyor ama çok düzenli aralıklarla değil. Şöyle diyor:

    “EMDR terapisi görmemin nedeni 17-18 yaşlarındayken aile dostumuz tarafından tacize uğradım. Dudağımdan öpmüştü. Yaklaşık 1 ay boyunca sürekli evimize girip çıkıyordu. Korkumdan kimseye söyleyememiştim. 1 ayın sonunda dayanamayıp anneme anlattım ve o gün akmam yine geldiğinde annem kapıda konuştu onunla. Ne konuştu bilmiyorum, bir daha asla gelmedi bizim evimize. Bu arada ayni sitede oturuyorduk.”

    “Bu durumda bana o yaş gruplarındaki erkeklerden korkma, tokalaşmak kadar basit bir teması bile yaptıklarında huzursuz ve endişeli hissetmeme sebep oldu. Babama bile sarılamıyordum ve babam bana sarılıp beni öptüğünde itiyordum onu. Duygusal açıdan çok yıprandım. Çekirdek ailemin ölüm korkusu var üzerimde bunu düşündükçe babama hiç sarılamamış olmak gibi düşünceler beni çok üzüyordu. 2 seans EMDR ile bu durumu çözdüm. Gidip ortada bir sebep yokken babama sarılabildim.”

    “EMDR sırasında, yaşadığım taciz anını resmen tekrar yaşadım. Çok korkunçtu. Sonrasında babama sarıldığımı hayal ettirdi doktor bana. Hislerim hakkında konuştuk. İçimde çocuksu bir huzur ve özlem vardı. Kendimi inanılmaz huzurlu hissetmiştim. Yaşadığım hislerin tarifi yok. Taciz anındaki kötü hislerimin de babama sarıldığım andaki güzel hislerim de çok farklıydı. Bu anı bilincimde mi beynimde mi ruhumda mı neredeyse tam olarak bilmiyorum ama hissettiğimde hala tarif edemediğim bir farkındalık ve his içerisindeydim. Düşündükçe bu terapi yöntemi bana mucizevi geliyor. Şimdi bundan bağımsız başka bir konu üzerinde tekrar EMDR yöntemini deneyeceğiz. Bunun için çok heyecanlıyım. Kesinlikle EMDR terapisi muhteşem bir şey. Bazı şeylerle yüzleşmek çok zor, hatta korkunç. İnsanların kendi içlerinde bilip ama yine de kendine bile kabul ettiremediği şeyler olabiliyor. Ama korksak bile cesaret etmeliyiz çünkü sonucunda çok farklı farkındalıklar ediniyoruz.”

    4) Bayan E. C.’nin EMDR Terapi yorumları

    Bayan E. soruları şöyle cevapladı:

    1. E. C.

    2) Kadın

    3) 33

    4) 21 Şubat 2023’te başladım. 2 ay kadar sürdü.

    5) Nermin Sarıbaş

    6) Deprem korkusu

    7) Deprem korkumu yenmek ve yakın zamanda yaşanmış olan Kahramanmaraş depreminden kaynaklı tetiklenmelerimden kurtulmak

    8) 2 ay gittim

    9) Haftada 1

    10) Evet karşıladı

    11) Geçmiş yaşam deneyimlerimde kaynaklanan tetiklenmelerimi keşfettim ve bu tetiklenmelerimi hallettik. Çocukluğumun geçtiği evde 99 yılında depremi yaşamıştım, o sırada 9 yaşındaydım. Sesler, görüntüler, bağırmalar dün gibi aklımdaydı ve tekrar deprem olursa öyle bir kaosla baş edemeyeceğime dair inançlarım ve beden duyumlarım vardı. Çocukluğumun geçtiği evle hiç bir zaman vedalaşamamış olduğumu da EMDR seansı sırasında fark ettim (bunu fark etmek benim için çok aydınlatıcıydı). Evimizle, anılarımla, mahallemizle sağlıklı bir vedalaşma yapabildim. En nihayetinde terapinin sonunda yoğun deprem korkum, TV’de gördüğüm ve etkisinden çıkamadığım görüntülerle ilgili rahatsızlığım tedavi edilmiş oldu.

    12) Anılarda rahatsız edici durumlar işlenirken o anının içine giriyorsunuz bazen beden duyumlarını o günkü gibi yaşıyor olmak rahatsız edici fakat terapist seçimi de burada önemli rol oynuyor. Ben çok rahatsız edici bir deneyim yaşamadım.

    13) EMDR Terapisi çok dönüştürücü ve mucizevi. Aynı zamanda da bir o kadar tetikleyici ve sarsıcı olabiliyor o nedenle almak isteyenlerin eğitimine güvenecekleri bir terapist seçmeleri en mühim mesele.

    5) Bayan A. F. A.’nın EMDR Terapi yorumları

    Bayan A. F. A. sorulara şu cevapları verdi:

    1) A. F. A.

    2) Kadın

    3) 42

    4) 2016-2018 sonra 2023’te tamamlama için 5-6 ay

    5) 7 yıl Emdr ve psikodrama eğitimi almış bir psikoterapistten

    6) Kaygı bozukluğu

    7) Düşünce, duygu ve davranış değişikliği

    8) Totalde 2,5 yıl

    9) Haftada 1

    10) Karşıladı

    11) Bazı anılarımı yeniden işlemek vb.

    12) Bazı anılarla yüzleşmek

    13) Değişik bir deneyim olduğunu söylerdim.


    Deneyimlerini benimle paylaşan herkese teşekkür ederim. Paylaşımlar geldikçe buraya ekleyeceğim. Siz de EMDR terapisi gördüyseniz, sürece dair düşüncelerinizi yazının yorum kısmından paylaşabilirsiniz, ben de onları buraya eklerim.

  • Çocuk psikoloğu: Kimdir, ne yapar, nasıl olunur?

    Çocuk psikoloğu mu arıyorsunuz?

    Çocukluk döneminde fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçların doğru ve zamanında giderilmesi sağlıklı gelişim için ön koşuldur. Anne ve babaların, çocuklarının sağlıklı gelişimi için her türlü fedakarlığa hazır olmakla birlikte kimi zaman gözden kaçırdıkları noktalar da olacaktır. Bu durum ebeveynin yetersizliği gibi algılanmaktan çok her anne babanın karşılaştığı bir sorun olarak düşünülebilir.

    Her çocuk ihtiyaçları, ihtiyaçlarının ne düzeyde olduğu ve her yaş aralığında değişen ihtiyaçların neler olduğu konusunda farklılık gösterir. Ancak belli başlı genel geçer gelişim basamakları hakkında bilgi sahibi olmak çocuğa yaklaşım açısından yarar sağlayacaktır.

    Genellikle çocuğun beslenme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları ebeveyn tarafından kolayca fark edilir ve giderilir. Bunun yanı sıra çocuk gelişiminde oldukça önem taşıyan psikolojik ihtiyaçlar ise çoğu zaman fark edilmesi zor olmakta ve giderilmesinde geç kalınmaktadır.

    Temel güven duygusu, sevgi ve kabul görme, bağımsızlık kazanımı, girişkenlik gibi çocuğun psikolojik ihtiyaçlarının en az fiziksel ihtiyaçlar kadar giderilmesi gerekmektedir. Psikolojik ihtiyaçların tam olarak karşılanmaması veya bazı ebeveynler tarafından görmezden gelinmesi, çocukta birtakım uyumsuz davranışlara ve gelişimsel sorunlara sebep olmaktadır. Ebeveynler çoğu zaman çocuklarındaki davranışsal değişimler ile bu durumu fark etmekte ve ne yapılacağı konusunda endişelenmektedir.

    Belli dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarının kaçırılmış olması anne babayı kötü ebeveyn yapmayacaktır.  İyi bir anne baba olmanın koşulları arasında çocuğu iyi gözlemlemek ve çocuktaki değişimleri görebilmek yer alır. Çocuğundaki ruhsal ve davranışsal değişimleri gören anne baba, kendi başına sorunları çözemiyorsa, bir çocuk psikoloğuna danışarak bu sorunların üstesinden gelebilir.

    Çocuk psikoloğu ihtiyaç haline neden gelir?

    Bebeklerde ve çocuklarda görülen psikolojik ve davranışsal sorunlara birçok faktör neden olabilir. Bazı bebeklerde genetik yapıya bağlı gelişim anormalileri görülür. Bazısında kızamıkçık gibi viral enfeksiyonlar risk faktörü oluşturmaktadır. Bununla beraber prematüre doğan bebekler de bilişsel gelişim ve dikkat problemleri yaşama konusunda risk altındadır.

    Bebekler ve çocuklar sosyal ve çevresel etmenlerden de etkilenmektedir. Örneğin ailede yaşanan boşanma, aile çatışması, aile içi şiddet, alkol veya madde kullanımı, stresli yaşam olayları ya da yoksulluğun şiddetli yaşandığı ailelerde çocukların psikolojik sorun yaşaması yüksek olasılıktır. Son olarak da özellikle annede depresif örüntüler gördüğümüz çocuklar psikiyatrik sorun yaşamaya yatkındırlar.

    Çocuklarda görülen psikolojik bozuklukların kökeninde kalıtımsal ve çevresel nedenler olduğu kadar biyolojik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçların engellenmesi de yatmaktadır. Bu bakımdan çocuğun yaşına göre psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının ne ölçüde giderilip ne ölçüde engellendiğini bilmek sorunu anlamak açısından önem taşır.

    Çocuğun temel psikolojik ihtiyaçlarının engellenmesi

    Doğumla birlikte başlayan gelişim ve eğitim sürecinde ilk karşılaşılan yer aile ortamıdır. Yeni doğan bebeğin genel olarak ihtiyaçları fiziksel olmakla birlikte zaman içinde birey geliştikçe sosyal ve psikolojik ihtiyaçlar da gelişime eklenir. Bu ihtiyaçların başlangıçta aile ortamında çocuğa bakım verenler tarafından karşılanması beklenir. Özellikle çocukların yaşamının ilk üç yılında ebeveyne güvenli bağlanma geliştirmeleri en önemli kazanımlar arasında yer almaktadır. Bu dönem çocuğun yaşamında kritik bir öneme sahip olup çocukluk dönemi psikiyatrik bozukluklarında göz önünde bulundurulan konular arasında yer almaktadır.

    Güvenli bağlanma, bebeğin ona bakım veren kişi tarafından sevildiğini ve değer verildiğini hissetmesini sağlar. Bebeğin beslenme, uyku, boşaltım gibi temel ihtiyaçlarının ihmal edilmeden düzenli olarak karşılanması bebekte anneye veya bakım veren kişiye güveni oluşturur. Bebek ne zaman ihtiyacı olsa annenin yanında olacağını ve onu rahatlatacağını bilir. Güvenli bağlanma bebeğin hem anneye olan güvenini hem de kendine olan güvenini beslemektedir. Bu sayede çocuk etrafı merak eder, çevreyi keşfetmeye başlar ve çocuğun bilişsel gelişimini büyük oranda destekler. Diğer taraftan da kendine güvenen çocuğun bu sayede sosyalleşmesi de sağlanmış olur.  

    Çocuk güvenli bağlanma kazanmışsa üzgün veya mutsuz hissettiğinde ya da rahatsız edici bir durum yaşadığında annesine olan güveni onun huzur bulup rahatlamasını sağlar. Aynı şekilde annenin de bebeğe bağlanması önem taşır. Bebeğe bağlanan annenin bebeği istismar ve ihmal etme olasılığı da azalmış olur. Ayrıca bu annelerin ebeveynlik tarzlarında birçok zorlu durumla başa çıkma kapasiteleri de geniş olmaktadır.

    Çocuğu destekleme ve onu her haliyle kabul etme anlayışı çocuğun kendine olan güvenini geliştirerek hem insanlarla olan ilişkisinde hem de okul başarısında büyük rol oynayacaktır. Ancak çocuk için sağlıklı gelişim ortamı sunulmaz ve çocuk davranışlarını, duygularını ifade etme konusunda engellenirse birtakım psikolojik sorunlar baş gösterecektir. Cezalandırıcı, sert, katı ebeveyn tutumları, yanlış eğitim, sosyal öğrenme yoluyla model alma gibi nedenlerle birlikte çocukta uyumsuz davranışlar ve psikolojik problemler ortaya çıkmaktadır.

    Çocuğun ebeveynle olan iletişiminde, sosyal çevreyle olan ilişkilerinde, okul yaşantısında ve davranışlarında bozulmalar görülmeye başlanmasıyla bu durum psikolojik destek alma ihtiyacını doğurur. Çocuğun bu ruhsal buhranında ebeveyne düşen en büyük görev kısa sürede çocuktaki değişimleri görebilmek, onu yargılamadan anlamaya çalışmak ve sağaltımı için gerekli psikolojik desteği almasına yardımcı olmaktır.

    Çocuğun psikolojik desteğe ihtiyacı olduğu nasıl anlaşılır?

    Bir çocuğun psikolojik sorun yaşadığını gösteren temel ölçüt çoğu zaman onun davranışlarındaki uyumsuzluk ve değişimlerdir. Birçok çocuk yaşadığı psikolojik sorunla başa çıkma yöntemi olarak çeşitli davranışlara başvurmaktadır. Çocukla iletişim kurmada güçlük çekiliyorsa ve eskiye oranla davranışlarında ciddi değişimler söz konusu ise bazı durumlardan şüphelenilebilir.

    Çocuk gelişiminin seyrinde psikiyatristlerin ve çocuk psikologlarının kabul ettiği bazı sınıflandırmalar vardır. Normal ve anormal davranış olarak adlandırılan bu sınıflandırma uyumlu ve uyumsuz çocuk olarak da tanımlanmaktadır.

    Uyum denilen kavram çocuğun içinde yer aldığı sosyal ortamda çevresindekiler ile dengeli bir iletişim ve ilişki kurabilmesi bunu sürdürebilmesidir. Uyumsuz çocuk olarak adlandırılan çocuklar ise içinde bulundukları sosyal ortamda başkalarıyla iletişim ve ilişki kurmada zorluk çeken çocuklardır. Bu çocuklar ilişki kurmada ve iş birliği yapmada güçlük çekerler. Dışarıdan birilerinin müdahalesiyle iyileştirilmeye çalışılsa da düzelmeyen davranış kalıplarına sahip çocuklar olarak da düşünülebilir.

    Ebeveynler tarafından uyumsuz davranış gösteren çocuklar çoğu zaman yaramaz, geçimsiz, huysuz, sinirli, olarak nitelendirilir. Ancak çocuğun göstermiş olduğu her istenmeyen davranış uyumsuz davranış kategorisine girmez. Hızlı bir büyüme ve gelişim içinde olan çocuklar her yaş aralığında yeni hareketler ve deneyimler kazanmak ister. Çocuklar bu gelişim dönemlerinde farklı koşullarla ve zorluklarla karşılaşırlar.

    Değişen koşullara uyum sağlama yetenekleri her çocukta farklılık göstermekle birlikte geçici uyum bozuklukları da yaşanması normaldir. Bu nedenle çocuğun gerçekten uyum sorunu yaşamayıp yaşamadığını anlamak için bazı ayrımlar yapmak gerekmektedir. Bu ayrımlara çocuğun yaşına bağlı hangi gelişim döneminde olduğu gözetilerek varmak mümkündür.

    Belirli gelişim dönemlerinde yaşanan olumsuz davranışlar bir uyum sorunu olmaktan ziyade gelişimsel özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin 2-4 yaş arası çocuklarda görülen inatçılık normal bir gelişim sürecinin parçasıdır. Benzer şekilde 3-6 yaş arasında yaşanan cinsel kimlik ve özdeşim sorunları geçici olabilir.

    Çocuklar için yine önemli olan yaş aralığı 6-12 yaş çocuğun okula başlamasıyla okul başarısı kazanma isteğinin olduğu kritik bir yaş aralığıdır. Çocuk okumayı, yazmayı öğrenmek, problem çözmek veya okuldaki birtakım becerileri kazanmak uğraşındadır. Bu sorumlulukları yerine getirdiği ölçüde takdir edilme ve onay kazanma arayışındadır. Bu yüzden de çocuk ebeveyn ve öğretmenleri tarafından onaylanmalı ve beğenilmelidir. Çocuk bu dönemde yeterince desteklenmez aksine çok sık eleştirilirse çocukta başarı duygusu yerine aşağılık duygusu yerleşir. Ailesi tarafından görmezden gelinen veya yetersiz görülen çocuklarda bu duygunun gelişimi sık görülür. Aşağılık duygusu çocukta farklı psikolojik sorunların oluşmasına neden olan yıkıcı bir duygudur.

    Çocukluk döneminde yaşanan bir başka sorun da yalan söyleme davranışıdır. Okul öncesi dönemdeki çocuklar kimi zaman yalan söylemekle birlikte gelişimle paralel giden bir yalan söyleme davranışı devam ediyorsa o zaman bir sorundan şüphelenilebilir.

    Tuvalet alışkanlığı kazanımından sonra çocuk tekrardan altını ıslatmaya başlamışsa bu davranış uyum sorununu akla getirmelidir. Bir başka uyumsuz davranış ise çocuğun yeni bir kardeşi olduğunda kardeş kıskançlığı yaşamasına bağlı olarak ortaya çıkan uzun süreli sinirlilik, huysuzluk ve kıskançlık davranışlarıdır.

    Görüldüğü gibi bir çocuğun gelişiminin belli dönemlerinde yaşadığı birtakım duygulanımlar ve olumsuz davranışlar uyumsuzluk göstergesi olarak değil gelişimsel bir özellik olarak ele alınmaktadır. Ancak gereğinden fazla süren uyumsuz davranışlar devamlı kendini gösteriyor ve çocuk daha önceki halinden bambaşka bir kişiye doğru yol alıyorsa çocuğun bir desteğe ihtiyacı olduğu akla gelmelidir.

    Çocuklar ve ergenlerde görülen psikolojik sorunların çeşitleri

    Çocuk psikiyatristleri ve çocuk psikologları çoçuklarda ve ergenlerde üç temel psikolojik bozukluk kategorisi olduğu konusunda uzlaşmaktadır: Bunlardan ilk ikisi yoğunlaşma yeteneğini zayıflatan dikkat sorunları ve sapkın davranışın dışa yöneldiği suça eğilim ya da aşırı saldırganlık içeren dışşallaştırma sorunlarıdır. Dışsallaştırma sorunları davranım bozukluğu olarak adlandırılmaktadır. Üçüncü başlık ise sapkın davranışın büyük oranda içe yani çocuğun kendisine doğru yöneldiği içselleştirme sorunlarıdır.

    Bu üç kategorinin yanı sıra çocukların zeka düzeylerindeki ilerilik veya gerilikler de incelenmesi gereken konulardandır. Öncelikle üç ana başlık üzerinde biraz daha bilgi sahibi olmak adına bunları inceleyelim.

    • Dikkat Sorunları: Çocuğun herhangi bir konuya veya duruma konsantre olmasını engelleyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu bu kategoride yer almaktadır. Daha önce bu rahatsızlığı detaylıca incelemiştik bu nedenle üzerinde fazla durmayacağız. 
    • Dışsallaştırma (Davranım) Sorunları: Çocukta görülen yüksek düzeyde saldırganlık, zorbalık, itaatsizlik, aşırı hassasiyet ve tehditkar davranışlar içeren davranış örüntüsüdür. Bu tip davranış örüntüsünün çocuklarda görülme yaşı farklılıklar göstermektedir.

    Kimi çocuklarda davranım bozukluğu erken çocukluk döneminde (0-6 yaş) başlamaktadır. Bu çocuklarda davranım bozukluğu tedavi edilmezse ergenlik dönemi ve daha ileri yaşlarda sapkın davranışın devam etme olasılığı yüksektir. Kimi çocukta ise davranım bozukluğu ergenlik döneminde başlamaktadır.

    Ergenlik döneminde ortaya çıkan davranım bozukluğu suça yönelik davranış eğilimi bakımından nispeten daha tehlikeli olabilmektedir. Ancak erken çocuklukta başlayan davranım bozukluğunun ergenlikte daha şiddetli olacağı da belirtilmektedir. Bu nedenle ergenlik döneminde yaşanan davranım sorunları genelde daha geçici olmaktadır. Anne babalar veya öğretmenler çocukta davranım bozukluğu olduğundan, şu durumlarda endişe edebilirler: Başkalarına sık sık zarar verme, okuldan kaçma, eşya çalma, hayvanlara ve insanlara acımasızca davranma, kavga başlatma eğiliminde olma, başkalarının eşyalarına zarar verme, insanlara göz dağı verme vb.

    • İçselleştirme Sorunları: Adından da anlaşılabileceği gibi içselleştirme sorunlarında çocuk kendine dönük sapkın davranışlar gösterme eğilimdedir. İçselleştirme sorunları kategorisinde yer alan bozukluklar arasında yeme bozuklukları, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları, altına kaçırma bozuklukları yer almaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu bozuklukların yanında otizm, öğrenme güçlüğü ve  konuşma güçlüğü, tik bozuklukları, kekemelik, okul korkusu, sosyal fobi, özgül fobi, travmatik yaşantıya bağlı stres bozukluğu gibi pek çok psikolojik sorun için çocukların psikolojik destek alması mümkündür.

    Kimler çocuğa psikolojik destek sunabilir?

    Anne babaların çocuğun ruhsal gelişimindeki bazı aksaklıkları fark etmesiyle “Şimdi ne yapacağım?” sorusu akıllarını kurcalamaktadır. Bu noktada güvenilir ve doğru psikolojik destek alınması çocuğun ruhsal sağlığı açısından oldukça önemlidir.

    Öncelikle psikoloji lisans bölümü, rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümü ya da psikiyatri alanında eğitimini tamamlamış olan uzman kişilerden bu desteklerin alınması şarttır. Çocuk psikolojisi alanında çalışan uzmanların unvanları olarak karşımıza çocuk psikoloğu, çocuk psikiyatristi ve  okul psikoloğu çıkmaktadır. Çocuktaki psikolojik bozuklukları keşfeden çoğu zaman anne baba olmakla birlikte, okul çağındaki çocukların öğretmenleri de sorunları fark edebilmektedir. Çocuklardaki sorunları fark eden öğretmenler anne babayı bilgilendirdikten sonra çocuğu okul psikoloğuna yönlendirme de aracı olabilir. Okuldaki psikolojik danışman ile görüşen çocuk için eğer gerekli görülürse daha ileri düzeydeki vakaların çözümü için çocuk psikiyatristine veya özel alanda çalışan çocuk psikoloğuna yönlendirme yapılabilir.

    Çocuk psikoloğu veya ergen psikoloğu kimdir?

    Çocuk psikoloğunu tanımlamadan önce çocuk dediğimiz grubun yaş aralığının 0-18 yaş grubundan oluştuğunu belirtmek gereklidir. Her yaş grubunun  bebeklik(0-2 yaş), okul öncesi dönem(3-6 yaş), okul çağı dönemi(6-12 yaş), erken ergenlik dönemi(12-14 yaş) ve ergenlik(14-18 yaş) gibi alt yaş grupları da olmasına rağmen çocuk psikolojisi alanında çalışan uzmanlara genel olarak çocuk ve ergen psikoloğu denilmektedir. Özellikle ergenlik döneminde olan çocuklar çocuk ifadesinden hoşlanmadıkları için bu yaş grubundaki çocuklara ergen ifadesi kullanılmaktadır. Bunun yanında ergenlik döneminde yaşanan psikolojik sorunlar daha özelleşmekte olduğundan böyle bir ayrımın yapılması gerekli de olmaktadır.

    Çocuk ve ergen psikoloğu genellikle çocuk ve ergen psikiyatristi ile karıştırıldığından, bu ayrımı yapmak da yerinde olacaktır. Toplumda psikolog ve psikiyatrist kavramları iç içe geçmiş gibi görünmekte ancak bu iki alan aldıkları eğitimler bakımından çok büyük farklılıklar içermektedir.

    Kısaca bahsetmek gerekirse psikiyatrist; tıp fakültesinden mezun olarak sonrasında dört yıllık psikiyatri eğitimi almış doktorlara denilmektedir. Bu sayede hem bedensel rahatsızlıklara hem de insanın ruhsal yapısına hakim olan bir uzmanlık alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Psikologlar ise dört yıllık fen-edebiyat fakültesi psikoloji bölümü mezunu olan kişilerdir. Bu iki meslek çoğu zaman birlikte çalışsa da mesleki yeterlilikler açısından bazı farklar bulunmaktadır. Mesela çocuk psikoloğunun ilaç yazma yetkisi yoktur. Bu nedenle çocuğunuzu psikologa götürdüğünüzde eğitim bilgilerine bakarak psikolog ile psikiyatrist arasındaki ayrımın mutlaka farkına varmalısınız.

    Çocuk ve ergen psikoloğu başlığına dönecek olursak bu alanda hizmet veren kişilerin dört yıllık psikoloji bölümü veya psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü tamamlamış olması gerekmektedir. Bunun üzerine psikoloji alanında yüksek lisans eğitimi ve gerekli çocuk psikolojisi eğitimleri ile çocuk alanında çalışmak için uzmanlık kazanılmaktadır. Tek başına lisans eğitimi almış olmak çocuk psikoloğu olmak anlamına gelmemektedir.

    Uzman seçiminde dikkat edilmesi gerekenler arasında uzmanın lisans ve yüksek lisans eğitimleri, çocuklarla aktif görüşme yapıp yapmadığı, oyun terapisi ve çocuk testleri eğitimi almış olması ve çocuk ile ilgili almakta olduğu diğer eğitimler yer almaktadır. En çok da dikkat edilmesi gereken konu anaokulu öğretmenlerinin kendilerini çocuk psikoloğu olarak göstererek mesleği kötüye kullanmalarıdır. Anne ve babalar bu konuya büyük özen göstermeli ve çocuğunu uzmana emanet etmeden önce mutlaka uzmanın eğitim belgelerine bakmalıdır.

    Çocuk psikoloğu hangi yöntemlerle çalışır?

    Çocuk psikoloğu, bebeklik döneminden ergenlik dönemine kadar uzanan çocuk ve ergen gelişimi alanında yer alan çocuğun fiziksel, sosyal ve psikolojik gelişimlerini takip eden, aynı zamanda çocuğun yaşadığı psikolojik ve sosyal problemlerin takibinde olan kişidir. Aynı zamanda çocuğun gelişimini ve ruhsal durumunu çocuğun ailesi ile paylaşmak, aile ile işbirliğine girerek bir takım sorunların üstesinden gelmek de çocuk psikoloğunun başlıca görevlerindendir.

    Toplumda, “ciddi bir sorun olmadıkça psikoloğa danışmaya gerek yok” gibi bir algı olsa da çocuğunuzun sorun yaşasın veya yaşamasın 0-6 yaş aralığında gelişimsel ve ruhsal sağlığı için belli aralıklarla çocuk psikoloğuna görünmesi gereklidir. “Çocuk bu, geçer.” demek çocuğu önemsememek, onunla ilgilenmemek olacaktır. Bu nedenle çocuğun gelişimsel dönemlerindeki gecikmelerin ciddiye alınmaması veya çocuktaki diğer psikolojik sorunların “büyüyünce düzelir” diyerek ertelenmesi daha büyük sorunlara sebep olabilir.

    Çocuk psikoloğunun çocuklarla çalışırken kullandığı yöntemler oldukça zengindir. Günümüzde tek bir metoda bağlı kalmadan farklı yöntemler kullanılması psikolojik desteğin daha etkili olmasını sağlamaktadır. Çocuk psikologlarının kullandığı yöntemler şu şekilde sıralanabilir.

    • Oyun Terapisi: Söz konusu çocuklar olunca akla gelen ilk aktivite şüphesiz ki oyun olacaktır. Özellikle erken çocukluk döneminde oyun terapisi uygulamaları ile oldukça güzel sonuçlar alınmaktadır. Küçük yaştaki çocukların dil yetenekleri ve kendilerini ifade etme yetenekleri tam olarak gelişmemiş olduğu için oyun ve oyuncaklar aracılığı ile kendilerini ifade etmeleri kolaylaşmaktadır. Çocuklar için oyun sadece eğlence aracı değil aynı zamanda bir iletişim aracıdır. Normal şartlarda çocuğa soru sorup cevap bekleyerek sorunları çözmek pek olanaklı değildir. Bu nedenle oyun terapisi çocukların yaşadıkları sorunları, kendi davranış, duygu ve düşüncelerini açığa çıkarmasını kolaylaştırmaktadır. Çocuk psikoloğunun çocuk için sunduğu oyun odasında çocuk dilediği oyuncağı özgürce seçebilmekte ve yaratıcı oyunlar oynayabilmektedir. Kendini oyun odasında özgür hisseden çocuk onu etkileyen olumsuz olayları, bastırdığı duyguları ve düşünceleri, yaşadığı sorunları psikolog gözetiminde açığa çıkarır.
    • Çocuk Gelişim Testleri: Çocuk gelişim testleri normal ve sağlıklı gelişim seyrinin takibi ve erken tanı için çok önemlidir. Çocukta gelişim geriliklerinin saptaması için zihinsel, sosyal, algı, motor becerilerinin düzenli olarak takip edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle çocuk psikologlarının en sık kullanığı test gruplarından biridir.
    • Çocuk Dikkat Ve Algı Testleri: Odaklanma sorunu, dikkat dağınıklığı veya yerinde duramama gibi sorunlar yaşayan çocukların dikkat ve algılarını ölçmek amacıyla kullanılan testlerdir.
    • Çocuk Zeka Testleri: Zeka testi, üstün yetenekli ve yaşıtlarının ilerisinde görülen çocuklara gerekli görülürse uygulanabilir veya farklı gelişen ve yaşıtlarından geri kalarak öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklara uygulanır. Ancak bu testler uzman kişi tarafından yapılmalıdır.
    • Çocuk Resimleri: Konu çocuklar olunca resim yapmak da ilgilenilen alanlar arasında girmektedir. Çocuklar resmi aynı oyun gibi bir iletişim aracı olarak kullanmaktadır. Hissettiklerini yaptığı resme yansıtan çocuk resimleri üzerinden uzman psikolog tarafından yorumlanır.
    • Çocuk Odaklı Aile Terapisi: Bu yaklaşımda çocuk tek başına değil ailesi ve aile üyeleri ile etkileşimi açısından ele alınır. Çocuğun yaşadığı sorun üzerinde her aile üyesinin etkisi saptanmaya çalışılır ve çocuk için her üyenin yapabilecekleri belirlenir. Ailede bireylerin etkileşimleri ve bu etkileşimlerin çocuk üzerindeki yansıması ortaya çıkartılır.

    Çocuk psikoloğu ne yapmaz?

    Çocuk psikologları, üniversitelerin eğitim fakültesi ya da fen-edebiyat fakültesi mezunu olup psikoloji alanında yüksek lisans yapmalarından dolayı hekim statüsünde değillerdir. Bu sebeple çocukların bedensel yakınmaları veya ciddi ruhsal bozukluklar için kesin tanı koyarak ilaç yazma yetkileri yoktur. İlaçlı tedaviyi tıp fakültesi mezunu psikiyatristler yapmaktadır. Bu nedenle çocuk psikologları genellikle çocuk psikiyatristleriyle iş birliği içinde çalışmaktadır. Çocuk psikiyatristi eğer gerekliyse çocuğa ilaçla birlikte terapi görmesini uygun görebilir ve bunu çocuk psikologlarından talep edebilir.

    Çocuk psikologları daha önce belirtmiş olduğumuz gibi çocuklara psikolojik destek verme sürecini psikoterapi yaklaşımlarıyla sağlamaktadır. Bu nedenle çocuğunuzu ilk etapta çocuk psikoloğuna götürebilir, genel ruhsal analizi için çocuk psikologlarından destek alabilirsiniz. Yaşanılan sorun için gerekirse psikolog sizi çocuk psikiyatristine yönlendirecektir.

    Çocuk psikoloğu arayan ailelere öneriler

    Ülkemizde psikoloğa gitmek çoğu zaman uzak bir ihtimal olarak akla gelmektedir. Bu durum çocuklar için biraz daha olumlu karşılansa da yine de ailelerin bu konuda eksikleri olduğu görülmektedir. Aileler çocukları ile ilgili yaşadıkları sorunları kendi başlarına veya çocuğun öğretmenleri aracılığıyla çözmeye çalışmaktadır. Bu durum öğretmenleri de zora sokmakta çoğu zaman aileleri memnun etmek uğruna yanlış önerilerde bulunulmaktadır. Bu nedenle çocuğu psikolojik destek alacak ailelerin dikkat etmesi gereken hususlar mevcuttur.

    • Çocuğunuzu psikoloğa götürme kararı aldıktan sonra gideceğiniz çocuk psikoloğunu eğitim bilgileri, kliniği, uzmanlık alanları olmak üzere detaylıca araştırmalısınız. Eğer gerekirse psikoloğun diplomasını da görmek isteyebilirsiniz.
    • Psikoloğun aktif şekilde çocuklarla görüşmeler yapıyor olmasına, oyun terapisi, test eğitimleri ve diğer çocuk eğitimlerini almış olmasına da dikkat edilmelidir.
    • Çocuk gelişim bölümü mezunları veya öğretmenler psikologluk yapamaz. Gittiğiniz kurumlarda veya özel kliniklerde bu konuya özellikle özen göstermelisiniz. Çocuğunuzun sorunu için çocuk psikoloğu ünvanı almaya hak kazanmış kişilerle görüşmeler yapılmalıdır.
    • Çocuğunuzun hangi konuda desteğe ihtiyacı olduğunu ve çocukla ilgili evdeki, okuldaki, sosyal ortamdaki gözlemlerinizi kayıt altına alarak bunları gerekli olduğunda psikolog ile paylaşabilirsiniz.
    • Ebeveynin bu dönemde çocuğa baskı yapmaması ve psikolojik destek almaya başlayan çocuğa “Bugün ne konuştunuz; hadi anlat bakalım?” diye ısrarcı davranmaması da gerekmektedir. Çocukların özel alanlarına saygı göstermek ve onların sınırlarını korumak önemlidir.
    • Çocuğunuzun psikolojik destek aldığı süre boyunca psikoloğun sizinle görüşme isteklerini geri çevirmeden çocuk hakkındaki gözlemlerinizi psikologla paylaşmalı ve üzerinize düşen sorumluluğu almalısınız.
    • Bu süreçte çocuk tek başına değil aile içinde ve sizlerin de katkısı olduğu sorunlarla yüzleşecektir. Bu yüzden psikolog aile görüşmeleri talebinde sıklıkla bulunacak ve sizi de işin içine katacaktır.

    Çocuk psikoloğu ile ilgili düşüncelerinizi yazının yorum kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

    Referanslar
    1. Smith, Jeffrey Trawick. Erken Çocukluk Döneminde Gelişim. İstanbul: Nobel Akademik Yayncılık, 5.basım, 2017.
    2. Chapman, Gary, R. Campbell, Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili, İstanbul, 2005.
    3. Bee, Helen.  Çocuk Gelişim Psikolojisi.  İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1.basım  2009.
    4. Yalom, Irvin. Okul-öncesi Çocukların Terapisi. İstanbul: Prestij Yayınları, 2.basım 2014
    5. Bakırcıoğlu Rasim, Çocuk Ruh Sağlığı ve Uyum Bozuklukları, Ankara, 2002.
    6. Yavuzer Haluk, Okul Çağı Çocuğu, İstanbul, 2004.
  • Öğrenilmiş çaresizlik nedir?

    Öğrenilmiş çaresizlik, psikolojideki, özellikle de psikoterapi alanındaki önemli kavramlardan biridir. Bu yazıda, öğrenilmiş çaresizlik hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşabileceksiniz.

    Çaresizlik nedir?

    Çaresizlik, bireyin isteği dışında meydana gelen olay veya durumlar karşısında müdahalede bulunamaması ve birey için seçeneklerin olmaması nedeniyle çözüm geliştirememesi hali olarak tanımlanmaktadır. Bireyin çaresizlik yaşadığı olaylara; karşılıksız sevgi/ilgi, ekonomik yönden yaşanılan sıkıntılar, tedavisi zor olan veya mümkün olmayan hastalıklar ve bir yakınının ölümü gibi olaylar örnek olarak gösterilebilmektedir. Bu türden acı veren durumlar karşısında bireyin çaresiz olması yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.

    Çaresizlik ve öğrenilmiş çaresizlik aynı şey mi ?

    Gerçekte çaresiz olunmadığı halde çaresiz olduğunu zannedip ve bu nedenle de aslında çözülebilecek olan sorunu çözmek için hiçbir çabanın harcanmaması durumu öğrenilmiş çaresizlik olarak nitelendirilmektedir. Çaresizlikte ise birey çaresiz olduğunun farkında olup çare üretmek için pasif kalmamakta ve  çözümler üretmeye çalışmaktadır. Bu nedenle çaresizlik ve öğrenilmiş çaresizlik birbirlerinden farklı şeylerdir.

    Öğrenilmiş çaresizlik nedir?

    İnsanoğlu gelişim gösterdiği andan itibaren öğrenmeye meraklı ve her şeyi öğrenebilen bir varlıktır. Diğer bir ifadeyle öğrenme isteği isteği insanın doğasında vardır. İlgili bir literatürde insanın refleks hareketleri dışında tüm davranışları öğrendiği veya öğrenmiş olduğu belirtilmektedir. Önce öğrenilen her bilgi veya olgu daha sonra öğrenilecek olan bilgi veya olguları etkilemektedir. Çünkü insan sadece olumlu/pozitif bilgileri değil olumsuz/negatif ve hatta kendisine zarar verecek bilgileri veya davranışları da öğrenebilmektedir. Bu bağlamda insanın öğrenmiş olduğu olumsuz olgulardan birinin öğrenilmiş çaresizlik olduğu literatürde belirtilmektedir (Düzgün ve Hayalioğlu, 2006). Öğrenilmiş çaresizlik bireyin herhangi bir durum karşısında birçok kez denemesine rağmen başarısız olması ve yeniden denese bile başarısız olacağını düşünmesi, başarısızlığı başka olaylar karşısında da genelleştirmesi, deneme cesaretini artık kendinde görememesi, yeni çözümler aramaktan vazgeçmesi ve pasif bir duruma geçmesi halidir.

    Öğrenilmiş çaresizlik kavramının tarihçesi

    Öğrenilmiş çaresizlik kavramının, 1960’lı yıllarda Martin Seligman ve arkadaşları tarafından Pennsylvania Üniversitesi’nde köpekler üzerine yapılan deney ile birlikte köpeklerde gözlenilen davranış sonucunda ortaya atıldığı belirtilmektedir. Seligman’a göre, köpeklere verilen şoklar üzerine köpeklerin bir süreden sonra tepki vermemeleri öğrenilmiş çaresizlik ile açıklanmaktadır. Yani köpeklerin şok verme eylemine karşı bir kabullenme geliştirdikleri ve bu nedenle de tepki vermedikleri söylenmektedir.

    Köpeklerin acıdan kaçma davranışlarını ölçme amacıyla yapılmış olan bu deneyde yirmi dört köpek üç gruba ayrılarak (kaçış grubu, çaresizlik grubu, kontrol grubu) iki aşamalı bir şekilde gerçekleşmiştir.

    İlk aşamada kaçış grubundaki köpekler teker teker içinde kendilerine uygulanacak elektrik şoku içeren ve burunlarıyla dokunduklarında bu elektrik şokunun kesileceği bir butonun bulunduğu bir kabine yerleştirilmiştir. Eğer butona burunlarıyla dokunmadıkları bir durum yaşanır ise elektrik şoku otuz saniye içerisinde otomatik olarak kesilecektir.

    Çaresizlik grubundaki köpekler de aynı şekilde bir kabine yerleştirimiş fakat farklı olarak köpekler elektrik şokunu kesecek olan butona bassalar da buton bozuk olduğundan elektirk şoku kesilmeyecektir.

    Kontrol grubundaki köpekler ise bu aşamaya dahil edilmemiş çünkü ilk iki gruptaki köpeklerde gözlenen davranışlar ile elektirk şokuna maruz kalmayan kontrol grubundaki köpekler arasındaki davranışlar gözlemlenerek yorumlanmıştır.

    Uygulamaya geçildiğinde kaçış grubundaki köpeklere bir anda verilen elektrik şoku sonucu köpekler düğmeye basmaya başlamışlardır ve düğmeye basmayı öğrenmişlerdir. Çaresizlik grubundaki köpekler ise elektrik şoku verildiğinde butona basmışlar fakat buton bozuk olduğundan elektrik şoku kesilmemiştir. Butona basmanın şoku kesmeyeceğini öğrenen köpekler bir süreden sonra butona basmaktan vazgeçmişlerdir.

    Deneyin ikinci aşamasına ise bütün köpekler dahil edilmiştir. Bu aşamada deney kutusu elektrik şoku verilen ve elektrik şoku verilmeyen yani güvenli bölge olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Bir bölümünde elektrik şoku verilen kısım bulunmakta ve köpekler ilk önce bu alana yerleştirilmiştir. Köpeklere dışarıdan elektrik şokunun geleceği sinyali vermek amacıyla beyaz bir ışık kullanılmıştır. Bu beyaz ışık sinyali verildiğinde köpeklerden güvenli bölgeye atlamaları beklenmiştir. İkinci aşamanın sonucunda ise ilk aşamada butona basıp elektrik şokundan kurtulmada başarılı olan kaçış grubundaki köpekler ve ilk aşamada deneye dahil edilmeyen konrtol grubundaki köpekler kısa sürede kendilerine verilen elektrik şokundan kurtulmak amacıyla güvenli bölgeye atlamışlardır.

    İlk aşamada buton bozuk olduğundan dolayı butona basmaktan vazgeçen çaresizlik grubundaki köpeklerden sadece ikisi güvenli bölgeye atlayabilmiş ve diğer altı köpek ise elektirk şokundan kurtulabilmeleri mümkün iken çaresizliği öğrendikleri için çaresiz bir şekilde pasif kalmayı tercih etmiştir.

    Seligman ve arkadaşları tarafından yapılan bu deney ile ‘öğrenilmiş çaresizlik’ davranışı bilimsel bir boyut kazanmıştır. Seligman’a göre canlılar bir olay veya durum karşısında sergiledikleri davranışlarının bir etkisi olmadığına inandıklarında, yani bu etkisizlik halini kabul ettiklerinde öğrenilmiş çaresizlik tepkisi göstermektedirler.

    Öğrenilmiş çaresizlik konusu ile ilgili kediler, fareler ve balıklar gibi canlılar üzerinde de deneyler yapılmış ve çoğunda köpeklerde gözlenilen öğrenilmiş çaresizliği bu canlılarda da görmek mümkün olmuştur. Öğrenilmiş çaresizlik üzerine yapılan bu deneyler 2 sonucu gözler önüne sermektedir:

    1. Canlıların bir durum ile karşı karşıya kaldıklarında bir kontrol sağlayamadıkları veya sonucu değiştiremediklerini gözlemlemeleri çaresizliği kabul etmelerine yani öğrenmelerine ve bu çaresizlik halini genelleştirmelerine neden olmaktadır.
    2. Çaresizliği öğrenen canlıların karşı karşıya kaldıkları durumun sonucunu değiştirmeleri mümkün iken daha önceden edindikleri başarısızlık veya çaresizlik nedeniyle bu canlılar durum karşısında pasif kalmakta ve durumu değiştirmek için herhangi bir çaba göstermemektedir.

    Alan ile ilgili yazılar incelendiğinde öğrenilmiş çaresizlik üzerine birçok tanım gözlenmektedir. Örneğin Donald A. Norman’a göre öğrenilmiş çaresizlik, bir canlının bir olay karşısında davranışlarıyla olaya müdahale edememe halinin daha sonra müdahale edebileceği olaylar karşısına çıksa bile sonucu değiştiremeyeceğini kabul etmesinden dolayı olaya karşı tepkisiz kalma durumu olarak tanımlanmaktadır.

    Mümin Sekman’a göre öğrenilmiş çaresizlik, canlının bir konu hakkında defalarca denemesine karşılık başarısızlık ile yüzleşiyor ise bu canlıda ‘bir daha deneme cesaretini kaybetme’ yani ‘ne kadar denersem deneyeyim sonuç her zaman beni başarısızlığa götürecek’ düşüncesi yer edinir olarak tanımlanmaktadır.

    Doğan Cüceloğlu farklı olarak öğrenilmiş çaresizliği ‘öğrenilmiş acizlik’ olarak nitelendirmekte ve bu terimi ‘Herhangi bir hayvanı bir saat boyunca ne yaparsa yapsın sonuç olarak bir elektrik şok ile karşı karşıya getirin, sonra hayvanın bu elektrik şokundan kurtulabilmesi için farklı bir modül deneyin. Hayvan bu bu yeni modülün kendisini elektrik şokundan kurtaracağını öğrenemediği için hiçbir şey yapma gereği duymaz.’ olarak açıklamaktadır.

    Hasan Tutar da öğrenilmiş çaresizlik yerine ‘öğrenilmiş acizlik’ terimini kullanmakta ve canlının daha önceden edindiği başarısızlık durumunu başarılı olabileceği durumlara aktarmakta yani ‘Ben daha önceden başarısız oldum ve yeni gelişen durumlarda da başarısız olacağım.’ düşüncesinin hakim olduğunu belirtmektedir. Ayrıca canlının başarılı olabileceği durumlarda özsaygı azalması, depresyon ve kaygı problemlerinin yaşandığını da söylemektedir (Aktan ve Yay, 2016).

    Öğrenilmiş çaresizliğin nedenleri nelerdir?

    Öğrenilmiş çaresizlik davranışına sürükleyen nedenler konusunda birçok olgu veya durum ileri sürülmektedir. Örneğin Marks, öğrenilmiş çaresizliğin ortaya çıkmasında başaramama endişesi, başlangıç eksikliği, motivasyonel eksiklik ve kontrolü elinde bulunduramama gibi kişinin kendisinden kaynaklanan etkenleri saymaktadır. Diğer taraftan kişinin içinde bulunduğu toplum da yani sadece kişinin kendisinden kaynaklanan etkenler dışında bulunan faktörler de öğrenilmiş çaresizliğe neden olabilmektedir.

    Yeniliklere ve farklı düşüncelere açık veya değişime açık olan toplumlarda yaşayan bireylerde öğrenilmiş çaresizlik davranışının görülmesi çok düşük bir ihtimaldir. Fakat değişime ve yeniliklere kapalı olan toplumlarda yaşayan bireylerde öğrenilmiş çaresizlik davranışının görülmesi olası bir durumdur. Özellikle çaresizliği öğrenmiş olan bireylerde ‘pasiflik’ ön plandadır (Aktan ve Yay, 2016). Tüm bunların yanı sıra genel olarak öğrenilmiş çaresizliğin nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

    • Kişinin süreki aşağılanma ve hor görülme durumu
    • Kişinin çevresine veya çevresindeki insanlara karşı olan güvenini yitirmesi
    • Kişinin benzer veya farklı olaylar/durumlar karşısında pek çok kez başarısız sonuçlar elde etmesi
    • Kişinin çevresinde gördüğü olumsuz yaşamları/koşulları gözlemlemesi
    • Kişinin kendi iç dünyasında yaşadığı psikolojik sorunları
    • Kişinin kendisine karşı geliştirmiş olduğu güvensizlik sorunları
    • Kişinin sosyal yaşamda bir etkileşiminin bulunmaması, yani sosyal yaşamdan yoksun olması durumu
    • Kişinin başarı elde ettiği durumlar karşısında takdir/motive edilmemesi veya destek görmemesi
    • Kişinin çevresi tarafından sürekli eleştiri malzemesi olarak kullanılması
    • Kişinin ebeveynleri tarafından geliştirilen baskıcı tutumlara maruz bırakılması
    • Kişinin içinde bulunduğu sıkıntılı/stresli bir iş ortamının veya aile ortamının olması
    • Kişinin kendisini yeniliklere veya farklı görüşlere kapatması durumu gibi olgular öğrenilmiş çaresizliğe neden olabilmektedir.

    Öğrenilmiş çaresizliğin 2 temel göstergesi

    1. Kişi yaşamında karşılaştığı veya karşılaşacağı olaylar sonucunda sürekli olarak olumsuz sonuçlar elde edeceğine inanır. Yani karamsarlığın ön planda olduğu söylenebilir.
    2. Kişi inanmış olduğu bu olumsuz sonuçları değiştiremeyeceğini ve bu nedenle de yapacak bir şeyinin olmadığını iddia eder.

    Öğrenilmiş çaresizliğin yol açtığı bozukluklar

    Öğrenilmiş çaresizlik davranışının ciddi anlamda neden olduğu bozuklukların bulunduğu ileri sürülmektedir. Örneğin Seligman ve Maier’e göre bu davranışı gösteren bireylerde motivasyonel, duygusal ve bilişsel alanlarda bozukluklar yaşanabilmektedir. Motivasyonel bozukluk yaşayan bireylerde durumlar karşısında tepki vermeye yönelik isteksizlik, geri çekilme ve kaçınma söz konusudur.

    Duygusal bozukluk yaşayan bireylerde ortamı ne yaparlarsa yapsınlar değiştiremeyecekleri yani çabalarının sonuçsuz kalacağı düşüncesinin yaratmış olduğu stres, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anksiyete, kalp ritminde bozukluk ve kan basıncında artma söz konusudur. Bilişsel bozukluk yaşayan bireylerde ise göstermiş oldukları davranış ve davranışın sonucu konusunda bir ilişki kuramaması ve kontrol kaybı gibi durumların söz konusu olduğu belirtilmektedir (Aktan ve Yay, 2016).

    Diğer taraftan öğrenilmiş çaresizlik yaşayan bireyler ‘nasıl olsa ben bu işi beceremeyeceğim’ diye düşündüklerinden düşünme ve bellek yetenekleri zayıflama göstermektedir. Ayrıca bu bireylerin bir süreden sonra duygularının da zayıfladığı söylenmektedir.

    Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan çocuklar

    Anne ve babalar çocuklarından her zaman başarılı olmalarını beklerler. Buna karşın çocuğun günlük yaşamında başarısızlık yaşamasına neden olabilecek birçok etken bulunabilir. Bu etkenlerden biri, çocuğun yaşamış olduğu olay karşısında bu olayı nasıl algıladığı ve sonucunda nasıl yorumladığı önemlidir.

    Diğer bir ifadeyle çocuğun bir olay/durum karşısında yaşamış olduğu başarı veya başarısızlık onun algılama biçimini etkilemekte ve bu algılama biçimi çocuğun yeni olaylar/durumlar karşısında bir genelleme yapmasına neden olabilir. Bu bağlamda genelleme yapan çocuğun, yaşamış olduğu başarısızlığı değişmeyecek bir problem olarak görmesi kaçınılmaz bir durumdur. Böyle bir sorun yaşayan çocukta düşük benlik algısı ve geleceğe yönelik kaygılar görülebilir.

    Tüm bunlara karşın çocuğun başarılı olması neredeyse mümkün  görülmemektedir. Bu sorunu yaşayan çocuk yaşayacağı durumlar karşısında ‘zaten başarısız olacağım’ düşüncesiyle hareket eder yani çocuk için sonuç hep olumsuzdur. Çocuğun bu olumsuzluğu çaresiz bir şekilde kabullenmesi ve bu olumsuzluğun ortadan kalkmasını sağlayacak girişimlerde bulunmaması hali ‘öğrenilmiş çaresizlik’ olarak değerlendirilir. Bu derece zarar veren bir problemin görmezden gelinmemesi ve önleminin alınması gerekmektedir (Düzgün ve Hayalioğlu, 2006).

    Anne ve babalar çocuklarının başarabildikleri konular hakkında onları küçük adımlarla destekler ise daha sonradan bu çocuklar diğer konularda başarı göstereceklerdir. Eğer çocuğa direkt boyundan büyük bir şeyi yapması söylenilirse ve sonucunda çocuk başarısız olursa öğrenilmiş çaresizlik devreye girecektir. Bu konuda anne ve babalar çocuklarına iyi bir rol model olmalıdır. Çocuğun küçük başarıları olsa bile bu takdir edilmeli ve desteklenmelidir. Eğer çocuk hata yapıyor ise bu hatası düzeltilip doğrusu gösterilmelidir.

    Öğrenilmiş çaresizlik ile ilişkilendirilen bazı konular

    Öğrenilmiş çaresizlik ve depresyon

    Öğrenilmiş çaresizliğe yol açan olumsuz durum veya olaylar aslında birer stres yaratan etkenlerdir. Bireyin günlük hayatta veya iş hayatında karşılaştığı problemler kendisi üzerinde baskı kurup sıkıntı ve strese girmesine neden olabilmektedir. Bu sürecin uzun olması da depreyona yol açabilmektedir. Depresyon ve öğrenilmiş çaresizlik aslında benzer özelliklere sahiptir. Her ikisinde de bireyde kaygı, stres, iştahsızlık, sosyal hayattan uzaklaşma, uyku bozukluğu ve en önemlisi de öğrenilmiş çaresizlikte görülen kontrol kaybı ve isteksizlik depresyonda da görülmektedir.

    Öğrenilmiş çaresizlik ve korku

    İnsan yaşamında yalnızlık, yakınını kaybetme, işini kaybetme, hastalık, saygı görmeme, sevilmeme, güvensizlik, başarısızlık gibi korkular bulunmaktadır. Bu korkular bazen hayati önem taşıyabilmektedir. Önemli olan kişinin bu korkular ile karşı karşıya kaldığında vereceği tepkidir. Korkudan kurtulmada en etkili yöntem onunla yüzleşebilme yani ondan kaçmama ve onu özümseyebilme olduğu söylenmektedir.

    Öğrenilmiş çaresizlik ve başarısızlık

    Birey kendi yeteneklerinin, elindeki kaynakların ve fırsatların farkında olmalıdır. En önemlisi de bireyin yeteneklerini keşfedip onları kullanabilme cesaretini göstermesidir. Güç bir durum ile karşılaşıldığında motivasyonu yüksek tutup gerekli yöntemler geliştirmek durumu kolaylaştırır. Diğer taraftan güçlükleri yenmenin bir yolu da güçlük karşısında pasif olmamak, yenmek için istekli olmak ve yılmamaktır.

    Öğrenilmiş çaresizlik ve engellenme

    Birey yaşamında birçok zorlukla karşı karşıya kalabilir ve engellendiğini düşünebilir. Fakat burada önemli olan bireyin bu zorluklarla nasıl başa çıktığı yani başa çıkmada kullandığı yöntemlerdir. Bazen bireyler ‘ne yaparsam yapayım nasıl olsa başarısız olacağım’ düşüncesiyle hareket eder. Bu düşünce biçimi bireyin kendisine olan inancını ve tepki verme gücünü elinden alır. Diğer bir ifadeyle bu bireyler öğrenilmiş çaresizlik davranışı gösterirler. Bu davranışı gösteren bireyler olumsuz düşünce kalıplarını bir kenara bırakıp her zaman aynı olumsuzluğu yaşamayacaklarına inanmalı ve tekrar deneme cesaretini göstermelidir.

    Öğrenilmiş çaresizliğin üstesinden gelmek

    Öğrenilmiş çaresizlik davranışının erken farkına varılıp müdahale edilmesi bu sorunu başarıyla ortadan kaldıracaktır. Elbette ki uzun süre öğrenilmiş çaresizlik davranışı gösteren bireylerde de tedavi sonucu bu durum düzeltilebilmektedir. Düşünce ve davranış kalıplarının üstesinden gelmede başarılı bir terapi türü olan Bilişsel Davranışçı Terapi öğrenilmiş çaresizliğin ortadan kaldırılmasında etkili bir psikoterapi şekli olmaktadır. Bu terapinin amacı öğrenilmiş çaresizlik davranışının gelişmesine neden olan etkenleri belirlemeye yardımcı olmak ve sonra bu etkenleri meydan okurcasına rasyonel düşüncelerle yok etmektir.

    Öneriler

    Çaresizliği öğrenmiş bireyler olaylar karşısında pasif kalmayı tercih ederler. Pasif kalmasındaki nedenler arasında hem bireyin kendisinden kaynaklanan hem de bireyin içinde bulunduğu toplumdan yani dış etkenlerden kaynaklanan sorunlardandır. Daha önce belirtildiği gibi değişime kapalı olan toplumlarda öğrenilmiş çaresizlik davranışının görülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Böyle toplumlar çaresizliği ortadan kaldırabilmek için değişime olan inancı ve önemi aşılamalıdır. Çünkü değişime açık olan bireylerin pasif direnç göstermesi çok düşük bir ihtimaldir. Diğer taraftan öğrenilmiş çaresizlik, çaresizlikten daha çok önem arzeder. Çünkü birey çaresiz bir durum ile karşılaştığı zaman çaresiz olduğunu bilir. Oysa ki birey çaresizliği öğrenir ise bu çaresizlik süreci daha da uzar ve içinden çıkamayacağı bir duruma dönüşür. Dahası birey, yaşayan ölü diye nitelendirilen bir hale bürünür. Fakat birey pozitif düşünceler yardımıyla ‘benim aşamayacağım bir durum yok’ diyerek beynine bu pozitif düşünceleri yerleştirir ise çarenin aslında kendisinde olduğunun farkına varabilir.

    Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz.. Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz.. (Behçet Necatigil).

    Kitap Önerileri

    • Öğrenilmiş Çaresizlik – Funda Özsoy Erdoğan
    • Çalışma Hayatında Öğrenilmiş Çaresizlik – Burcu Kümbül Güler

    Martin Seligman’ın TEDx Konuşması

    Referanslar
    • Aktan, C. C., & Yay, S. (2016). Öğrenilmiş Çaresizlik ve Değişime Karşı Pasif Direnç. Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 8(2), 58-71.
    • Düzgün, Ş., & Hayalioğlu, H. (2006). Öğrencilerde Öğrenilmiş Çaresizlik Düzeyinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 404-413.
    • https://2abi.com/ogrenilmis-caresizlik-nasil-yenilir.html
    • http://blog.milliyet.com.tr/ogrenilmis-caresizlik/Blog/?BlogNo=42938
    • http://www.olaganustukanitlar.com/ogrenilmis-caresizlik-nedir/
    • http://hayatkendiniarayistir.blogspot.com/2016/03/ogrenilmis-caresizlik.html
    • https://bilgibirikimi.net/2013/06/20/ogrenilmis-caresizlik/
    • http://www.muthispsikoloji.com/ogrenilmis-caresizlik/
  • Psikiyatrik tanı nedir?

    Psikiyatrik tanılar yalnızca tanımlayıcı değildir; aynı zamanda gerçek bir hastalığı yansıtır.

    Bu makale, Ph.D. ünvanına sahip Jonathan Shedler’ın Psikiyatrik tanı hastalık değildir makalesine cevap olarak yazılmıştır.

    Bu makale, Tufts Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde klinik psikiyatri profesörü ve New York Eyalet Üniversitesi’ne bağlı Upstate Tıp Üniversitesi’nde fahri psikiyatri profesörü olan Tıp Doktoru Ronald W. Pies ile birlikte yazılmıştır.

    Psikiyatrik tanıların gerçek hastalıkları değil, sadece bazı “kalıpları” temsil ettiğini iddia etmek, sosyal bilimlerle ilgilenen kişiler arasında oldukça yaygın bir durum hâline geldi.  Yakın zamanda Twitter’da gerçekleşen bir fikir alışverişinde Mark Ruffalo, Ph.D. ünvanına sahip Psikanalist Jonathan Shedler’ın 2019 yılında Psychology Today‘de yayınlanan Psikiyatrik tanı hastalık değildir başlıklı makalesine işaret etti.

    Bu makalede, Shedler’ın makalesinde ileri sürdüğü iddialara, özellikle psikiyatrik tanının anlamı ve iması ile ilgili oldukları için karşı çıkmak istiyoruz. Psikiyatrist Ronald Pies, kariyerinin büyük bir kısmını psikiyatrinin felsefi dayanakları hakkında yazılar yazmakla geçirmiş; Psikanalist Mark Ruffalo ise psikiyatrik tanının anlamı hakkındaki tartışmalara yönelik büyük bir ilgi duymuştur.

    “Psikiyatrik tanı nedir?” sorusunu cevaplamanın aşırı detaycı bir felsefi çalışma olmadığını; psikiyatrik hastalıklarla yaşayan birçok insanın tedavisinin sonuçlanmasında büyük bir önem taşıdığını vurgulamak oldukça önemlidir.

    Dr. Shedler’ın İddiaları

    Shedler, 2019 yılında yazdığı makalede; psikiyatrik tanılar ve tıbbi tanılar arasında kategori farklılığı olduğunu, çünkü psikiyatrik tanıların yalnızca tanımlayıcı olduğunu ve açıklayıcı olmadığını; kulağa tıbbi hastalıklarmış gibi geldiğini, ancak öyle olmadığını; eğer yaygın anksiyete bozukluğu veya depresif bozukluğun zatürre veya diyabetle eşdeğer olduğundan bahsedersek, kategori hatasına düşeceğimizi ifade etmiştir.

    Shedler (2019) ayrıca, tıbbi tanıların etiyolojiye, yani altta yatan biyolojik sebeplere işaret etmesinin kafa karışıklıklarının artmasına neden olduğunu belirtmiştir.

    Psikiyatrik tanıların sadece semptomları kısa yoldan tanımlamak için kararlaştırılmış etiketler olduğunu ve başka bir anlam ifade etmediğini; örneğin, yaygın anksiyete bozukluğunun kişinin altı ay veya daha uzun süre içerisinde kendini sorun teşkil edecek derecede kaygılı veya endişeli hissettiği anlamına geldiğini belirtmiştir.

    Shedler, dolaylı veya dolaysız bir şekilde en az dört iddiada bulunmaktadır:

    1. Tıbbi tanıların “altta yatan biyolojik sebepleri” tanımladığı, psikiyatrik tanıların ise tanımlamadığı;

    2. Psikiyatrik hastalıklar ve tıbbi hastalıklar arasında kategori farklılığı olduğu yani her ikisinin de farklı kategorilere ait olduğu;

    3. Psikiyatrik tanıların kişilerin semptomları için kullanılan bir etiket veya tanımdan başka bir şey olmadığı;

    4. Psikiyatrik hastalıkların ve bu hastalıkların tanı kriterlerinin, hastanın sorunlarının sebebini ve etiyolojisini yansıtmadığı veya tanımlamadığı.

    Shedler, yukarıdaki ifadelerinde, “yaşamdaki sorunlar” olarak nitelendirdiği “hastalık” teriminin veya hastalığa benzer özelliklerin yanlış adlandırılması durumunu tanımlamak için “kategori hatası” terimini sıklıkla kullanan Psikiyatrist Thomas Szasz ile aynı fikri paylaşmaktadır. Szasz ayrıca, tıbbi tanılar sebeplere işaret ederken; psikiyatrik tanıların ise sadece etiketlerden ibaret olduğunu savunmaktadır. (Szasz, 1987)

    Shedler, Szasz’ın bu fikrine katıldığı gibi, Awais Aftab’ın (2020) bu konuyla ilgili kendi blogunda yazdığı yazıda, hastalık kavramına olan “özcü yaklaşım” fikrini de onaylamaktadır. Özcü yaklaşım, “hastalık” olduğu varsayılan bir durumun hastalık olarak adlandırılabilmesi için kanıtlanabilir bir biyolojik işlev bozukluğuna veya altta yatan biyolojik bir sebebe sahip olması gerektiği fikridir.

    1. İddia: Tıbbi tanılar “altta yatan biyolojik sebepleri” tanımlarken, psikiyatrik tanılar tanımlamaz.

    Tarihi dikkatli bir şekilde incelemek bize, doktorlar veya bilim felsefecileri tarafından evrensel olarak kabul edilen “temel” bir hastalık tanımı olmadığını öğretir. Bununla birlikte; tarih boyunca “hastalık kavramının”, kanıtlanabilir biyolojik işlev bozukluğundan ziyade, bireyin çektiği acı ve bazı günlük aktivitelerdeki yetersizliğiyle yakından bağlantılı olduğu görülmüştür. Bazı testler sonucunda elde edilen anormal biyolojik bulgular veya laboratuvar bulguları, bazen hastalığa tanı konulmasına yardımcı olabilir. Ancak bu bulgular, durumun bir hastalık olarak kabul edilebilmesi için veya hastalık tanısı konulabilmesi için ne gerekli ne de yeterlidir.

    Örneğin, kişinin anormal bir şekle sahip bir kulak memesi veya alışılamadık derecede yüksek serum albümin değeri varken; bu durumlar klinik anlamda hiçbir “hastalığa” işaret etmeyebilir. Benzer şekilde, anormal bir elektrokardiyogramın (EKG), mutlaka bir kalp hastalığına işaret etmeyeceği gibi; normal bir EKG de kişinin ciddi bir kalp hastalığı olmadığı anlamına gelmez. Tarih, klinik olarak tanımlandığı andan onlarca yıl sonra bile patofizyolojik mekanizmaları bilinemeyen hastalık örnekleriyle doludur. Bu konuda en iyi bilinen örnek Parkinson hastalığıdır.

    Dr. Shedler’a göre, 1817 yılında James Parkinson dâhil hiçbir doktor, bir “Parkinson hastasına” hastalığının gerçek olduğunu söyleyemezdi; çünkü bir hastalığın gerçek olması için bilindik bir etiyolojisinin olması veya en azından bir etiyolojiye işaret etmesi şarttır. Bu görüşün,1960’larda şu anda Parkinson hastalığı olarak bildiğimiz hastalığın görüldüğü hiçbir hastaya etiyoloji veya patofizyoloji tanımlanana kadar gerçek hastalık tanısı koyulamaması gibi mantıksız bir sonucu olacaktır.

    Bugün bile, kolaylıkla teşhis edilen birçok hastalığın altında yatan bilinen bir biyolojik sebep bulunmamaktadır. Alzheimer, migren, Kawasaki hastalığı, fibromiyalji ve amyotrofik lateral skleroz (Gehrig hastalığı); asıl sebebi bilinmeyen veya tam olarak anlaşılamayan durumların birkaç örneğidir.

    Dolayısıyla, tıbbi tanıların dolaylı veya dolaysız yoldan etiyolojilere işaret etmesi gerektiği ile ilgili iddia yanlıştır. Hastalık, tarih boyunca, bilinen bir sebep veya etiyolojiden bağımsız olarak kişide uzun süredir devam eden veya şiddetli şekilde görülen sıkıntı, bozukluk, acı çekme veya yetersizlik olarak kavramsallaştırılmıştır. Psikiyatrist R.E. Kendell’in (1975) gözlemlediği gibi, tarihî açıdan bakıldığında, hastalık kavramının belirli bir yaralanma bulunmamasına rağmen acı ve yetersizlik başlangıcı olarak tanımlanmış olması; sağlık kavramının ise bir hastalığın yokluğunda kullanılan, sonradan ortaya çıkmış bir kavram olması olasıdır. (s.307)

    2. İddia: Psikiyatrik ve tıbbi hastalıklar kategorik olarak farklıdır ve eşdeğer değildir.

    Bu iddia yanlıştır; çünkü ne psikiyatristler, ne de DSM-IV (DSM-5) yaygın anksiyete bozukluğunun veya majör depresif bozukluğunun zatürre veya diyabetle “eşdeğer” olduğunu iddia eder. Tıpkı bir dahiliye uzmanının zatürre ile diyabetin “eşdeğer” olduğunu iddia etmemesi gibi. Psikiyatristler ve birçok psikiyatri filozofu, hastalıklar arasında çok önemli farklar olduğunun farkındadır. Örneğin, diyabette glikoz metabolizmasında düzensizlik ve temporal lob epilepsisinde bilinç düzeyinde değişimler gözlemlenirken; zatürrede histolojik değişimler gözlemlenir. Fakat bu üç durumun her biri, kişinin belirli acılar ve sıkıntılar çekmesine; yetersizliklere ve işlev bozukluklarına neden olma eğilimi gösterdiğinden, “hastalık” kategorisi altında incelenir. Bu kavramların arasındaki ilişki, Ludwig Wittgenstein’in deyişiyle “aile benzerliği”dir.

    Benzer şekilde, şizofreni, bipolar bozukluk ve majör depresyon gibi ciddi ruhsal rahatsızlıkların da hastalık kategorisi altında incelenmesi doğrudur. Wittgenstein’ın daha sonraki çalışmasında (örn. Felsefi Soruşturmalar) açıkladığı gibi, bu durumun sebebi bu rahatsızlıkların “diyabet ve zatürreyle “eşdeğer” olması değildir. Ciddi ruhsal rahatsızlıklar ve belirli “tıbbi” hastalıklar arasında “aile benzerlikleri” vardır. Örneğin; diyabet, zatürre, şizofreni, majör depresyon, bipolar bozukluk, otizm rahatsızlıklarının her biri farklı acılara ve yetersizliklere sebep olur. Birçok ciddi ruhsal rahatsızlığın da çok sayıda biyolojik risk faktörü ve nörobiyolojik bağıntısı olduğu ortaya çıktmıştır; ancak bu durum, bu koşullara “hastalık” terimini yüklemek için ne gerekli ne de yeterlidir.

    3. İddia: Psikiyatrik tanılar kişinin sorunları için kullanılan bir etiket veya tanımdan başka bir şey değildir.

    Bu iddia, psikiyatrik tanıların yalnızca hastanın belirtilerine veya kişisel şikâyetlerine bakılarak konulduğu yanılgısına dayanmaktadır. Aslında, psikiyatrik tanı konulurken; psikomotor heyecan, kilo kaybı, anormal uyku düzeni, psikometrik testlerle tespit edilen bilişsel bozukluklar ve nesnel olarak gözlemlenebilecek diğer fenomenleri de içeren işaretler de göz önünde bulundurulur. Dolayısıyla, psikiyatrik tanıların sadece belirtileri tanımladığını öne süren bu iddia yanlıştır.

    Üstelik, psikiyatrik tanılar belirtileri kısa yolla anlatmak veya bir etiket görevi görmekten daha fazlasını yapar. Ayrıca, birçok psikiyatrik tanının tahmine dayalı geçerliliği, genetik risk faktörleri, nörobiyolojik bağıntıları ve nesnel olarak gözlemlenebilecek psikometrik özellikleri vardır. Örneğin, DSM-5, yaygın anksiyete bozukluğunun ortaya çıkma riskinin üçte birinin genetik olduğunu ve bu genetik faktörlerin “nevrotiklik” riskiyle örtüştüğünü belirtmektedir. Bu yüzden, Shedler’ın yaygın anksiyete bozukluğu tanısının hastanın uzun süren endişe veya kaygısının tanımından başka bir şey olmadığı üzerine ortaya koyduğu iddia yanlıştır.

    4. İddia: Psikiyatrik hastalıklar ve psikiyatrik hastalıkların tanı kriterleri hastanın sorunlarının “sebebi” olarak değerlendirilemez.

    Shedler (2019), psikiyatrik tanıların belirtilere “sebep” olmadığını savunurken; biz bu düşüncenin tamamen uygunsuz olduğunu ve örneğin bir hastanın ruh halindeki aşırı ve ani değişimlerin altta yatan bipolar bozukluktan kaynaklandığını veya bir hastanın işitsel halüsinasyonları, paranoid sanrıları ve düşünce süreci bozukluğunun şizofreniden kaynaklandığını belirtmenin tamamen uygun ve doğru olduğunu iddia ediyoruz.

    Shedler, (1) psikiyatrik hastalıkların ve psikiyatrik hastalıkların tanı kriterlerinin belirli bir durumun sebebi veya etiyolojisiyle ilgili olmadığı ve bu sebeple X durumunun tanısının hastanın sorununun sebebi olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir.

    Bu oldukça alakasız bir ifadedir; çünkü aslında iki farklı sebebiyetten bahsediyoruz. Örneğin bunlara “sebep 1” ve “sebep 2” diyelim. Şizofreninin “sebep 1″ini bilmememiz; hastanın halüsinasyonlarının, sanrılarının ve benzer belirtilerinin “sebep 2″sinin mevcut kriterlere göre şizofreni olmadığı anlamına gelmez. Başka bir şekilde anlatmak gerekirse, şizofreninin sebebini bilmiyor olabiliriz; ancak yine de hastanın acı çekmesine ve bazı aktivitelerdeki yetersizliğine şizofreninin sebep olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Shedler, 2019’da yazdığı makalede çok farklı iki sebebiyeti birbirine karıştırıyor ve bu iki sebebiyetten birbirleriyle aynıymış gibi bahsediyor.

    Sonuç

    Hastalık kavramına ilişkin tarihsel ve felsefi bir araştırma, psikiyatrik bozuklukların ve bu bozukluklara atıfta bulunan tanıların, psikiyatrik bozuklukları hastalık olarak sınıflandırmak için tarihe dayanan ve kabul edilmiş kriterleri karşıladığını ortaya koymaktadır. Hastalıkların veya hastalık kategorilerinin sebebe dayalı olmasının zorunlu olduğunu varsayarak “kategori hatası” yapan asıl kişi Shedler’dır. Ayrıca Shedler, geleneksel “tıbbi” tanıların zorunlu veya değişmez bir şekilde “altta yatan biyolojik nedenleri tanımladığını” varsaymakta da hata yapmaktadır. Psikiyatrik tanılar, genellikle hastanın deneyimlediği durumu tanımlar. Tahmine dayalı geçerliliği, genetik risk faktörlerini, nörolojik bağlantıları ve diğer psikometrik özellikleri gösteren bu tanımlama, belirti ve bulgular temelinde yapılır. Sonuç olarak, durumun kendisinin altında yatan sebep bilinmese de; psikiyatrik tanının hastanın duygusal, davranışsal ve bilişsel sorunlarının sebebi olduğunu söylemek mantıklıdır.

    ***

    Yazar Hakkında: Lisanslı Klinik Sosyal Hizmet Uzmanı D. Psa ünvanına sahip Mark Ruffalo, Florida Merkez Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi ve Tufts Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Yardımcı Psikiyatri Eğitmenidir. [Mark L. Ruffalo, M.S.W., D.Psa. https://www.drruffalo.com/]

    Kaynak

    https://www.psychologytoday.com/us/blog/freud-fluoxetine/202006/what-is-meant-psychiatric-diagnosis linkinin (7 Haziran 2020) Pelin Yılmaz tarafından gerçekleştirilen çevirisidir.

    Referanslar

    Aftab, A. (2020, May 30). Mental disorders: From definition to nature. A Myth in Creation. https://awaisaftab.blogspot.com/2020/05/medical-disorders-from-definiti…

    American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Author.

    Kendell, R. E. (1975). The concept of disease and its implications for psychiatry. The British Journal of Psychiatry, 127, 305–315.

    Pies, R. W. (1979). On myths and countermyths: More on Szaszian fallacies. Archives of General Psychiatry, 36(2), 139-44.

    Pies R. W. (2019). Thomas Szasz and the language of mental illness. In: Thomas Szasz: An appraisal of his legacy. Edited by C. V. Haldipur, J. L. Knoll IV, E. v .d. Luft. Oxford University Press, 2019, pp. 155-66.

    Shedler, J. (2019, July 27). A psychiatric diagnosis is not a disease. Psychology Today. https://www.psychologytoday.com/us/blog/psychologically-minded/201907/p…

    Szasz, T. S. (1987). Insanity: The idea and its consequences. Wiley.

  • Erkeklerde borderline kişilik bozukluğu

    Borderline kişilik bozukluğu (BKB) ruh halinde, benlik algısında ve davranışlardaki değişikliklerin devamlı bir örüntü oluşturmasıyla nitelenen bir ruhsal bozukluktur. 1

    BKB tanısı, ortalama %75 oranında olmak üzere çoğunlukla kadınlara konulur. Ancak araştırmalar, bu durumun erkeklere tam tanı konulmamasından kaynaklanıyor olabileceğini ileri sürüyor. 2 Cinsiyet, BKB’de bir rol oynayan bir etkendir. BKB olan erkekler ve kadınlar farklı özellikler ve ek tanılar gösterebilir, farklı tür tedavilerden fayda görebilirler.

    BKB nedir?

    BKB olan kişiler, duygularını düzenlemede, davranışlarını kontrol etmede ve sabit ilişkiler sürdürmede zorluk çekerler. Bu kişiler, dikkatsiz araç kullanımı veya korunmasız cinsel ilişkiler gibi tehlikeli veya zararlı davranışlar sergilemeye yatkındır. 2 Birkaç saaten birkaç güne kadar sürebilen öfke nöbetleri, depresyon ve anksiyete gözlemlenebilir. 1

    BKB genel nüfusun %1,6’sını ve psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi gören kişi sayısının %20’sini etkiler. 3

    Belirtiler

    BKB olan kişiler ruh hâli geçişleri yaşayabilirler. Kendilerini nasıl gördüklerinden ve dünyadaki rollerinden emin olamayabilirler. Sonuç olarak, ilgilendikleri şeyler ve değer yargıları hızlıca değişim gösterebilir. Ayrıca bu kişiler, insanları ya tamamen iyi ya da tamamen kötü görmek gibi bir şeyleri uçlarda görmelerine neden olan bölme düşüncelerine kapılmaya yatkındır.

    Diğer insanlar hakkındaki fikirleri de hızlıca değişebilir. Bir gün arkadaş olarak görülen bir kişi, ertesi gün düşman olarak görülebilir. Bu durum, değişken ilişkilere neden olur.

    BKB’nin diğer belirtileri: 1

    • Alışveriş çılgınlığı, korunmasız cinsel ilişki, madde kullanımı, dikkatsiz araç kullanma ve tıkınırcasına yeme gibi dürtüsel ve tehlikeli davranışlar
    • Kesme gibi kendine zarar vermeye yönelik davranışlar
    • Tekrarlayan intihar düşünceleri
    • İntihara yönelik davranışlar ve tehditler
    • Her aşaması birkaç saat ve birkaç gün arasında süren yoğun ve aşırı değişken ruh halleri
    • Kronik boşluk hissi
    • Uygunsuz ve yoğun öfke veya öfke kontrol sorunları
    • Bazen başka insanların niyetiyle ilgili mantıksız korkuların eşlik ettiği güvenme güçlüğü
    • Kendinden kopmuş gibi hissetme, kendini vücudunun dışındaymış gibi hissetme gibi dissosiyasyonlar ve gerçek dışı hisler

    Erkeklerde BKB belirtileri

    BKB’de erkekler ve kadınlar arasında kişisel özellikler, ek tanılar ve fayda görülen tedaviler açısından dikkate değer farklar vardır. 4 BKB olan erkekler, BKB olan kadınlara göre aşırı öfkeli davranışlar sergilemeye daha yatkındır ve daha fazla yenilik arayışına girerler.

    Ek tanılar ve komplikasyonlar

    BKB olan kadınlar yeme bozuklukları, ruh hali değişimleri, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğuna daha yatkınken, BKB olan erkekler madde kullanım bozukluklarına daha yatkındır. 5

    Bu durum, çalışmalardaki önyargıya katkıda bulunarak, erkekler genellikle hapse girerken veya ruh sağlığı konusunda yeterli şekilde temsil edilemezken neden kadınların daha sık tedaviye başvurduğu sorusunun cevabı olabilir.

    Madde kullanımı

    BKB olan erkeklerde, özellikle alkol bağımlılığı olmak üzere madde kullanım bozuklukları çok daha yaygındır. 6 Bir inceleme, BKB’de hayat boyu madde kullanımı oranının yaklaşık %75 oranında olduğunu gösterdi. 7

    Kendine zarar verme 

    BKB olan insanların yaklaşık %60-80’inin intihar amaçlı olmayan kendine zarar vermeye yönelik davranışlar sergilediği tahmin ediliyor. 8

    Bir çalışma, BKB olan kadınların ve erkeklerin sergilediği kendine zarar vermeye yönelik davranışları inceledi ve bu kendine zarar vermeye yönelik davranışların sadece iki tanesinin erkeklerde daha yaygın görüldüğünü gösterdi. Bu iki davranış, bir yerlere kafa vurmak ve kasıtlı olarak işini kaybetmekti. 9 Yazarlar, kendine zarar vermeye yönelik belirli davranışlar açısından cinsiyete bağlı değişiklikler gözlemlenebileceği, ancak kendine zarar vermeye yönelik davranışların çoğunun cinsiyetler arasında benzerlik gösterdiği sonucuna vardı.

    Kişinin kendine zarar verdiğini gösteren belirtiler

    Aşağıdaki durumlarla karşılaşırsanız tanıdığınız biri kendine zarar vermeye yönelik hareketler sergiliyor olabilir:

    • Yaralar
    • Çizikler, morluklar, yanıklar
    • Etrafta bulunan kesici aletler
    • Kişinin sürekli uzun kollu ve pantolon giymesi
    • Kişinin cildini göstermekten kaçınması

    Antisosyal davranışlar

    Erkeklerde BKB tanısına paranoid, pasif agresif, narsistik, sadistik veya antisosyal kişilik bozukluklarının eşlik etmesi kadınlara göre daha olasıdır. Antisosyal kişilik bozukluğuyla olan bu bağlantı, erkeklerin tedavi görmek için bir sağlık kuruluşunda olmak yerine hapishanede olmasının sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. Bir görüşe göre, kadınlarda duygusal dengesizlik sıkça gözlemlenirken erkeklerde ise yoğun öfke sıkça gözlemleniyor. 4

    Tedavi

    BKB olan kadınlara kıyasla ilaç tedavisine veya psikoterapiye başvuran erkek sayısı daha azdır.

    BKB olan kadınların tedavi geçmişini genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapi oluştururken erkeklerin tedavi geçmişi genellikle madde kullanımına yönelik tedaviler oluşturuyor. 4

    Verywell’den bir söz

    Sosyal önyargı, BKB’nin erkeklerde daha az görüldüğü yanılgısıyla sonuçlanarak BKB olan erkeklere yanlış veya yetersiz tanı konulmasında rol oynar. BKB, uç duygularla dolu bir bozukluk olarak görülebilir. Ancak durum bundan daha fazlasıdır ve belirtiler erkekler ve kadınlarda farklı şekilde görülebilir. Bu, erkeklerin ve kadınların BKB için farklı tedavi ihtiyaçlarının olduğu anlamına gelir.

    BKB için yardım almanın ilk adımı, bir sorun olduğunun farkına varmaktır. Siz veya bir yakınınızın BKB belirtileri göstermesi durumunda, uygun tanı ve hızlı tedavi için bir ruh sağlığı uzmanına danışmak önemlidir.

    Referanslar

    1National Institute on Mental Health. Borderline Personality Disorder.

    2Cleveland Clinic. Borderline Personality Disorder (BPD).

    3Ellison WD, Rosenstein LK, Morgan TA, Zimmerman M. Community and Clinical Epidemiology of Borderline Personality Disorder. Psychiatr Clin North Am. 2018 Dec;41(4):561-573. doi: 10.1016/j.psc.2018.07.008

    4Sansone RA, Sansone LA. Gender patterns in borderline personality disorder. Innov Clin Neurosci. 2011 May;8(5):16-20.

    5Reas DL, Rø Ø, Karterud S, Hummelen B, Pedersen G. Eating disorders in a large clinical sample of men and women with personality disorders. Int J Eat Disord. 2013 Dec;46(8):801-9. doi: 10.1002/eat.22176

    6Tadić A, Wagner S, Hoch J, Başkaya O, von Cube R, Skaletz C, Lieb K, Dahmen N. Gender differences in axis I and axis II comorbidity in patients with borderline personality disorder. Psychopathology. 2009;42(4):257-63. doi: 10.1159/000224149

    7Trull TJ, Freeman LK, Vebares TJ, Choate AM, Helle AC, Wycoff AM. Borderline personality disorder and substance use disorders: an updated review. Borderline Personal Disord Emot Dysregul. 2018;5:15.

    8BrickmanBrickman LJ, Ammerman BA, Look AE, Berman ME, McCloskey MS. The relationship between non-suicidal self-injury and borderline personality disorder symptoms in a college sample. Borderline Personal Disord Emot Dysregul. 2014 Sep 25;1:14. doi: 10.1186/2051-6673-1-14

    9Sansone RA, Lam C, Wiederman MW. Self-harm behaviors in borderline personality: an analysis by gender. J Nerv Ment Dis. 2010;198(12):914-915.

    Kimberly Charleson tarafıdan yazılmış,10 Mart 2021 tarihinde güncellenmiştir;  Dr. Steven Gans tarafından tıbbi olarak incelenmiştir. (15 Nisan 2022)

  • Borderline kişilik bozukluğu testi

    Yönerge: Aşağıda kişilerin kendileri hakkında kullandıkları ifadeler bulacaksınız. Bu ifadelerin sizin için de geçerli olup olmadığına karar vermelisiniz. Lütfen aşağıdaki tüm ifadeler için son iki yıl ve öncesinde SİZİ EN İYİ TANIMLADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ en uygun seçeneği işaretleyiniz. Yanıtınız doğru ise D seçeneğini daire içine alınız. Eğer yanıtınız yanlış ise Y seçeneğini daire içine alınız. Unutmayın, herkes birbirinden farklıdır. Doğru, yanlış, ya da hileli yanıt yoktur! Olabildiğince dürüst yanıtlar vermeye özen gösteriniz ve her bir soruda uzun süre düşünmeden yanıt vermeye dikkat ediniz. Bazen karar vermek sizin için zor olsa bile, lütfen tüm soruları yanıtlamaya çalışınız.

    1.İşleri çoğu kez, üzerinde fazla düşünmeden yaparım.DY
    2.Çoğu kez ‘birden bire’ depresif ve anksiyeteli hissederim. D Y
    3.İnsanlar çoğu kez beni terk ederler. D Y
    4.Arkadaşlarım tarafından nadiren hayal kırıklığına uğrarım. D Y
    5.Kendimi diğer kişilerden (derece olarak) daha aşağıda hissederim. D Y
    6.Geçmişte kendine zarar verme davranışında bulunmakla tehdit ettiğim oldu. D Y
    7.Hayatımla ilgili bir şeyler yapmak için becerilerimin var olduğuna inanmıyorum. D Y
    8.Nadiren diğer insanlara kızarım. D Y
    9.Bazen gerçek olmadığım duygusuna kapılırım. D Y
    10.Uzunca bir süre tanımadığım birisiyle cinsel ilişkide bulunmam. D Y
    11.Bazen kendimi anksiyeteli ya da gergin hissederim, bir kaç saat sonra da üzgün hissederim. D Y
    12.Bana yakın olan insanlar öldüğünde ya da beni bıraktıklarında, kendimi terk edilmiş hissederim. D Y
    13.Potansiyel dostlukları çoğu kez abartır, sonra da yürümeyeceklerini anlarım. D Y
    14.Diğer insanlar gibi olsaydım kendimi iyi hissederdim. D Y
    15.Kasıtlı olarak, kendimi öldürmeye çalışmaksızın, kendime zarar vermeye çalıştım. D Y
    16.Genel olarak, hayatım çok sıkıcıdır. D Y
    17.Sık sık fiziksel kavgalar ederim. D Y
    18.Bazen birilerinin peşimde olduğu hissine kapılırım. D Y
    19.Arkadaşlarım duygularımın çok hızlı bir şekilde değiştiğini söylerler. D Y
    20.Yalnız zaman geçirmekten korkarım. D Y
    21.Güvenilir görünen insanlar çoğu kez beni hayal kırıklığına uğratırlar. D Y
    22.Geçmişte intihar girişiminde bulundum. D Y
    23.Çoğu kez başkalarına sunacak hiçbir şeyim yok gibi hissederim. D Y
    24.Öfkelendiğimde kendimi kontrol edememe sorunum var. D Y
    25.Başkalarının zihnini okuyabilirim. D Y
    26.Kokain, eroin gibi ağır uyuşturucu maddeler denedim. D Y
    27.Duygu durumum gün boyunca mutluluk, öfke, anksiyete ve depresyon arasında sık sık gider gelir. D Y
    28.Arkadaşlarımdan ayrıldığımda, onları tekrar göreceğimden eminimdir. D Y
    29.Arkadaşlarım çoğu kez beni hayal kırıklığına uğratırlar. D Y
    30.Kendimi bilerek kestim. D Y
    31.Çoğu kez kendimi yalnız ve terk edilmiş hissederim. D Y
    32.Öfkelendiğimde kendimi kontrol etmede hiçbir zorluk çekmem. D Y
    33.Bazen başkalarının görmediği ya da duymadığı şeyler görür ve duyarım. D Y
    34.İlk buluşmada cinsel ilişkide bulunmak benim için alışılmamış değildir. D Y
    35.Bazen kendimi çok üzgün hissederim ama bu duygu hızlı bir şekilde geçer. D Y
    36.İnsanlar çoğu kez beni hayal kırıklığına uğratırlar. D Y
    37.Keşke bazı arkadaşlarım gibi olabilsem. D Y
    38.Dikkat çekmek için kendime zarar verdiğim oldu. D Y
    39.Farklı insanlarla farklı ortamlarda bulunduğumda bazen kim olduğumdam emin olmayacak derecede kendimi farklı hissederim. D Y
    40.Başkaları tarafından kolayca kızdırılırım. D Y
    41.Bazen başkalarının ne düşündüğünü gerçekten duyabilirim. D Y
    42.Canım istediğinde uyuşturucu maddeler kullanırım. D Y
    43.Nadiren kendimi üzgün ya da anksiyeteli hissederim. D Y
    44.Beni hiç kimse sevmiyor. D Y
    45.İnsanlara güvendiğimde, nadiren beni hayal kırıklığına uğratırlar. D Y
    46.İnsanların beni daha yakından tanıdıklarında, beni sevmeyeceklerini hissediyorum. D Y
    47.Kolayca öfkelenirim. D Y
    48.Başkalarının zihinlerini okumak mümkün değildir. D Y
    49.Bazen kendimi çok mutlu hissediyorum ama bu duygu hızlı bir şekilde değişebiliyor. D Y
    50.Onlara ihtiyacım olduğunda yanımda olmayacakları için, başkalarına bağımlı D Y olmakta zorlanırım. D Y
    51.Önem verdiğim kişilerle ilişkilerimde inişler ve çıkışlar çok olur. D Y
    52.Kendim gibi davranmada rahatımdır. D Y
    53.Asla kendime zarar girişiminde bulunmadım. D Y
    54.Nadiren yalnızlık hissederim. D Y
    55.Çoğu kez önemsiz şeylerin beni öfkelendirdiği olur. D Y
    56.Bazen gerçek olanla hayalimde canlandırdığım arasındaki farkı atlarım. D Y
    57.İçki içtiğim zaman, çok fazla içerim. D Y
    58.Kendimi huysuz, geçimsiz bir kişi olarak düşünürüm. D Y
    59.İnsanlar çoğu kez beni terk ettikleri için, onlarla yakın ilişkiler geliştirmede zorluk çekerim. D Y
    60.Onlara ihtiyacım olduğunda arkadaşlarım her zaman yanımda olurlar. D Y
    61.Keşke bir başkası olsaydım. D Y
    62.Hayatımın ilginç olmadığını hissediyorum. D Y
    63.Öfkelendiğim zaman, bazen eşyalara vurup kırabilirim. D Y
    64.Çoğu kez aşırı hız nedeniyle trafik cezası alırım. D Y
    65.Çoğu kez duygusal açıdan bir ‘lunapark treninin’ üzerindeymiş gibi hissederim. D Y
    66.Ailem tarafından terk edilmiş gibi hissediyorum. D Y
    67.Kim olduğum konusunda kendimi çok rahat hissediyorum. D Y
    68.Çoğu kez işleri fazla düşünmeden, dürtüsel olarak yaparım. D Y
    69.Hayatımın bir amacı yoktur. D Y
    70.Gelecekte ne yapmak istediğimden emin değilim. D Y
    71.Bazen o kadar çok yiyorum ki, ya çok sancım oluyor ya da kendimi kusmak için zorlamak zorunda kalıyorum. D Y
    72.İnsanlar huysuz, geçimsiz bir kişi olduğumu düşünürler. D Y
    73.Sevdiğim insanlar beni çoğu kez bırakırlar. D Y
    74.Sosyal durumlarda, çoğu kez başkalarının zihnimden geçenleri sezeceklerini ve onlara sunabileceğim pek bir şey olmadığını fark edeceklerini hissederim. D Y
    75.Kendime zarar vermeye çalıştığım için hastanede yattığım olmuştur. D Y
    76.Çoğu kez boşluk duygusu hissederim. D Y
    77.Başkaları beni çoğu kez öfkelendirir. D Y
    78.Değer verdiğim birisinin beni bırakacağını düşünmek beni çoğu kez çılgına çevirir. D Y
    79.Uzun vadeli amaçlarım konusunda kafam karışıktır. D Y
    80.Başkaları çok çabuk öfkelendiğimi söylerler. D Y
    Dürtüsellik11026344257646871
    Duygulanımda kararsızlık2111927354349586572
    Terk edilme3122028445059667378
    İlişkiler413212936455160
    Kendilik imgesi51437465261677074
    İntihar/ kendini yaralama davranışı6152230385375
    Boşluk duygusu7162331395462697679
    Yoğun öfke8172432404755637780
    Psikoz benzeri durumlar9182533414856

    Borderline kişilik bozukluğu testi hakkında

    Ölçeğin adı: Borderline Kişilik Ölçeği (Borderline Personality Questionnaire) (BPQ)

    Poreh ve ark. (2006) tarafından oluşturulmuş, 80 sorudan oluşan ve DSM-IV kriterlerine göre hazırlanmış bir ölçektir. Ölçeğin toplam 9 boyutu bulunmaktadır .

    BPQ ölçeğinin geliştirilmesindeki amaç; DSM-IV tarafından tanımlanan her borderline kişilik bozukluğu kriteri için ayrı alt ölçekler içeren kendini değerlendirme ölçeği geliştirmektir. Ölçek, geliştirilirken, ABD’nin Ortabatı bölgesinde bulunan bir okulda sağlıklı örneklem grubuna uygulanmıştır. Ölçeğin psikometrik özelliklerini ortaya koymak için İngiltere, Avusturalya ve Amerika birleşik devletleri örneklem grubu kullanılmıştır.1

    Poreh vd. (2006) tarafından geliştirilen ve geçerlilik güvenirlik çalışmaları yapılan BPQ Borderline kişiliğinin özelliklerinin DSM-IV ölçütlerine göre değerlendirildiği ve 80 maddeden oluşan bir kendini değerlendirme ölçeğidir. DSM-IV’deki her ölçüt için ayrı bir alt ölçek bulundurmaktadır. Ölçeğin Geçerlik ve güvenirlik çalışması toplam 763 üniversite öğrencisi üzerinde yapılmıştır. BPQ iç tutarlılık katsayısı 0.65 ile 0.84 arasında elde edilmiştir. Tüm test için 65 maddelik ölçeğin Cronbach α değeri 0.94 olarak bulunmuştur.1

    BPQ ölçeği toplam 9 alt ölçekten oluşmaktadır. Puanlaması ise her alt ölçek için maddeler eklenerek yapılır. Toplam puan alt ölçeklerin toplamıdır. Tüm ölçekler içinde pozitif olarak puanlandırılan (D=1, Y=0) maddelerin altı çizilmemiş, negatif olarak puanlandırılan maddelerin altı çizilmiştir (D=0, Y=1). BPQ ölçeğinin alt ölçeklerini oluşturan maddeler aşağıdaki gibidir.1

    Referanslar
    1. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/viewer.html?pdfurl=https%3A%2F%2Ftoad.halileksi.net%2Fsites%2Fdefault%2Ffiles%2Fpdf%2Fborderline-kisilik-olcegi-turkce-bpq-toad.pdf&clen=2575866&chunk=true
    2. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/viewer.html?pdfurl=https%3A%2F%2Ftoad.halileksi.net%2Fsites%2Fdefault%2Ffiles%2Fpdf%2Fborderline-kisilik-olcegi-turkce-bpq-toad.pdf&clen=2575866&chunk=true
  • Online psikolojik danışmanlık nedir?

    Online psikolojik danışmanlık, (çevrim içi danışmanlık, siber danışmanlık veya e-danışmanlık olarak da ifade edilir) ruh sağlığı hizmetlerine duyulan ihtiyacın artması ve teknolojinin gündelik hayatımıza girmesi sonucuyla yükselişe geçmiştir. Son rakamlara göre kabaca 44 milyon Amerikan ruh hastalıklarından mustarip. Fakat bunlardan yaklaşık olarak 24 milyonu düzenli bir tedaviyi tercih etmiyor (veya edemiyor).1

    Danışmanlık arayışının birçok sebebi var. Bunlara; Brad Pitt, Selena Gomez, Cambridge Düşesi, J.K Rowling, Jay-Z gibi ünlü yüzler ve sayısız diğerleri de dahil. Aktris Kristen Bell’in Hamaratlık üzerine yapılan bir röportajda açıkça belirttiği gibi “Nasıl bir spor salonunda bir antrenör ile çalışıyor, tarifini bilmeden bir yemeğin nasıl yapılacağını bilemiyorsanız; aynı şekilde psikolojik danışmanlık da utanılacak bir şey değil”.2

    Yine de birçok yardıma ihtiyacı olan insanın buna ulaşmasını engelleyecek birçok sebep mevcut. Bu sebeplere damgalanma, ücretler ve ulaşılabilirlik de dahil. Belki de bütün bu sebeplerden dolayı, bizler, ülke olarak, ruh sağlığımız için yardım arayışımızı online ortama yönlendirdik.

    Sağlık bilgileri için online ortama geçiş

    Sağlığınızla ilgili herhangi bir konuda bilgi almak için artık internete bakmak alışıldık bir durum. Birkaç on yıl öncesinde, doktorun dışında dışarıdan herhangi birisinden sağlık konulu tavsiye almak duyulmamış şeydi ama artık tamimiyle normalleşti.

    Elektronik posta ve internet alışverişinin ardından bu mecranın üçüncü en yaygın kullanımı sağlıkla ilgili sorulara cevap bulmakla ilgili oldu. Toplamda internete giren %80 Amerikalı bir şekilde sağlıkla ilgili şeylere bakıyor.3

    Günümüzde internet sağlıkla ilgili konularda en geniş kullanılan kaynaklardan birisi olmuş durumda. Bundan dolayı zihinsel sağlığımızla ilgili konularda da bilgi almak ve bunlarla ilgili uygun hizmet araştırmak beklenmedik değil.   

    Doğal olarak online danışmanlık ise kişisel olan birtakım hizmetlere duyulan ihtiyaç ile bunlara olan erişimin zorluğu arasındaki büyüyen boşluğu dolduruyor. Online bir danışman ile konuşmak tıpkı yüz yüze yapılan danışmanlıkta olduğu gibi etkili olduğu kanıtlanmıştır ve hatta yazılı ve görüntülü konuşma veya chat yapma olanaklarıyla, eskiden var olan, danışan ile danışman arasındaki birçok iletişim bariyerini de yıkabilir.

    Online psikolojik danışmanlık nedir?

    Online danışmanlık, yüz yüze yapılan seanslardan bekleyebileceğiniz her şeyi internet ortamına taşır. Daha düşük fiyatlara yardım arayan ve ulaşılabilirliği kolaylaştırmaya çalışan insanların sayısının artması sayesinde, psikolojideki en hızlı büyüyen yönelimlerden birisidir.

    Online danışmanlık temel olarak; veri tabanında listelenmiş, siz danışanlarıyla eşleşmeyi bekleyen bir danışman ağıdır. Sürekli gidip geldiğiniz yüz yüze yapılan seansların aksine; yazıları, telefon görüşmelerini ve video aramalarını kullanarak bir online seans programı ayarlarsınız. Hangisi size ve yaşam tarzınıza uyuyorsa.

    Online danışmanlar yine online olmayan danışmanlar gibi aynı zihinsel sıkıntılarla çalışırlar; ilişkiler, depresyon, anksiyete ve kişisel gelişim de dahil olmak üzere. Beraber çalışılan kişiler; evli çiftler, bekarlar, LGBTO bireyleri, meşgul girişimciler, bekar anneler, son sınıf öğrencileri kısacası nüfus içerisinde yer alan herhangi bir kişi olabilir. Eğer geleneksel yüz yüze danışmanlık seanslarına talipseniz, online olanlarına da talip olabilirsiniz demektir.

    Online ve normal danışman arasındaki farklar nelerdir?

    Online danışmanlıkla ilgili en sık sorulan sorulardan birisi danışmanın yetkinliğiyle ilgilidir. Online danışmanların tıpkı normal arkadaşları gibi aynı eğitim ve yeterliliğe sahip olup olmadıklarını merak edebilirsiniz. İçiniz rahat olsun ki online çalışan danışmanlar normal olanlarla aynı kabiliyettedir ve birçoğu da zaten ikisini beraber yürütürler.

    Bir online veya yüz yüze olan danışmanlık arasında bunlardan alacağınız faydalar bakımından herhangi bir fark yoktur. İletişim ve fiyat bakımından online olan daha da elverişlidir. Yani bulunan farkların da online seanslar bakımından avantajlı olduğu söylenmesi gerekir. Sadece daha da artan bir şekilde ulaşılabilir olması değil aynı zamanda çok daha fazla tedavi seçeneği sunması ve durumunuza en uygun kişiyi bulabilmeniz için size son derece uygun bir ortam hazırlamasıdır.

    Tedavi arayan bir danışan olarak online danışmanlık sizlere birçok danışmanın bulunduğu büyük bir veri tabanı sunmaktadır. Kişiliği, yaklaşımı ve profili ile kendiniz arasında bağlantı kurabildiğiniz bir kişi seçin. Genelde danışmanlar ile rahat olabileceğiniz bir çalışma ilişkisine ihtiyacınız vardır ve bu çalışmanın online olması durumu değiştirmez. Fakat online olanında mükemmel eşleşmeyi bulmanız daha kolaydır (ancak bu hızlı olacak anlamına gelmez).

    Normal danışmanlar arasında gidip gelmek; ciddi program yapma ihtiyacı ve lojistik olarak bir uğraş gerektirir ve zaman alır. Aynı zamanda daha az seçeneğinizin olduğu bir alanda yaşıyor olabilirsiniz ve bulunduğunuz bölgeden farklı bir bölgeye ulaşım zorlayıcı olabilir. Online ortamda ise yeni bir danışmana gitmek sadece birkaç tık ile gerçekleşebilir ve her zaman başka bir seçenek vardır.

    Online psikolojik danışmanlık, programınıza uyar

    Online danışmanlıklar aynı zamanda meşgul programınıza yüksek oranda adapte edilebilir niteliktedir. Danışmanınızla video chat, telefon görüşmesi veya yazışma da tercih etseniz; bunu size en iyi uyan zaman için ayarlarsınız -işinize veya ailenizin programına göre bunu yapmanız gerekmez. Online danışmanlık herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda yapılabilir. Bir wi-fi veya telefon bağlantınız olduğu müddetçe danışmanınız ile görüşebilirsiniz demektir.

    Online ortamda yardım aramak aynı zamanda utancın da aşılmasını sağlar. Utanç, maalesef söz konusu zihinsel rahatsızlıktan dolayı küçük düşmüş hissediş olarak devam edebilmektedir. Bu durum, 26 milyon kişinin zihinsel rahatsızlığı olmasına rağmen herhangi profesyonel bir yardım olmadan bunu kendi başına halletmeye çalışmasının ana sebeplerinden birisidir.

    Bazıları için, bir kişi ile yüz yüze seans yapmak büyük bir zorluk, yüz kızartıcı, stres ve utanç verici olarak hissettirebilir. Telefonla veya yazı yolu ile görüşmek kişi için daha kabul edilir olabilir. Böylelikle durum, bütün o küçük düşme duygularına yol açmamış olur.

    Online psikolojik danışmanlık nasıl işler?

    Online danışmanlık seanslarınızı ayarlamak için dört temel adım vardır:

    • Bir hizmete kaydolmak
    • Kısa bir form doldurmak
    • Güzel bir danışman seçmek
    • İlk seansı ayarlamak

    Genel olarak söylemek gerekirse online bir danışmana bir platform aracılığı ile ulaşabilirsiniz. Geniş sayıda profesyonele ulaşabileceğiniz bir veri tabanına sahip olan ve gizliliğinizi koruyan bir platform arayınız.

    Kaydolma aşaması neredeyse hiç zaman almaz ve yüz yüze danışmadaki o göz korkutucu formların aksine sadece minimal düzeyde kişisel bilgi yeterlidir. Buna ek olarak, bu kaydolma aşaması bütün düşüncelerinizi açacağınız yer değildir. Onları seanslarınıza saklayın!

    Kaydolduktan sonra bir kısa anketi de doldurmak için beş dakikanızı ayırın. Bu anket; eğitimi ve yaklaşımları sizin için en uygun olan danışmanları sizinle eşleştirmek içindir.

    Anket de yine sadece yüzeysel istemektedir. Örneğin, online danışmanlıkta birincil amacınız nedir (ilişkimi geliştirmek, kişisel gelişim vb.)? Aynı zamanda danışmanınız ile hangi yolla iletişime geçeceğinizi de belirtmek isteyebilirsiniz (telefon, video, yazı ile).

    Platforma amacınızı ve tercihlerinizi tanıttıktan sonra bir danışman seçme zamanı. Platformun neye benzediğini hayal etmenin en güzel yolu Chat Owl’a benzediğini söylemek. Sistem danışman eşleştirme hizmeti olarak iş görüyor. İhtiyaçlarınız ve amaçlarınıza odaklı olarak sizi en doğru danışman ile eşleştirmeye çalışıyor. Eşleşmeleri bulmak için listelemelere göz gezdirin.

    Son adım ise chat için zaman bulmak. Sizin programınıza uyması için tasarlanmış; haftada bir, iki haftada bir veya kişi bazlı derinlemesine yapılan seanslar yanı sıra; yazışma yapabilmek için her zaman 7/24 destek seçenekleri de mevcuttur.

    Bir danışman ile ofisinde buluşmak, genellikle onun ofis saatlerine göre programınızı ayarlamak anlamına gelir. Online danışmanlık dünyasında ise durum tersine işler. Sabahın erken, gecenin geç saatlerinde ya da hafta sonları ayarlamalar yapabilirsiniz. Hangisinin olacağı sizin uygunluğunuza bağlıdır.

    Online psikolojik danışmanlık etkili midir?

    Birçok insan önceki zamanlardan daha fazla bir şekilde ruh sağlıkları için profesyonel yardım aramakta ve birçoğu ise bu desteği online ortamdan bulmakta. Bu durum, danışmanlığın en hızlı büyüyen formlarından birisi olmakta.

    Bu veya başka bir formda uzaktan gerçekleştirilen danışmanlıkların aslında on yıllardır var olduğunu biliyor muydunuz? Telefon danışmanlığının öncül versiyonları ve prototip internet chat odalarında gerçekleştirilenler buna dahildir. Yıllar önce e-posta tabanlı danışmanlıklar bile vardı. Yavaş fakat etkili.

    Uzaktan danışmanlık veya tele-danışmanlık; asıl olarak; çalışanlar, okullar ve diğer bazı organizasyonlar için artan ruh sağlığı ihtiyaçlarına bir cevap verebilmek ve buradaki kişilerin bu hizmetlere olan ulaşımlarını sağlayabilmek amaçlı tasarlanmıştır.

    Birçok insan bu alışıldık olmayan danışmanlık seanslarına ulaştıkça, uzmanlar bunun etkililiğini sorgulamaya başladılar. Bir psikolojik danışman, tıpkı yüz yüze olduğu gibi, online ortamda da aynı işlevi görebilir mi?

    Araştırmalar online danışmanlık hakkında neler söylüyor?

    Günümüzde bu alanda yapılmış olan ilk analizler online danışmanlığın işlevsel olduğunu desteklemeye devam ediyor. 1999 yıllarına geri dönersek, araştırmalar, online ve normal danışmanlığı kıyasladıklarında anksiyete tedavisinde birbirine yakın skorlar elde etmişlerdir. 2009’da yapılan bir çalışma bu danışmanlık biçimlerinin her tarzı için birbirine yakın danışan memnuniyetleri elde etmiştir. Günümüzde gerçekleştirilen çalışmalar da bu tedavi biçimlerinin sonuçlarını yine kıyaslanabilir seviyelerde buluyor.4

    Bazı azınlıktaki çalışmalarda bulunan verilerde, online iletişimi kullanan kişilerin bundan rahatsız duyduğu sonuçlarının bulunduğunu söylemek de kayda değerdir. Fakat bu kişilerin online danışmanlıktan hoşlanmama durumları demografik olarak değerlendirilmelidir.

    Y kuşağı, online iletişim kurmada çok daha rahatlar. Bu durum onların sıradan bir günlük parçası. 65 yaş üstü kişilerde ise online teknolojilere karşı daha az rahatlık ve uyum gözleniyor. Özellikle de bu durum zihinsel rahatsızlık tedavileriyle ilgili olduğu zaman. Bazılarının bazı yenilikçi online deneyimleri sonucu şekillenen ve bu iletişim seçeneklerine daha samimi hissetmelerini sağlayan durumlar da mevcut.

    Online formatı tercih etmeyen azınlığın aksine, literatür güçlü bir şekilde online danışmanlığı yüz yüze olan seanslardan daha az stres verici olarak desteklemekte. Sonuçta ‘Online Sakinleştirici Etkisi’ lafı boşuna söylenmemekte.

    92 çalışmanın ve gösterildiği ve 9000 hastanın incelendiği siber danışmanlıkla ilgili büyük bir derlemede, araştırmacılar etkililik konusunda neredeyse hiçbir fark bulamadılar. Araştırmadaki bir not şöyledir. “Çalışmaların 14’ünde rapor edilen, yüz yüze ve internet aracılığı ile gerçekleştirilenler arasındaki bir kıyaslama, etkililik hususunda herhangi bir fark ortaya çıkarmamıştır.” Bulgular online tarzdaki danışmanlıkların işe yararlığını göstermektedir.5

    Online danışmanlık: Yüz yüze danışmanlık kadar, veya ondan daha iyi

    Literatürden 2013’lerdeki bir derlemeye göre insanlar genellikle online danışmanları ile kurdukları ilişkinin yüz yüze olanlar kadar sağlam ve bazen daha da güçlü olduğunu söylüyorlar. Aynı zamanda önemli olarak, insanlar, en az yüz-yüze olanlar kadar, yaptıkları seansların etkilerine önem verdiklerini de belirtiyorlar.

    Bilgi ve iletişim konusunda teknolojiyi gündelik kullananlar olarak, çoğumuz için, online danışmanlık geleneksel danışmanlık kadar etkili olduğunu kanıtlıyor. Çalışma sonuçları ve danışanların memnuniyetleri için bu hizmetin tipleri arasında kayda değer bir fark bulunmuyor. “Psychology at a Distance” isimli bu konudaki gündelik bir derleme konuyu “Danışanlar son derece net bir şekilde online danışmanlık hakkında pozitif değerlendirmeler veriyorlar.” şeklinde sonuçlandırıyor.

    Online danışmanlığın daha kolay ulaşılabilir olduğu için daha etkili olduğu konusunda bir argüman da var. Danışmanlığa ulaşabilmek hiç ulaşamamaktan yeğdir. Uzak bölgelerde, sadece bazı küçük zihin sağlığı hizmetleri sunan yerlerde yaşayan veya çok meşgul programı olan insanlar için bir yazışma, video veya telefon ile görüşme yapmak yüz yüze seanslara uyum sağlamaktan daha kolaydır.

    Online psikolojik danışmanlıktan en iyi nasıl faydalanabilirim?

    Yüz yüze danışmanlıkta olduğu gibi online danışmanlıkta da başarıya ulaştıracak esas faktör sizsiniz. Sizin aktif katılımınızın ve danışmanınıza olan açıklığınızın, hedeflerinize ne kadar kolay ve çabuk ulaşacağınız konusunda önemli etkileri olacaktır. Online olsun veya olmasın, herhangi bir danışmanlık seansından önce kısa bir hazırlık yaparak sizin için önemli tecrübelerinizi hatırlayınız.

    İnternet bağlantısı: Sağlıklı bir wifi veya veri bağlantınız olduğundan seans boyunca emin olunuz. İyi bir bağlantı olmaksızın hem siz hem de danışmanınızın anlamlı bir iletişim kurabilmesi çok zor olacaktır.

    Dikkatinizi toplamak: Online danışmanlık için size en uygun zaman ve mekânı seçebilirsiniz. Sadece Pazartesi’den Cuma’ya ofis saatlerine takılı kalmak zorunda değilsiniz. Siz ve danışmanınız, sizin programınıza en iyi uyacak şekilde ayarlama yapmanız konusunda tamamen serbestsiniz. 

    Kapalı bir yerde, evde; kişisel danışmanlıklar için dikkatinizi toplamak kolaydır fakat bazen video görüşmesi yapmak zorlayıcı olabilir. Bir şekilde, dikkatinizi topladığınız bir zaman seçeniz. Eğer o an dış dünyadan kendinizi arıtabiliyorsanız, çevrenizdeki kaosu dışarıda bırakınız ve herhangi bir kesinti olmadan seansınızı gerçekleştiriniz.

    Önceden hazırlık yapın: İlk seansınız için değinmek istediğiniz ilgili meseleleriniz ile alakalı bir liste hazırlamak faydalı olur. Bazen danışma esnasında gergin, bunalmış hissetmeniz ve dikkatinizin dağılması durumlarına karşın yazılı bir kayıt çok değerli olabilir.

    Hedefler: Neden yardım arıyorsunuz? Belki karmaşık bir ilişkiniz var, depresyon veya anksiyete ile mücadele etmeye çalışıyorsunuz veya herhangi bir miktarda diğer zorlayıcı ruh sağlığı durumlarından mustaripsiniz.

    Tedavi arayışınızın sebepleri ve bu tedavinin nihai amacı ile ilgili danışmanınızla konuşmak, her iki taraf için de faydalı olacaktır. Tedaviniz esnasında hedefler değişebilir fakat başlangıçtaki tam bir hedef, yönünüzü çizmeniz açısından yardımcı olabilir.

    Psikolojik danışmanlığın faydaları nelerdir?

    Herhangi bir formdaki bir danışmanlık, birçok yarara sahiptir. Yüz yüze veya online olsun, lisanslı bir profesyonelden destek almanız; kişisel travmalarınızın, zihinsel rahatsızlıklarınızın ve daha fazlasının üstesinden gelebilmeniz için size yardımcı olabilir.

    Danışmanlığın muhtemel sonuçları, ilk olarak onu arayış nedeninize göre farklılık gösterecektir. Danışmanlar sizlerin zor durumları aşabilmesi için öneriler, destekler ve yardımcı ekipmanlar sunarlar. Danışmanlık uzun vadeli bir çözüm biçimidir.

    Danışmanlığın sıklıkla karşılaşılan alıntılanmış faydaları aşağıdaki gibi sıralanabilir:

    İletişim Becerisi

    Danışmanlar; romantik, ailevi veya profesyonel; zorlu iletişimleri yönetebilmek için destek ve öneriler sunabilir. Bu tip mevzuları nasıl farklı açılardan yaklaşılacağını, bazı acılı süreçlerin nasıl tecrübe edileceğini ve sonuçta daha iyi bir iletişim kurulabileceğini öğrenin.

    Travmayla başa çıkma

    Travma sıklıkla depresyona, anksiyeteye ve diğer zihinsel rahatsızlıklara sebep olabilir, TSSB (Travma Sonrası Strest Bozukluğu) gibi. Danışmanlar; depresyon ve anskiyete riskini, ilişki sıkıntılarını ve stresi azaltması için bir danışman, danışanları bir travmayı sağlıklı bir yol ile ele almak üzere eğitilmişlerdir.

    Depresyonu yönetme

    Depresyonun en etkili tedavi yollarından birisi bilişsel davranışçı terapidir. Araştırmalar, ilaç kadar etkili olduğunu göstermiştir – fakat sıklıkla ikisi beraber de kullanılır.5

    Anksiyeteyi atlatma

    Birçok farklı anksiyete türü vardır fakat bunların hepsi genel olarak korku temelli gerçekçi olmayan düşünce örüntülerini paylaşır. Danışmanlık bu negatif düşünceleri tespit edip onları değiştirebilme konusunda yardımcı olabilir. Psikolojik danışmanlık aynı zamanda stresle başa çıkabilmeniz ve gerçek dünyada oluşabilecek anksiyeteyi sağaltabilmeniz için araçlar sağlar (nefes egzersizleri ve farkındalık aktiviteleri de buna dahil olmak üzere).

    Kişisel gelişim

    Psikolojik danışmanlık başarıya giden yoldaki düşünsel engellerinizi irdelemenize yardımcı olur. Eğer kariyerinizde, ilişkinizde veya akademik yaşamınızda hüsrana uğramış hissediyorsanız; bu çok yalnız hissettiren bir yoldur. Size yardım etmek üzere odaklanmış bir danışman ile birlikte çalışmanız kişisel hedeflerinize ulaşmanızı, memnuniyet ve başarı hissinizi artırmanızı sağlar.

    İlişkileri güçlendirme

    Danışmanlık sadece kişi olarak size yardımcı olmaz; aynı zamanda ilişkilere de faydalıdır. Danışmanlık alan eşler bir diğerinin zor bir durumunu atlatması, pozitif iletişim geliştirmek ve samimiyeti derinleştirmek üzerine odaklanabilir.

    Online psikolojik danışmanlığa has faydalar nelerdir?

    İnsanların kişisel gelişimle, ilişkileriyle ve zihinsel sağlıkla ilgili profesyonel tavsiye aramalarının tabii ki birçok farklı sebepleri de var. Yardım aramayı seçmenizin altında yatan sebep her ne olursa olsun, ofisinde karşınızda oturan danışmandan veya online ortamdakinden bir destek alıyor olmanızın arasında bir fark yoktur.

    Konu danışmanlığın faydaları olduğunda, zorlayıcı periyotların üstesinden gelmede online olan veya olmayan, hepsi değerli bir kaynaktır fakat online danışmanlık yüz yüze olanın sahip olmadığı bazı yararlara da sahiptir; bazılarını hiç düşünmemiş olabileceğiniz. Online danışmanlık net bir şekilde aşağıda sıralanan faydalara sahiptir.

    Ulaşılabilirlik

    Birçoğu bilindiği üzere, tüm ülke çapındaki çalışanlarda zihin sağlığı sıkıntıları vardır. Özellikle kırsal bölgelerde çok az veya hiç lisanslı psikolojik danışman bulunmamaktadır. Bulunsa bile ihtiyacınız olan hizmeti bulamayabiliyor, onlarla herhangi bir bağlantı kuramayabiliyor veya ellerindeki çok uzun listelerdeki sıranızın gelmesini bekleyebiliyorsunuz. Bekleme listeleri büyük şehirsel bölgelerde de standarttır.

    Online danışmanlık ise hızlı bir şekilde bu ulaşılabilirlik problemini çözüyor. Herhangi bir bekleme listesi veya fiziksel bir mekâna gitme zorunluluğunuz yok. Issız bir adada yaşasanız dahi telefon veya internet bağlantınız olduğu sürece size yardım etmeye istekli bir dünya lisanslı uzmana ulaşabiliyorsunuz.

    Online danışmanlığa ulaşılabilirlik aynı zamanda fiziksel engelli kişiler için de faydalı. İstatistikler; fiziksel engelliliğin depresyon riskini artırdığını ama yine de bu fiziksel engelin, kişiyi zihinsel sağlığı için yardım aramasından alıkoyduğunu gösteriyor.7

    Eğer alışılmadık bir duruma sahipseniz bir kişi ile Skype üzerinden haberleşmek onunla buluşmak için tüm şehirde seyahat etmekten çok daha kolay olabilir. Tüm bunların üstüne, birçok ofis tekerlekli sandalyeler ve diğer benzeri araçlar için ulaşılabilir değildir ve bu durum yetkin ve ulaşılabilir bir danışman bulmayı daha da kısıtlamaktadır. Net olarak evinizde otururken bir danışman ile çalışabiliyor olmak tüm bu kötü engelleri ortadan kaldırır.

    Rahat hissetmek

    Ruh hastalıklarıyla ve buna tedavi aramakla ilgili duyulan utanç hızlı bir şekilde düşüyor. Ama hala utanç, birçok insanın profesyonel yardım aramaktan kaçınmasındaki önemli bir sebep. İnsanlar diğerlerinin ne düşündüğünü önemser hissedebilir veya bazı durumlarda danışma seanslarını gizli tutmayı tercih edebilirler. İşte, online danışmanlığın anonim doğasının çekici olmasındaki sebep budur.

    Evinizin huzurlu ortamında bir danışman ile çalışabilmek bu gerçek (ama üzücü) stres verici durumları tedavi sürecinden siler. Kesin bir biçimde anonim olursunuz. Her ne kadar bu danışmanlıkla ilgili aslında utanacak hiçbir şey olmasa da utanç hissi tedavi için önemli bir engel teşkil etmektedir. İş ortamınızdan ayrılmadan veya ek bir ailevi programlama yükümlülüğüne girmeden yardım arayabilmek tüm işi kolay halledebilecek ilk adım olabilir.

    Çekinmeme etkisi

    Online danışmanlığın yüz yüze olanla karşılaştırılırken en şaşırtıcı faydalarından birisi de çekinmeme denilen bir etkidir. Teknoloji danışman ve danışan arasında daha az çekinme ve dolayısı ile de daha iyi iletişimi ortaya çıkaracak bir yeteneğe sahip görünmektedir.

    En içsel mevzularınızdan ve derin kişisel konularınızdan bahsetmek kişiye güvensizlik, utanma ve çekinme duyguları getirebilir. Fakat bu negatif duygusal kısıtlayıcılar; iletişim metodu olarak telefon araması, video görüşmesi veya yazıyı kullandığınızda; daha az problem olurlar.

    Bu etki zaman zaman online danışmanlık ile ilgili literatürde rapor edilmiştir, ve çoğu insanın bu tecrübeyle toplam memnuniyetleri artmış gözükmektedir. Bir rapora göre “İnterneti bir iletişim aracı olarak kullanarak insanlar daha az kısıtlanmış hissetmekte ve bu onlara daha iyi kişisel ve duygusal ifade biçimi ve kendilerini yansıtmaları için cesaret vermekte”.8

    Ücretlendirme

    Lisanslı bir danışmanla geleneksel yüz yüze yapılan bir buluşma 1 saatlik bir seans için 150 doların üstünde ücretlendirilebilir. Sigorta kapsamı olmadan bu danışmanlık ücreti birçok insan için ödeyebileceklerinden çok daha fazladır. İşte bu durum insanların zihin sağlıkları için tedavi aramamalarının başka bir sebebidir.

    Online danışmanlık, aynı hizmeti daha düşük fiyata sunarak tedaviye olan ulaşım yolunu açmaktadır. Danışmanların bütün bir ofisi desteklemeye ihtiyaçları olmadıklarından danışanlarına bu ücretleri vermelerine de ihtiyaçları yoktur.

    Online danışmanlığın ücretleri onu sağlayan kişiye göre farklılık göstermektedir fakat her zaman alışıldık ücretlerden daha az bir kısmını istedikleri görülür. Bazı online seçenekler 70 ila 80 dolar arasında değişir (Better Help & Talk Space gibi). Fakat daha uygun seçenekler de bulunmaktadır. Mesela Chat Owl; sınırsız yazı iletişiminde 39 dolar veya her konuşma seansı için 49 dolara kadar düşük ücretlendirme yapmaktadır. Aynı zamanda size o kadarda önemli olmayan meseleleriniz için seçebileceğiniz tek seferlik seans olanağı da sunmaktadır.      

    Online psikolojik danışmanlık: Engelleri kaldırıyor

    Online danışmanlık hala göreceli olarak yeni ve psikolojik danışmanlık alanında henüz kanıtlanmamış gözükedursun, kendisi şaşırtıcı bir şekilde güzel yapılandırılmıştır. E-posta yazışmaları, sonrasında onun video yazışmalarına evrilmesi ve cep telefonlarıyla birlikte ilk ortaya çıkması sayesinde sahip olduğu etki gücü ile online danışmanlık hala kendisini zaman zaman kanıtlamaktadır. Bütün bunlarla birlikte kendisi sıklıkla tercih edilmektedir.

    Online danışmanlık, bir zihin sağlığı uzmanı ile görüşmek istemiş ama bazı kısıtlarla karşılaşmış olan insanlara her zaman yeni kapılar aralamıştır.

    Hizmete ulaşmayla, astronomik danışmanlık ücretleriyle veya çok fazla utanç hissetmeyle ilgili bir sorun yaşasanız da yaşamasanız da online danışmanlık bütün bu engelleri aşmanızda yardımcı olur. Online danışmanlık, başka birisinin programına uyma zorunluluğu fikrini bir kenara atarak bunun yerine danışmanlığı sizin programınıza uydurmaktadır. İnsanların danışmanlarıyla direkt ve anlamlı olarak bağlantı kurmasını sağlamak artık hiç kimsenin hak ettiği tedavi için beklememesi gerektiği anlamına geliyor.

    Referanslar

    Alıntı: https://chatowl.com/online-counseling-guide/

    1https://www.mhanational.org/issues/mental-health-america-adult-data

    2https://www.goodhousekeeping.com/life/relationships/a32083/kristen-bell-dax-shepard-marriage-works/

    3http://www.nbcnews.com/id/3077086/t/more-people-search-health-online/#.XHVsL5NKjOQ

    4https://pdxscholar.library.pdx.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1343&context=honorstheses

    5https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/15228830802094429

    6https://research.vu.nl/en/publications/a-meta-analysis-of-cognitive-behavioural-therapy-for-adult-depres

    7https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5130183/

    8https://www.researchgate.net/publication/254378109_Current_and_Future_Trends_in_Internet-Supported_Mental_Health_Interventions

  • Psikoterapi nedir?

    Okuyacağınız metin, psikoterapi hakkında bilgi edinmek isteyen ve/veya psikoterapist arayışında olanlar ve için hazırlanmış bir tanıtım yazısıdır. Yazıda “Psikoterapi nedir?” ve “Psikoterapist kimdir, ne yapar?” sorularına cevap bulabilirsiniz.

    Psikoterapi, günlük konuşmada, konuşma terapisi veya sadece terapi olarak kullanılabilir. Psikoterapi, duygusal sıkıntıların ve/veya zihinsel sorunların giderilmesi için kullanılan bir sağaltım/ tedavi yöntemidir.

    Psikoterapi, psikoterapistler tarafından uygulanır. Psikoterapist ise, psikoterapi eğitimi almış, psikoterapi uygulayabilen profesyonel kişi demektir. Çok farklı psikoterapi yöntemi olduğu için, çok farklı şekilde çalışan psikoterapistlerle karşılaşabilirsiniz.

    Psikoterapi, zihinsel ve duygusal sorunlar için etkili bir terapi (tedavi) yöntemidir. Psikoterapiden fayda görmek için doğru psikoterapisti seçmeniz önemlidir. Psikoterapist, kendinize karşı daha iyi olabilmeniz için size yardım edebilecek deneyimde olmalıdır. İyi bir psikoterapist daha güçlü ve kendinden emin olmanıza yardımcı olur; ancak psikoterapistiniz sizin aktif katılımınız olmadan bu işi yapamaz. Oturumlarınızdan en iyi şekilde faydalanabilmek için aktif bir katılımcı olmalısınız.

    Psikoterapi nedir?

    Düşüncelerinizi ve duygularınızı destekleyici bir kişi ile konuşmak size kendinizi daha iyi hissettirir. Endişelerinizi dile getirmek ya da aklınızdan geçen bir şey hakkında konuşmak çok şifalı olabilir. Başkasının sizi önemsediğini ve yardım etmek istediğini bilmek rahatlatıcı bir etkinliktir.

    Yakın arkadaşlarınız ve ailenizle sorunlarınız hakkında konuşmak çok yararlı olabilir. Ancak bazen çevremizdeki insanların sağlayamadığı yardıma ihtiyacımız olur. Ekstra desteğe ihtiyaç duyduğunuzda, yeni bir bakış açısı ve uzman rehberliği için bir psikoterapist veya danışmanla konuşmak yardımcı olabilir. Arkadaş ve ailenin desteği önemlidir, ancak psikoterapi farklıdır. Psikoterapistler, sorunlarınızı derinlemesine incelemenize, duygusal zorlukların üstesinden gelmenize ve hayatınızda olumlu değişiklikler yapmanıza yardımcı olabilecek profesyonel eğitim almış dinleyicilerdir.

    Psikoterapiden faydalanabilmek için, sizde bir  ruh sağlığı problemi teşhis edilmesi gerekmez. Psikoterapide birçok kişi günlük meseleler için yardım ister: örneğin ilişki sorunları, iş stresleri veya öz benlik saygısı. Ayrıca, boşanma gibi zor zamanlar da psikoterapiye yönelmek için geçerli sebeplerden birisidir.

    Neden ilaç tedavisi değil de psikoterapi önerilir?

    Her gün hap alarak sorunlarınızı çözebilme düşüncesi çekici gelebilir. Keşke o kadar kolay olsaydı! Zihinsel ve duygusal sorunların birden fazla sebebi vardır ve ilaç tek seferlik bir tedavi değildir.

    İlaç, bazı semptomların hafifletilmesine yardımcı olabilir, ancak yan etkileri vardır. Dahası, “büyük resim” sorunlarını çözemez. İlaç, ilişkilerinizi düzeltmez, hayatınızla ilgili ne yapılacağını anlamanıza yardımcı olamaz ya da neden kötü olduğunuzu bildiğiniz şeyleri yapmaya devam ettiğiniz konusunda fikir veremez.

    Psikoterapi, zaman alıcı ve zorlayıcı olabilir, çünkü rahatsızlık verici duygular ve düşünceler genellikle tedavi sürecinin bir parçası olarak ortaya çıkar. Bununla birlikte, psikoterapi semptomların hafifletilmesinin ötesine geçen uzun süreli faydalar sağlar. Psikoterapi, yaşamınızı başkaları ile daha iyi ilişkilendirmek, kendiniz için istediğiniz yaşamı oluşturmak ve yolunda gitmeyen ne olursa olsun başa çıkmanız için hayatınızı değiştirecek araçlar sağlar.

    Psikoterapi ile ilgili efsaneler

    MİT: Bir psikoterapiste ihtiyacım yok. Kendi sorunlarımı çözecek kadar akıllıyım.
    GERÇEK: Hepimizin kör noktaları var. Aklın onunla hiçbir ilgisi yoktur. İyi bir psikoterapist size ne yapacağınızı veya hayatınızı nasıl yaşayacağınızı söylemez. O, size deneyimli bir dış bakış açısı kazandıracak ve daha iyi kararlar verebilmeniz için kendinize dair fikir edinmenize yardımcı olacaktır.

    MİT: Psikoterapi deli insanlar içindir.
    GERÇEK: Psikoterapi, yardıma ihtiyaç duyduklarını anlamak için kendine güvenen ve duygusal açıdan dengeli bir araç ve teknik öğrenmek isteyenler için geçerlidir.

    MİT: Tüm terapistler ailem hakkında konuşmak istiyor.
    GERÇEK: Aile ilişkilerini keşfetmek bazen hayatın ilerleyen zamanlarında düşünce ve davranışları netleştirirken, terapinin tek odak noktası bu değildir. Birincil odak, değiştirmeniz gereken şeylerdir – hayatınızdaki sağlıksız kalıplar ve belirtiler. Psikoterapi, aileni suçlamak ya da geçmişi yaşamak değildir.

    Doğru psikoterapist nasıl bulunabilir?

    Doğru psikoterapistin bulunması muhtemelen zaman alacak; ancak işe yarayacak, harcanan çabaya değecektir. Size hizmet verecek psikoterapist ile bağlantınız önemlidir. Güvenebileceğiniz birine ihtiyacınız var. Problemli meseleleri ve samimi sırları konuşmaktan kendinizi rahat hissedeceğiniz biri.

    Psikoterapi bu bağa sahip olmadığınız sürece etkili olmayacaktır, bu nedenle doğru kişiyi bulmak için biraz zaman ayırın. Çevrenizi araştırmak ve terapistiniz ile ön görüşme yapmak yardımcı olacaktır.

    Psikoterapistin deneyimi önemlidir

    Bir terapisti seçmenin başlıca sebeplerinden biri, bir arkadaşınızla konuşmaktan çok daha fazlasını sağlamasıdır. Sahip olduğunuz sorunların tedavisinde tecrübeli bir terapist arayın. Genellikle, terapistlerin depresyon veya yeme bozuklukları gibi özel odak alanları vardır. Deneyimli terapistler, görüş açınızı genişleten ve size daha fazla fikir sunan, tekrar tekrar karşılaştığınız sorunları gören kişilerdir. Travma veya Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi bazı sorunlar için gerçek bir uzmanı araştırmak kesinlikle gereklidir.

    Farklı psikoterapi yaklaşımları hakkında bilgi edinin

    Pek çok psikoterapist, metotların bir karışımını yapar. Bununla birlikte, terapistin ilişkisini ve önerilen tedavinin uzunluğunu etkileyebileceğinden, farklı tedavi türlerini öğrenmek iyi bir fikirdir.

    Psikoterapistin lisansını kontrol edin

    Kimlik bilgileri her şey değildir; ancak lisanslı bir profesyonel için ödeme yapıyorsanız, terapistin geçerli bir lisansa sahip olduğundan ve devletin ilgili birimleriyle iyi durumda olduğundan emin olun. Lisans düzenleyici kurullar her mesleğe göre değişir. Ayrıca terapiste hakkındaki yorumları ve şikâyetleri internetten kontrol edin.

    Psikoterapist seçiminde içgüdülerinize güvenin

    Terapistiniz kağıt üzerinde harika görünse bile, eğer sizinle kurduğu bağlantıyı beğenmezseniz, eğer kişiye güvenmiyorsanız veya gerçekten ilgilenmediğini hissediyorsanız, başka bir seçim yapın. İyi bir terapist bu seçime saygı gösterecek, asla size baskı yapmayacak veya sizi suçlu bulmayacaktır.

    Psikoterapist Seçerken Kendinize Sorabileceğiniz Sorular

    Bir psikoterapist ya da psikolojik danışmanda en önemli şey, bağlantı, güvenlik ve destek hissidir. Kendinize şu soruları sorun:

    • Psikoterapistin gerçekten sizinle ve sorunlarınızla ilgilendiğini düşünüyor musunuz?
    • Psikoterapistin sizi umursadığını hissediyor musunuz?
    • Psikoterapist sizi, siz olduğunuz için kabul ediyor mu?
    • Bu kişiye kişisel bilgilerinizi rahatça söyleyebilir misiniz?
    • Bu psikoterapistle ilişkinizde dürüst ve açık hissediyor musunuz? Kendinizi gizliyor ya da olmadığınız birisiymiş gibi davranıyor musunuz?
    • Psikoterapist iyi bir dinleyici midir? Kesintiye uğratmadan, eleştirmeden veya yargılamadan dinler mi? Duygularınızı dinleyin ve gerçekte ne düşündüğünüze kulak verin…

    Psikoterapi ve psikoterapist türleri

    Çok çeşitli terapi ve terapistler vardır; o yüzden terapiye başlamak biraz zorlayabilir. Hiçbir terapinin en iyisi olmadığını unutmayın. Her şey kişisel tercih ve ihtiyaçlarınıza bağlıdır.

    Bazı teknikler, belirli sorun türleriyle başa çıkmada (fobiler gibi) diğerlerinden daha faydalıdır. Ancak genel olarak, “en iyi” terapi ile ilgili araştırmalar daima aynı sonuçlara ulaşır: terapinin arkasındaki felsefe, sizinle terapist arasındaki ilişkiden daha az önemlidir.

    Kendinizi bu ilişkide rahat ve güvende hissediyorsanız, sizi terapiye getiren şartlar ne olursa olsun, terapi modeli, daha doyumlu bir hayat sürmenize yardımcı olacak araçtır.

    Psikoterapide sık kullanılan yöntemler

    Çoğu terapist, kendilerini duruma en iyi uyacak şekilde farklı tipleri harmanlar ve belirli bir terapi türü ile sınırlamazlar. Bu, terapistin kullanması için çok güçlü araçlar sunabilir. Bununla birlikte, terapistler kendilerine rehberlik edecek genel bir bakış açısına sahiptirler.

    Bireysel psikoterapi

    Bireysel terapi, olumsuz düşünce ve duyguların yanı sıra onlara eşlik edebilecek zararlı veya kendine zarar verici davranışları araştırır. Bireysel terapi mevcut sorunların altında yatan nedenleri (sağlıklı olmayan ilişki kalıpları veya geçmişinizden gelen travmatik bir deneyim gibi) araştırabilir, ancak asıl odak noktası burada ve şimdi olumlu değişiklikler yapmaktır.

    Aile terapisi

    Aile terapisi, ailenin çatışmaları çözmesine yardımcı olmak ve etkileşimi geliştirmek için aynı anda birden fazla aile üyesini tedavi etmeyi içerir. Genellikle ailelerin bir sistem olduğu öncülüne dayanır. Ailenin bir rolü değişirse herkes etkilenir ve her bireyin davranışlarını değiştirmesi gerekir.

    Grup terapisi

    Grup terapisi, profesyonel bir psikoterapist tarafından, örneğin anksiyete, depresyon veya madde kötüye kullanımı gibi aynı problem üzerinde çalışan bir gruba yönelik yapılır. Grup terapisi, güvenli bir ortamda sosyal dinamikleri uygulamak ve aynı konularla mücadele eden akranlardan ilham almak ve fikir kazanmak için değerli bir yer olabilir.

    Çift terapisi

    Çift terapisi, ilişkide olan iki kişiyi içerir. İnsanlar, farklılıklarıyla nasıl başa çıkacaklarını öğrenmek, ilişki kurarken karşılaştıkları zorlukları ve problemleri çözmek için çift olarak terapiye gider.

    Psikoterapistler

    Aşağıdaki zihinsel sağlık uzman türleri, terapide ileri eğitim görmüş ve ilgili kurullar tarafından onaylanmıştır. Birçok mesleki kuruluş, nitelikli profesyoneller için çevrimiçi aramalar yapar. Ayrıca, terapistin lisansının güncel olduğundan ve listede etik açıdan herhangi bir ihlal bulunmadığından emin olmak için ilgili bakanlıkla iletişime geçip, bir kez daha kontrol etmek isteyebilirsiniz.

    Uzman türleri

    • Psikolog: Psikolog psikoloji alanında yüksek lisans derecesine sahiptir ve klinik psikoloji lisanslıdır.
    • Sosyal hizmet uzmanı: Lisanslı Klinik Sosyal Hizmet Uzmanları, ek klinik eğitim ile birlikte sosyal hizmet alanında yüksek lisans derecesine sahiptir.
    • Evlilik ve Aile Terapisti: Evlilik ve Aile Terapistleri evlilik ve aile terapisinde yüksek lisans sahibidir ve klinik deneyime sahiptir.
    • Psikiyatrist: Bir psikiyatr zihinsel sağlık alanında uzmanlaşmış doktordur. Tıp doktorları oldukları için, psikiyatr ilaçları reçete olarak yazabilir.

    Psikoterapiden ne beklemelisiniz?

    Her terapist farklıdır, ancak terapinin nasıl yapılandırıldığıyla ilgili bazı benzerlikler vardır. Normal olarak, oturumlar bir saat kadar sürecek ve daha yoğun terapi için belki daha sık olsalar da genellikle haftada bir kez olacak. Terapi normalde terapistin ofisinde yapılır, ancak bazı terapistler hastanelerde ve huzurevinde çalışıyor olabilirler, bazı durumlarda ev ziyaretleri yapacaklardır.

    Hasta ve terapist arasında iyi bir uyum beklenir. Kötü uyum için anlayış olmaz. Anlaşılmış ve kabul edilmiş hissettiğiniz zamana kadar bir veya daha fazla terapisti görmeniz gerekebilir.

    Psikoterapi bir ortaklıktır. Hem siz hem de terapistiniz iyileşme sürecine katkıda bulunur. Tek başınıza iyileşme işini yapmanız beklenmez, ancak terapistiniz de sizin için bunu yapamaz. Terapi bir işbirliği gibi hissettirmelidir.

    Psikoterapi her zaman hoşa gitmeyecektir. Acı dolu hatıralar, hayal kırıklıkları veya duygular sizi üzebilir. Bu, terapinin normal bir parçasıdır ve terapistiniz bu süreç boyunca sizi yönlendirir. Nasıl hissettiğiniz konusunda terapistinizle iletişim kurduğunuzdan emin olun.

    Psikoterapi güvenli bir yerde olmalıdır. Hoş olmayan duygularla karşı karşıya kaldığınız zamanlar olacaktır, ancak daima güvende hissetmeniz gerekir. Şaşkın hissetmeye başlıyorsanız veya terapi oturumlarından korkuyorsanız, bu konuyu terapistinizle konuşun.

    İlk psikoterapi seanslarınız

    İlk oturum veya terapi, terapistin sizinle ilgili sorunları ve meseleleri öğrenmesi için karşılıklı bağlantı zamanıdır. Terapist zihinsel ve fiziksel sağlık geçmişi isteyebilir.

    Psikoterapide ne başarmak istediğinizi terapistle konuşmanız iyi bir fikirdir. Birlikte, kaydettiğiniz ilerlemeyi ölçmek için kullanabileceğiniz hedefleri ve ölçütleri ayarlayabilirsiniz.

    Bu aynı zamanda terapistinizle bağlantınızı değerlendirmek için önemli bir zamandır. Terapistinizin durumunuza önem verdiğini ve iyileşmeniz için çalıştığını mı düşünüyorsunuz? Sorular sormaktan ve hassas bilgileri paylaşmaktan kendinizi rahat hissediyor musunuz? Unutmayın, düşünceleriniz kadar duygularınız da önemlidir, bu yüzden eğer rahatsız hissediyorsanız, başka bir terapist düşünmekten çekinmeyin.

    Psikoterapiden en iyi nasıl faydalanabilirsiniz?

    Psikoterapiden en iyi şekilde faydalanabilmek için, oturumlarda öğrendiklerinizi gerçek yaşamınızda uygulamaya koymanız gerekir. Tedavide her hafta 50 dakika sizi düzeltmeyecektir; öğrendiklerinizi zamanınızın geri kalanında kullandığınız zaman düzelme gerçekleşir.

    Psikoterapiden en iyi şekilde yararlanmak için bazı ipuçları:

    • Sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yapın. Ruh halinizi desteklemek ve duygusal sağlığınızı geliştirmek için günlük yaşamınızda yapabileceğiniz birçok şey var. Destek almak için başkalarıyla iletişim kurun. Bol bol egzersiz yapın.
    • Sağlıklı beslenin. Gevşemek için zaman ayırın.
    • Terapistten size ne yapacağını söylemesini beklemeyin. Siz ve terapistiniz çözüm için ortaksınız. Terapistiniz size rehberlik etmeye yardımcı olabilir ve tedavi önerileri yapabilir, ancak ileri gitmek için sadece gereken değişiklikleri yapabilirsiniz.
    • Terapiniz konusunda kendinize söz verin. Kesinlikle zorunluluk duymadığınız sürece oturumları atlamayın.
    • Psikoterapistiniz oturumlar arasında ev ödevi veriyorsa, mutlaka yapın. Oturumları atladığınızı veya gitmek istemediğinizi düşünüyorsanız, neden diye kendinize sorun. Acınacak tartışmadan kaçınıyor musun? Son oturum sinirinize mi dokundu? Psikoterapistinizle isteksizliğiniz hakkında konuşun.
    • Ne hissettiğinizi paylaşın. Terapistinize duygularınız hakkında açık ve dürüst iseniz, tedaviden en iyi sonucu alacaksınız. Utanıyorsanız veya konuşacak çok acı bir şey varsa terapistinize söylemekten korkmayın. Sorunlarla baş etmek için yavaşça birlikte çalışabilirsiniz.

    Psikoterapi işe yarıyor mu?

    Terapistinizle iyi uyum sağlayıp sağlamadığınızı bir veya iki seansta söyleyebilmelisiniz. Bazen, terapistinizden hoşlanabilirsiniz, ancak ilerleme kaydetmediğinizi hissedebilirsiniz. Tedaviden ihtiyaç duyduğunuz şeyleri alıp alamadığınızdan emin olmak için ilerlemenizi değerlendirmek önemlidir.

    Dikkatli olunması gereken bir nokta: Çözüm için düz ve hızlı bir yol yok. Bu, çarpık, dönüşlü ve arada sırada geriye dönüş dolu bir süreçtir. Bazen, basit bir sorun gibi görünen şey daha karmaşık bir soruna dönüşür. Sabırlı olun ve geçici aksilikler konusunda cesareti kırmayın. Eski, yerleşmiş kalıpları kırmak kolay değil.

    Büyümenin zor olduğunu ve bir gecede yeni bir kişi olamayacağınızı unutmayın. Ancak yaşamınızda olumlu değişiklikler görmeniz gerekir. Örneğin genel ruh haliniz iyileşiyor olabilir. Ailenize ve arkadaşlarınıza daha fazla bağlı hissedebilirsiniz. Ya da geçmişte sizi rahatsız edebilecek bir kriz sizi bu sefer rahatsız etmez.

    Psikoterapide ilerlemenizi değerlendirmek için ipuçları

    • Hayatınız daha iyi olma yönünde değişiyor mu? Hayatınızın farklı bölümlerine bakın: iş, ev, sosyal yaşam.
    • Sizin ve terapistinizin belirlediği hedefleri yerine getiriyor musunuz?
    • Psikoterapi zorlu mu? Seni rahatsız ediyor mu?
    • Kendini daha iyi anlamaya başlamışsın gibi hissediyor musun?
    • Kendini daha güvende hissediyor musun?
    • İlişkileriniz gelişiyor mu?

    Psikoterapistiniz, sizinle birlikte çalışarak, ihtiyaçlarınızı ve ilerlemelerinizi yeniden değerlendirir. Bununla birlikte, terapinin bir rekabet olmadığını unutmayın. Başlangıçta planladığınız oturum sayısındaki hedeflerinize uymazsanız, başarısız değilsiniz. Bunun yerine, genel ilerleme ve yol boyunca öğrendiğiniz şeylere odaklanın.

    Psikoterapide ilerlemeye devam etmek bireysel bir seçenektir

    Bazı insanlar sürekli tedaviye devam ediyor. Bu, hayatınızda destek almak için başkalarını bulamazsanız, sorun değildir. İdeal olarak, terapistiniz dışarıda destek kaynakları geliştirmenize yardımcı olabilir, ancak bu her zaman mümkün değildir. Psikoterapi hayatınızdaki önemli bir ihtiyacı karşılıyorsa ve masraflar bir sorun değilse, süresiz devam etmek meşru bir seçimdir.

    Psikoterapistinizi değiştirmenizi gerektirecek işaretler

    • Bir şey hakkında konuşmak rahat değil.
    • Psikoterapistiniz sorunlarınızı veya endişelerinizi küçümsüyor.
    • Psikoterapistin sizden hariç kişisel bir gündemi varmış gibi görünüyor.
    • Psikoterapistiniz dinlemekten çok konuşuyor.
    • Psikoterapistiniz size ne yapacağınızı ve hayatınızı nasıl yaşayacağınızı söylüyor.

    Okuduğunuz yazı, umarım psikoterapist hakkında zihninizde bir pencere açmıştır. Zihninizi meşgul eden sorular varsa, yorum kısmından benimle paylaşabilirsiniz.

    Beylikdüzü’nde psikoterapist arayışındaysanız, ön görüşme ve randevu için bana ulaşabilirsiniz.

    Psikoterapi ve psikoterapistle ilgili sık sorulan sorular

    Bu bölümde, psikoterapi ile ilgili sıkça sorulan bazı sorulara cevap vermek istiyorum. Aşağıda göreceğiniz üzere, standart bir psikoterapi olmadığı için, soruların da standart bir cevabı olmuyor. Burada ela almadığım, zihninizi meşgul eden soruları, yazının sonundaki yorum kısmından bana iletebilirsiniz.

    Psikoterapi kimlere, ne zaman, hangi durumlarda uygulanır?

    Bu soruya çok genel olarak şu cevabı verebiliriz: Psikoterapi, herkese, kişi (hasta, danışan) ne zaman isterse ve hangi durumda psikoterapiste başvurursa, o zaman ve o durumda uygulanır. Bu satırların okuru olarak siz, istediğiniz zaman istediğiniz gerekçeyle psikoterapistle görüşebilirsiniz.

    İlk paragraf, son derece genel bir cevap içeriyor. İsterseniz biraz daha açalım meseleyi. Sorunun bendeki çağrışımları üzerinden devam etmek istiyorum.

    Öncelikle, bu sorunun sahibi, psikoterapiyi bir tedavi metodu olarak görüyor ve aslında şunu soruyor: Psikoterapi hangi hastalıklar için uygun bir tedavi yöntemidir? Bu açıdan bakarsak, psikoterapi, depresyon, panik bozukluğu, sosyal anksiyete (kaygı) bozukluğu, bipolar bozukluk, narsisistik kişilik bozukluğu gibi hastalıklara (hastalıktan ziyade bozukluklara) sahip kişilere uygulanır. Bu durumda siz, bazı semptomlarla/ belirtilerle psikiyatriste başvurursunuz, psikiyatrist sizi muayene eder ve uygun görürse psikoterapi görmenize karar verir.

    İkinci durumda, psikiyatrik bir tanı söz konusu değildir. Yaşadıklarınız, tanı kılavuzlarında bir bozukluk/ hastalık ismi olarak yer almaz. Ancak siz, hayatınızda bir şeyleri anlamak ve değiştirmek istersiniz. Bu durumda da psikoterapiden istifade edebilirsiniz. Psikoterapiste ne götürürseniz, o, terapinin konusu, malzemesi olur. Onu ele alır, çalışırsınız.

    Psikoterapi ne kadar sürer, ne zaman bitirilir?

    Bu sorunun içindeki psikoterapi bana, standart, önü sonu belli olan bir süreci çağrıştırıyor. Oysa psikoterapi çok da öyle bir süreç değildir. Terapi süresi, pek çok faktöre göre değişiklik gösterebilir:

    • İdeal psikoterapi süresi, terapi kuramına göre değişiklik gösterir. Bazı terapi modelleri 12-20 seansı yeterli görürken bazıları, haftada 3-5 seans olmak üzere 3-5 yılı öngörebilirler.
    • Psikoterapistin -psikoterapi modeli olarak da düşünülebilir- ne ile çalıştığına göre değişir süre. Bilişsel-davranışçı terapi gibi semptom/ belirti ile çalışan terapi modelleri, görece kısa bir süreyi -12 ile 20 seans arasında- öngörebilir. Semptomla değil de kişilik/ karakter yapısıyla çalışan modellerde -psikodinamik terapi gibi- terapi süresi çok daha uzun olarak öngörülür.
    • Hastanın/ danışanın sorunları, ihtiyaçları, beklentileri, ekonomik şartları vb. süreyi etkiler:
      • Akut bir sorun için -yeni ortama adaptasyon gibi- terapiye başvuran kişi ile kişilik yapısı için -çekingen kişilik gibi- terapiye başvuran kişi için öngörülebilecek süre elbette çok farklı olacaktır.
      • Daha çok bir rehberlik arayışında olan birinin terapi süresi ile kendi üzerinde düşünmek, çalışmak isteyen birinin terapi süresi farklı olacaktır.
      • Ekonomik durum terapi süresini etkileyebilir. Haftada bir x lira ödemekle haftada bir 3x lira ödemek elbette aynı değildir. Aynı şekilde, haftada bir x lirayı altı ay ödemekle altmış ay ödemek de aynı şey değildir.

    Özetle, standart bir psikoterapi süresinden bahsedemeyiz. Bu yüzden, terapiye başlamadan, terapi süresi ile ilgili sorularınızı psikoterapist ile konuşmanız makul gibi görünmektedir. Aynı şekilde, terapiye başladıktan sonra da, psikoterapiyi sonlandırmakla ilgili düşüncelerinizi terapistinizle konuşabilirsiniz.

    Psikolog, psikolojik danışman ve psikiyatrist ile psikoterapist arasındaki farklar nelerdir?

    Psikoterapi, söz konusu uzmanlıkları ayrıştıran değil birleştiren bir alandır daha çok -en azından Türkiye’deki haliyle.

    Türkiye’de psikoterapi, akademide, üniversitelerin lisans bölümleri arasında yer almıyor; yani, psikoloji, tıp gibi bir bölümü yok psikoterapinin. Psikoterapi bazı bölümlerde, belirli bir düzeyde, eğitimin bir parçası olarak öğretiliyor. Lisans eğitiminden sonra, bazı yüksek lisans ve doktora bölümlerinde de bazı psikoterapi ekollerinin eğitimi veriliyor. Psikoterapi Türkiye’de daha çok, akademi dışında kazanılan bir yetkinliktir.

    Bu açıklamadan sonra şunu söyleyebilirim: Psikoterapist ile psikolog, psikolojik danışman veya psikiyatrist gibi ruh sağlığı uzmanları farklı uzmanlar değildir. Psikoterapist, söz konusu alanlarda eğitim almış ve o eğitim üzerine -nadiren o eğitimin içinde de olabilir- psikoterapi eğitimi almış kişidir.

    Bir iki nokta daha:

    • İlaç tedavisini söz konusu uzmanlardan sadece psikiyatrist uygulayabilir. Psikolog, psikolojik danışman vb. ilaç tedavisi uygulayamaz, ilaçla ilgili yönlendirmede bulunamaz.
    • Bana kalırsa, psikoterapistin becerisini belirleyen, lisans eğitiminden çok, aldığı psikoterapi eğitimi, ilgisi, kişilik özellikleri gibi faktörlerdir.

    Psikoterapi sonrası yorgunluk yaşanır mı?

    Psikoterapi için hangi doktora gidilmelidir?

    Psikoterapi için, illaki bir doktor (hekim) ile görüşmeye gerek yoktur. Yukarıda da belirttiğim gibi psikoterapi, eğitimini almış olması kaydıyla, pek çok bölüm mezunu (psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, psikiyatrist, psikolog, psikiyatri hemşiresi vb.) tarafından gerçekleştirilebilir. Hatta şunu söyleyebilirim ki, şayet eğitimini almadıysa, herhangi bir psikiyatrist de psikoterapi yapamaz.

    Bir hastanede psikoterapi desteği almak istiyor iseniz, hastanenin psikiyatri bölümüne başvurmalısınız. Şartları müsaitse psikiyatrist ve/veya psikolog size psikoterapi uygulayabilir.

    Psikoterapiyi kimler uygulayabilir?

    Psikoterapiyi, belli bölümlerden -ülkelere göre değişebilir bölümler- mezun olan, psikoterapi eğitimi almış uzmanlar uygulayabilir.

    Psikoterapi çok genel bir çerçevedir ve aslına bakılırsa, literatürde 500 civarında psikoterapi yöntemi yer almaktadır. Psikoterapistler, belirli psikoterapi modellerinde -psikodinamik terapi, şema terapi, bilişsel davranışçı terapi, diyalektik davranış terapisi, gestalt terapi gibi- eğitim alır ve sertifika sahibi olurlar. Bu yüzden de, standart bir psikoterapiden ve psikoterapistten bahsetmemiz gerçekçi değildir.

    Psikoterapi ve psikoterapist ile ilgili düşüncelerinizi yazının yorum kısmında benimle paylaşabilirsiniz.